AYDIN BELEDİYESİ İŞÇİLERİ 16 AYDIR EYLEMDE

Söyleşi: Bekir Avcı
2 Kasım 2019
SATIRBAŞLARI

Sendikaya üye oldukları için işten çıkarıldılar, 16 aydır eylemdeler. Aydın Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İmar AŞ’de çalışırken işten atılan dokuz işçi sendikal tazminatla birlikte işe iade davasını kazansa da, belediye bu kararı kabul etmeyerek itiraz etti. İşçiler şimdi İzmir Bölge Mahkemesi’ndeki gerekçeli kararı bekliyor. 479 gündür eylemde olan işçilerden Okan Aslan ve Yunus Cengiz’i dinliyoruz.


Bu direnişi neden başlattınız?

Okan Aslan: Aydın Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İmar AŞ’de çalışıyordum. 2018’in temmuz ayında Aydın Büyükşehir Belediyesi’nde otobüs şoförleri olarak sendikasız çalıştırılıyorduk. Daha iyi şartlarda çalışabilmek adına iş kolumuzdan dolayı (10 no’lu iş kolu: Ticaret, büro, eğitim ve güzel sanatlar) Sosyal-İş Sendikası’nda örgütlendik. Bir hafta sonra, sendikaya üye olan ben ve buna öncülük eden sekiz işçi arkadaşım Aydın Büyükşehir Belediyesi Başkanı Özlem Çerçioğlu tarafından işten çıkarıldık. Çeşitli sudan sebepler göstererek, hakkımızda karalama kampanyası başlatarak işten çıkardı bizi. O nedenle buradayız.

Yunus Cengiz: Otobüs şoförü olarak çalışmaktayken sendikaya üye olduğu için işten çıkarılan işçilerden biriyim. Bu direniş işçinin en temel hakkı olan, anayasal hakkı olan sendikalaşma sürecinin neticesinde başladı. Sadece sendika faaliyeti başlattığımız için işimizden edildik. Burada da hakkımız, işimiz, ekmeğimiz için direnişteyim.

“Sendikal örgütlenmenin yanındayız” diyorlar, ama sözde kalıyor. AKP iktidarıyla aralarında fark kalmıyor. Aydın kent meydanında bir ayıp var, bir emek gaspı var. Sendikalı olduğumuz için haksız hukuksuz işten çıkarma var. Yargı kararı var, yargı kararına uymama var. Hangi birini sayalım. Sermaye hizmetkârlığı yapıyorlar.

İşinizden edilmenize karşı bir dava süreci var mı?

Aslan: Haksız yere işten çıkarılmamızla ilgili 2018’de işe iade davası açtık. Sekiz arkadaşımla birlikte bu davayı kazanmamıza rağmen ve belediye başkanı “Hukuka saygı duyacağım, işe iade davalarını kazandıkları zaman işe iadelerini gerçekleştireceğim” demesine rağmen, maalesef işe iademizin yargı kararına itiraz edildi. Şu an İzmir Bölge Mahkemesi’ndeki (İstinaf) gerekçeli kararı bekliyoruz. İstinaf’taki süreç biraz uzun sürüyormuş, ama mahkeme kararı uygulanıncaya kadar, sendikalı olduğumuz için atıldığımız işimize iade edilinceye kadar direnişe devam edeceğiz.

Yunus Cengiz (solda) ile Okan Aslan

Uzun bir eylem, bir buçuk yıllık direniş; ne gibi sıkıntılar yaşadınız, yaşıyorsunuz?

