9 Aralık 2020’de, Sağlık Bakanı Şubat 2021 itibarıyla kademeli olarak 50 milyon doz aşı getirileceğini vaat etmişti. Aradan iki ay geçti, vaat edilen aşının çeyreği bile ortada yok. Niye? Ve niye Sinovac? İktidar mensupları hangi aşıyı oldu? Hızla başlayan aşılama niçin dramatik bir düşüşte? Sputnik’in Türkiye’de üretilmesinden kimler sebeplenecek? Hem bir hekim hem bir hukukçu olarak iktidarın pandemi politikasını başından beri yakından izleyen, soru önergeleri veren CHP Ankara milletvekili Murat Emir’i dinliyoruz.
Türkiye’de Covid-19 aşılaması ocak ayının ikinci haftasından itibaren hızla başladı. Hatta Sağlık Bakanı günde bir milyon 100 bin civarında aşılama yapıldığını söyledi. Ama o sırada elde sadece üç milyon doz aşı vardı. Daha sonra tedarikte sorunlar başladığı söylendi ve ilk günlerin halkla ilişkiler kampanyası yerini sessizliğe bıraktı. Şu anda iktidar nasıl bir aşı politikası yürütüyor?
Murat Emir: Doğrusu, son derece iç karartıcı bir tablo var. Sağlık Bakanı aşı tedarikiyle ilgili yaptığı ilk açıklamada, aralık ve ocak aylarında 20’şer, şubat ayında da 10 milyon olmak üzere, toplam 50 milyon doz Sinovac aşısının geleceğini, bununla ilgili sözleşme yapıldığını söyledi. Daha sonra, bir sözleşme olmadığını söyledi. O sırada, aşı tedarik sürecinde “aracı şirket yok” dedi, sonra “var” dedi. Ardından tekrar inkâr etti, ama aracı firma olduğu ortaya çıktı. Sağlık Bakanı’nın söylediği hemen her şey yanlış çıkıyor. Bu süreçte yaptığı açıklamaları alt alta sıraladığınızda inanılmaz çelişkiler ortaya çıktığını zaten kamuoyu da görüyor. Sırf bu çelişkilere bakınca bile Türkiye’de bir aşılama politikası olduğunu söyleyemeyiz.
Türkiye’den başka sadece tek bir aşıyı alan, tek bir firmayla anlaşan ülke yok. Endonezya haricinde, Türkiye’den başka Sinovac henüz Faz 3 çalışmasının erken raporlarını açıklamadan, bilimsel süreçleri hiçe sayarak kullanım onayı veren ülke de yok. Çin daha geçen hafta onay verdi Sinovac’a. Bizden yirmi gün sonra.
Peki aşının fiyatı, yapılan sözleşmenin içeriği biliniyor mu?
Bunlarla ilgili ısrarlı sorularımıza yanıt verilmiyor. Sözleşmenin içeriği bilinmiyor. Eğer buna dair bir bilgimiz olsaydı, ona göre takibini yapabilir, aşının gecikip gecikmediğini, Sinovac şirketinin taahhütlere uyup uymadığını denetleyebilirdik. Görmezden gelinecek bir mesele değil ki bu, insan hayatını ilgilendiren bir süreçten söz ediyoruz. Bakın, Pfizer aşısıyla ilgili de aynı çelişkili açıklamaları yaptılar. Önce 4,5 milyon doz gelecek dendi, 550 bin doz dendi. Sözleşme var dendi, sözleşme yok dendi, sonra Cumhurbaşkanı “sözleşme yok, şartlara bakıyoruz” dedi. Aradan haftalar geçtiği halde, hâlâ Pfizer’den 550 bin dozun gelip gelmeyeceğine dair hiçbir bilgimiz yok. Süreç boyunca iktidarın, Sağlık Bakanı’nın doğru çıkan hiçbir sözü olmadı.
İktidarın doğru olmayan sözleri bir yana, gerçekler nedir? Moderna, Pfizer aşılarının tedariki konusunda neden çalışma yürütülmüyor? Neden sadece Sinovac aşısı alınıyor? Ortada parasal meseleler mi, yoksa bizim bilmediğimiz başka sorunlar mı var?
Açıkçası meselenin parasal olup olmadığını da bilmiyoruz. Eğer bir aşı politikanız olsaydı, bir kere aşılara önyargıyla değil, bilimsel bakış açısıyla yaklaşmanız gerekirdi. Faz ara raporlarını sunan her firmayla objektif, yapıcı görüşmeler yapardınız. Ama daha baştan, inaktif aşıların çok daha iyi olduğu iddiasıyla Sinovac’a yöneldiler.