Aslan: İlk zamanlar burada durmamıza belediye zabıtaları Emniyet’le beraber müdahalede bulundu. Ancak biz bunun yasal bir hak olduğunu söyledik. Sosyal-İş Sendikası avukatımız ve sendika başkanı Metin Ebetürk’le birlikte, dik duruşumuz sayesinde bu engellemeyi bertaraf ettik. 479 gündür buradayız. Ama şöyle bir durum söz konusu: Görüşmüş olmamıza rağmen, konfederasyon da, Sosyal-İş Sendikası genel merkezi de, CHP genel merkezi de –Kemal Kılıçdaroğlu’ndan genel başkan yardımcılarına kadar– Aydın Büyükşehir Belediyesi Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun haksız hukuksuz uygulamalarına sessiz kalıyor. Bu da enteresan bir durum. Biz buna karşı da mücadele veriyoruz aslında. Ama yineliyoruz: Ya işimizi geri verecekler ya işimizi geri verecekler, bunun başka yolu yok.
Özlem Çerçioğlu “Ben olduğum sürece belediyede onlara iş verilmeyecek” diyor. Yetmezmiş gibi, burada halk dolmuşları var, oraya girmek isteyen arkadaşlarımızı bile engelliyor. “Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı olduğum sürece, bu insanlara Aydın sınırları içerisinde ekmek vermeyeceğim” diye söylemi var.

Tam olarak böyle mi dedi?

Cengiz: Tam olarak, harfi harfine şöyle dedi: “Ben bu koltukta oldukça, Aydın il sınırları içinde size ekmek yedirmeyeceğim.” Aynen bu cümleyi kurdu. Belediye başkanımızı daha önce tanımıyorduk, bu direnişin içinde tanıdık. Egosu tavan yapmış, sonradan görme, olabildiğince kendini yüksekte gören birisi. O yüzden şu anda bir yerde çalışmamızı dahi kendisine yediremiyor. Çünkü, belediyede çalışan diğer altı bin işçiye, “Bakın orada sekiz arkadaşınız kafa kaldırdı, onların kafasını ezdim, bir daha kendilerine gelemezler, Aydın’da ekmek yiyemezler, eğer ki bana kafa kaldıran olursa aynısı onun da başına gelir” demek istiyor, onun tek derdi bu.

Bu tehdide CHP yönetiminden hiçbir tepki yok mu?

Aslan: Temmuz ayında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na iadeli taahhütlü bir şekilde mektubumuzu gönderdik. O mektuba cevap alamadık. Mahkeme kararlarımızla birlikte kendisiyle görüşmek istedik Aydın’a geldiğinde, ama maalesef Emniyet güçleri ile birlikte bize müdahale edildi. Yunus arkadaşımız yerlerde sürüklendi. Böyle bir tepkiyle karşılaştık. Bu durum haktan, hukuktan, adaletten bahseden Kılıçdaroğlu’nun gözü önünde oldu. Maalesef orada bile mektubumuzu elimizden alan olmadı, bizi duyan olmadı. Kılıçdaroğlu’nun bir sözü vardı ya, “Bize bağlı olan belediyelerde haksız, hukuksuz yere işten atılan işçi varsa ben Kemal Kılıçdaroğlu olarak söz veriyorum, o haklı olan işçilerin yanına olacağım” demişti. Biz mahkeme kararınca da haklıyız, ama maalesef yanlışı yapan kendisinden olduğu için görmezden geliyor.


Cengiz:
Biz her zaman için sağduyulu olduk. Dedik ki, bu şekilde işten atıldık, hakkımız yendi, ama belediye başkanının haberi yok herhalde. Her zaman fakirden, işçiden yana olduğunu söylüyordu. Haber ettik, önüne geçtik olmadı. Sonra da dedik ki, bizim belediyemiz CHP’li bir belediye, Kılıçdaroğlu’nun da bir sözü vardı: “CHP’li belediyelerden haksız yere işten atılan varsa gelsin bizi bulsun, şeref sözü veriyorum, sahip çıkacağım.” Kılıçdaroğlu’nun Aydın’ı ziyaret edeceğini duyunca dedik ki, kaç gündür burada direniyoruz, bir netice yok, Kılıçdaroğlu böyle bir söz vermişti, işimizi çözerse o çözer. Söylediği sözü aynen pankarta yazdık: “Haksızlığa uğrayan varsa beni bulsun demiştiniz, işte buradayız.” Bu küçük dövizle aracının önüne geçtik. Derdimizin, başımıza gelenlerin ve isteklerimizin olduğu mektubu vermek için. Şu ayrıntıyı da mutlaka söylemek istiyorum. Kalabalığın içinde böyle bir şey olursa yanlış anlaşılır, arka sokakta, ıssız bir yerde konvoy geçerken verelim, ayıp olmasın diye de düşünceli davrandık.

Direnişimizin ilk 100-150 gününde dayanışma vardı. Ama süreç uzadıkça, belediye ile aralarındaki bağın bozulmasını istemeyenler oldu. Geri planda durulmaya başlandı. DİSK dahi görmezden geliyor.

Ben arabanın önüne geçtiğimde arabayı durdurup mektubu verecektim, ama araba durmadı. Kaputa tutundum, iki-üç metre onun üzerinde gittim. Arabanın önünde sürüklendim yani. Ayaklarım sendelese araba beni altına alacaktı. Kaputun üzerine çıkınca araba durmak zorunda kaldı. Aşağıda beş-altı koruma beni arabanın önünde ezdi. Ben arabanın önünden kalkmamak için direnince, onlar beni çiğnedi, kaldırıp kaldırımın kenarına attılar. Kılıçdaroğlu ve Çerçioğlu ise o sırada arabadan olan biteni seyretti. Camı aralayıp da “Bunlar kim?” diye bile sormadılar. Konvoy devam ettikten sonra, arkalarından üç Aydın milletvekili önümüzden geçti yayan olarak, onlara “siz nasıl vekilsiniz” diye bağırdığımızda ise hiçbir şey söylemeden önümüzden geçtiler. Yani biz emekten, alınterinden bahseden bir partiden gördük bu muameleyi. Partinin en alt kademesinden en üst kademesine kadar gördüğümüz muamele bu. İşçinin alınterinin nasıl ayaklar altına alındığını gördük.

Darp, direniş, işsizlik… Tüm bu süreç ailenizi nasıl etkiliyor?

Aslan: Evliyim, üç çocuğum var. Bu süreç onları psikolojik olarak olumsuz etkiliyor. Zaten bizim psikolojimiz bozulduğu için bu ister istemez ailelere de yansıyor. Bunun vebali büyük. Bunun altından nasıl kalkacaklar? Gerçi vicdan olmadığı için bunu da düşünmezler. Ağızlarından çıkan sözle hareketleri birbirini tutmuyor. “Sendikal örgütlenmenin yanındayız” diyorlar, ama sözde kalıyor bu. Eleştirdikleri AKP iktidarıyla aralarında hiçbir fark kalmıyor. Aydın kent meydanında bir ayıp var, bu ayıp kendilerinin ayıbıdır. Bir emek gaspı var. Sendikalı olduğumuz için haksız hukuksuz işten çıkarma var. Yargı kararı var, yargı kararına uymama var… Hangi birini sayalım. Yapmış oldukları şeyler AKP ile aralarında hiçbir fark bırakmıyor. Sermaye hizmetkârlığı yapıyorlar. Bunun başka izahı yok. Ondan sonra da çıkıp haktan hukuktan bahsediyorlar, yürüyüş yapıyorlar. Ben bunlara “çakma devrimci” diyorum, “beyaz sosyalist” diyorum.

Cengiz: İki çocuğum var. Biri bir buçuk yaşında, diğeri anaokuluna gidiyor. En küçüğü algılayamıyor, diğerini de geçiştirmeye çalışıyorum. Mesela kızım bir şey istediğinde, “şimdi değil, sonra alalım” diyorum, o da “şimdi değil zaten, işe girince alırsın” diyor. Belli etmemeye çalışıyoruz, ama ne yaparsak yapalım çocuklar etkileniyor bundan. Sağolsun eşim en büyük destekçim. Aile yapısı olarak sosyalist değiliz, direnişlerin içinden gelen bir aile değil ailem. Bana, “ne zamana kadar sürecek, böyle boş boş mu oturacaksın” diye soruyorlar. Direnişin dışında benzer bir stres de çevremizde de var yani.