Neden?
Muhtemelen birilerine rant sağlamaya çalışan bir anlayış var. Oysa dünyada Sinovac’ınkine benzeyen birkaç aşı daha var. Şu anda Türkiye’den başka sadece tek bir aşıyı alan, tek bir firmayla anlaşan ülke yok. Endonezya haricinde, Türkiye’den başka Sinovac henüz Faz 3 çalışmasının erken raporlarını açıklamadan, kestirme yoldan, yani bilimsel süreçleri hiçe sayarak kullanım onayı veren ülke de yok. Tüm bunlara bakıldığında, Türkiye’de bir aşılama politikası olduğunu söylemek söz konusu değil. Az önce sorduğunuz üzere, Sağlık Bakanı günde 1 milyon 100 bin aşı yapabiliriz dedi. Çok güzel. Ama 8 Şubat itibarıyla, aşılamada çok dramatik bir düşüş olduğu görülüyor.
İlk başta aşılama nasıl oldu da bu kadar fazla olabildi?
İlk iki gün kolaydı, çünkü sırada sağlıkçılar vardı. Sağlıkçılar çaresizdi ve “madem aşı geliyor ve tek bir seçenek var, yüzde 50 etkinliği olduğu ifade edilmiş bu aşıyı olmak bile, hiç aşı olmamaktan iyidir” diyerek aşı olmayı tercih ettiler. İlk iki gün aşılama o yüzden hızlıydı.
İlk doz aşıdan 28 gün sonra ikinci doz yapılıyor. Ama bunun böyle olması gerektiğine dair hiçbir bilimsel veri yok. Zaten kendileri de tedarikle ilgili sorun olabileceği için iki doz arası sürenin 28 gün olmasının Bilim Kurulu tarafından uygun görüldüğünü söylüyor.
Şu anda aşılamanın azalmasının nedeni elde aşı olmaması mı, uygulamada mı sorunlar var?
Her ikisi de. Biliyorsunuz, ilk doz aşıdan 28 gün sonra ikinci doz yapılıyor. Ama bunun böyle olması gerektiğine dair hiçbir bilimsel veri yok. Zaten kendileri de tedarikle ilgili sorun olabileceği için iki doz arası sürenin 28 gün olmasının Bilim Kurulu tarafından uygun görüldüğünü söylüyor. Bu 28 günlük sürecin, bağışıklık seviyesini artırdığına dair ellerinde herhangi bir bilgi olup olmadığını sorduğumuzda verebildikleri tek yanıt, “genel immünoloji bilgimize dayanarak” oluyor.
Aynı zamanda hekimsiniz. “İmmünoloji bilgisi” böyle mi diyor gerçekten?
Bilakis, immünoloji bilgisi böyle bir şey söylemediği gibi, ilk doz aşıyla antikor seviyesini etkili bir noktaya eriştiremediğiniz için, vücut bağışıklanmış olmuyor ve mutasyonlara açık bir süreç geçiriliyor. O yüzden aşılama çok hızlı ve çok yaygın olmak zorunda. Elbette tüm dünyanın aşılama konusunda sıkıntılar çektiği, bunun Türkiye’ye özgü olmadığı bir gerçek. Ama Türkiye’ye özgü sorunlar da var. Birincisi, tek bir aşıya bağlanmamız. İkincisi, mevcut aşıya bilimsel ölçütlerin dışında erken kullanım onayı verilmesi. Üçüncüsü, aşının kaç liraya alındığının kimse tarafından bilinmemesi. Dördüncüsü, aşı şirketiyle herhangi bir sözleşme olup olmadığının açıklanmaması. Beşincisi, başka aşı firmalarıyla neden anlaşılmadığına dair hiçbir soruya yanıt verilmemesi. Altıncısı, iki doz arası 28 gün aralığına bilimsel hiçbir veri olmaksızın karar verilmesi.
Siz bu süreçle ilgili düzenli olarak Sağlık Bakanı’na, iktidara yönelik soru önergeleri veriyorsunuz. Bunlara herhangi bir yanıt alıyor musunuz?