Direnişinizle dayanışma var mı?

Aslan: Direnişimizin ilk 100-150 gününde dayanışma vardı. Emek ve Demokrasi Platformu olsun, diğer sivil toplum kuruluşları olsun, gelip gidiyorlardı. Ama süreç uzadıkça, belediye ile aralarındaki bağın bozulmasını istemeyenler oldu. Çünkü menfi duygular giriyor araya, geri planda durulmaya başlandı. Şu an sadece sendikamız Sosyal-İş’le birlikteyiz. Onun dışında başka bir sendika destek vermiyor. DİSK dahi bu durumu görmezden geliyor şu an.

Belediyedeki işçi arkadaşlarınız destek verebiliyor mu size?

Cengiz: Burada ilk direnişe başladığımızda, bize destek verildiği anda, sendikadan istifa ettirilip Belediye-İş Sendikası’na üyeliği zorunlu kılan tehditler yapıldı. Bu tehditler işten atılmaya dek vardı sonra. Bununla korkutamadıkları arkadaşlarımızı da, eğer ki belediyede çalışan bir yakını varsa onu işten atma ile tehdit ettiler, “onu da işten atarız, kardeşini de atarız, yeğenlerine sen bakmak zorunda kalırsın”, “yarın tazminatsız işten çıkartırız”, “Aydın’da bir daha iş bulamazsın”… Aileleri arayıp “çocuğunuz işinden olacak, söyleyin o sendikadan çıksın” dediler. Aileleri bile bu işin içine soktular. Bu kadar düştüler.

Son zamanlarda direnişlerin bu kadar artması bir yandan bizi umutlandırıyor, bir yandan da üzüyor. İşçi sınıfının bilinçlendiği, hakkını aradığı gerçeği bizi mutlu ediyor, ama öte yandan işçilerin hakkının yendiği, alınterinin ayaklar altına alındığı hakikati bizi üzüyor.

Birçok işçi direnişi var. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aslan: İzmir’de belediyedeki işinden edilen Mahir Kılıç’ınki haklı bir direniştir. Önce bize böyle yansıtılmamıştı, bilmiyorduk, ama Mahir Kılıç’tan hakikati öğrendik daha sonra. Canan Kaftancıoğlu’nun işçiyi görmezden gelerek, üzerinden atlayarak geçmesi, bizim kafamızda Mahir Kılıç’ın haklılığını tescillemiş oldu. Mahir Kılıç temizlik işlerindeydi. O işini istiyor, gidip de yapamayacağı başka bir işi istemiyor. Davası bu. Ataşehir işçileri de aynı şekilde haksız yere işten çıkarıldılar. Yani süren işçi direnişlerindeki arkadaşlarımız, biz işçiler haksız olmuş olsaydık zaten bırakır giderdik. Haklıyız ki direniyoruz. Bir emek, ekmek mücadelesidir bu. Haksızlığı yapan zalimlere karşı da direneceğiz. Bu şekilde zafere ulaşacağımızı düşünüyoruz. Soma madencilerinin Ankara’ya yürüyüşleri mesela, ya madenciye yolu açın ya da madencilerin hakkı olan tazminatı ödeyin. Oyalama yöntemine gidilmiş durumda, nereye kadar oyalayacaksınız? Onlara tazminat haklarını verin. Aynı şey bizim için de geçerli, haklarımızı teslim edin ve yolumuza bakalım.


Cengiz:
Son zamanlarda direnişlerin bu kadar artması bir yandan bizi umutlandırıyor, bir yandan da üzüyor. İşçi sınıfının bilinçlendiği, hakkını aradığı gerçeği bizi mutlu ediyor, ama öte yandan işçilerin hakkının yendiği, alınterinin ayaklar altına alındığı hakikati bizi üzüyor. Ama şuna inanıyoruz: Ne olursa olsun işçi sınıfı bu şekilde bilinçlenecek, direnişte olan arkadaşlarımızın da direnerek bir sonuç alacağını düşünüyorum. Eninde sonunda bu direnişler kazanımla bitecek. Ve bu direnişler de daha büyük direnişlerin fidanları olacak. O yüzden bizler bu direnişleri birleştirdikçe, bu direnişler büyüdükçe, ülke çapında işçi sınıfı olarak daha büyük kazanımlar elde edeceğiz.

Bu 479 günü nasıl özetlersiniz?

Aslan: Haktan, hukuktan ve adaletten bahsedenlerin, tam tersine, işçilerin haklarını nasıl yediklerine şahit olduk bu süre zarfında. Verdikleri sözleri tutmayanları, “emek en yüce değerdir” diyenlerin, emeğe ve alınterine sahip çıktığını söyleyenlerin emeği nasıl hiç ettiğini, ayaklar altına aldığını, sermayeye hizmet ettiğini gördük.

Birileri çıkıp “Bu ülkeyi güzel günlere götüreceğiz, iktidara talibiz” diyorsa, önce bu söylediklerini kendi belediyelerinde uygulamalı. Kendi belediyelerinde bir şey değiştiremeyen, hiçbir adaleti, hukuku inşa edememiş birilerinin ülke yönetimine talip olmasının halkta bir karşılığı yok.

İstinaf’tan gelen karara rağmen işe iade edilmezseniz ne olacak, ne yapacaksınız?

Aslan: Bu konuyla ilgili CHP Genel Merkezi tek bir şey yapmıyor. Eğer İstinaf’tan gelen karar sonucunda işe iademiz gerçekleşmezse de –ki büyük ihtimalle Özlem Çerçioğlu bunu gerçekleştirmeyecek– biz bu haklı davamızı Ankara CHP Genel Merkezi önüne taşıyacağız.

Cengiz: Kılıçdaroğlu’nun verdiği sözü ve bize yapılanları hatırlatarak Ankara’da onların karşısına dikileceğiz. 479 gündür sabrediyoruz, ama eğer orada da çözüm bulamazsak onları memlekete rezil edeceğiz, bize neler yaptıklarını, nasıl yalanlar söylediklerini her yerde anlatacağız.

Son bir çağrınız var mı?

Cengiz: Her zaman şunu söylüyorum CHP’ye: “Ya göründüğün gibi ol ya da olduğun gibi görün.” Bir yerde emekten bahsedip bir yerde emek gaspı yapmak hiç ahlâki değil. CHP’nin yürüttüğü politika kesinlikle ahlâki değil. Bizler işçilerin gerçekten haklarının verildiği, garibanın haklarının korunduğu bir yönetim şekli istiyoruz. Bizim buradaki direnişimizin ve diğer CHP’li belediyelerdeki direnişlerin diyalog halinde çözüme ulaştırılmasını istiyoruz.

Birileri çıkıp “bu ülkeyi güzel günlere götüreceğiz, iktidara talibiz” diyorsa, önce bu söylediklerini kendi belediyelerinde uygulamalı. Kendi belediyelerinde bir şey değiştiremeyen, hiçbir adaleti, hukuku inşa edememiş birilerinin ülke yönetimine talip olmasının halkta bir karşılığı yok. Yerelde bir şey göremeyen insan nasıl olur da güvenir ve ona oy verir?

Tek talebimiz belediye ve CHP yetkilileriyle bu konuyu görüşüp çözüme ulaşmak. İşimizi istiyoruz. İşimiz dediğimiz de işçilik, daire başkanlığı ya da müdürlük değil. Eski işimiz olan beden işçiliğini geri istiyoruz. Çoluk çocuğumuza ekmek götürmek istiyoruz. Başka derdimiz, isteğimiz de yok. Hakkımız olanı istiyoruz.

^