Maalesef hayır. Ayrıca, Sağlık Bakanı uzunca bir süredir gazetecilerin karşısına da çıkmıyor. İlk başlarda rakamlar baskılanmışken çok başarılı bir bakan edasıyla basının karşısına çıkan Sağlık Bakanı, gerçekler ortaya çıkınca basının karşısına da çıkamaz oldu. Ne gazetecilerin, ne halkın ne de bizim sorularımıza yanıt verebilecek durumda. Arada tweet atıyor sadece.
Sinovac aşısının Faz 3 çalışmalarının sonucuna dair herhangi bir bilgi var mı?
Hiçbir veri yok. Çin daha geçen hafta onay verdi Sinovac’a. Çin’de onay alan ikinci aşı bu. Yani Çin bile bizden yirmi gün sonra onay verdi. Öte yandan, Bilim Kurulu üyeleri bizdeki sonuçları yayınlamayı düşünüyorlarmış. Bakalım. Ayrıca ilk doz aşıyı olanların ikinci doz aşısının da birkaç gün içinde başlayacağı söyleniyor. Onu da bekliyoruz.
Sinovac aşısı gelmeden önce, Moderna veya Pfizer’dan iktidar mensupları için kullanılmak üzere, kamuoyuyla paylaşılmayan bir aşı ithalatı yapıldığı söyleniyor. Sizin bu iddiaları destekleyecek herhangi bir bilginiz var mı?
“Moderna veya Pfizer’dan iktidar mensupları için kullanılmak üzere bir aşı ithalatı yapıldığı” iddiasını gündeme getiren benim. Aşılanan kişileri bile biliyorum. Şu anda bile aşılananlar var ve bunu Sağlık Bakanlığı dahil herkes biliyor. Nitekim Sağlık Bakanlığı bu iddiamızı reddetmedi, “olamaz”, “böyle bir şey varsa gereğini yaparız”, “Teftiş Kurulu’nu çalıştırırız”, “savcılığa başvururuz”, “gümrüklere bilgi, talimat verdik” filan demedi.
“Moderna veya Pfizer’dan iktidar mensupları için kullanılmak üzere bir aşı ithalatı yapıldığı” iddiasını gündeme getiren benim. Aşılanan kişileri bile biliyorum. Şu anda bile aşılananlar var ve bunu Sağlık Bakanlığı dahil herkes biliyor. Nitekim Sağlık Bakanlığı bu iddiamızı reddetmedi.
Kamuoyuna duyurulmadan kaç doz aşı getirildiğini biliyor musunuz?
Bunu bilmemiz mümkün değil. Sonuçta gizli yapılan bir işten söz ediyoruz ve bunu yapanlar işi kitabına uydurmuş görünüyorlar. Gümrükten “bunlar Sinovac aşısı” deyip aslında Pfizer aşısı mı geçiriyorlar, bilemiyorum. Ama aşılanan beş kişiyi biliyorum. Bu süreç iki ay önce başladı.
Kim bu aşılananlar?
İktidar çevresinden.
Covid-19 virüsünün yeni varyantlarının Türkiye’de de görülmeye başlandığı biliniyor, ama hangi illerde, nasıl bir oranda bu yayılımın yaşandığına dair bilgi paylaşılmıyor. Bununla ilgili elde edebildiğiniz herhangi bir bilgi var mı?
Maalesef bununla ilgili de elde edebildiğimiz bir bilgi yok. Yapılan açıklamalar da doyurucu değil. Zaten bu bilgiye ulaşabilmek için sekans analizlerinin çok yaygın biçimde yapılıyor olması gerekiyor. Dolayısıyla, biz mutant virüs konusunda da bulanık suda balık avlamaya çalışan ülke durumundayız. Oysa mutant virüsün yaygınlığına dair bilgi, salgınla baş edebilmek için çok kritik.
Şu ana kadar Türkiye’de nüfusun yüzde kaçı aşılanmış durumda?
Aradan bir ay geçtiği halde henüz nüfusun yüzde 3’ünü bile aşılayamamışız. Oysa nüfusun yüzde 60-70’ini aşılayabilmiş ülkeler var. Öte yandan, bize aşının hangi koşullarda geldiğini bile bilmiyoruz. Bunu da gündeme getirdik ama Sağlık Bakanlığı bu konuda da bilgi vermiş değil. Bize aşı “bulk” şeklinde, tanklarla mı geliyor, yoksa “flakon” dediğimiz kullanıma hazır aşı şişelerinde mi? Flakonda geldiği zaman aşıyı daha hızlı yapabiliyorsunuz, ama tanklarla geldiğinde onun teker teker flakonlara konması gerekiyor, ki bu da ayrı bir süre gerektiriyor. Bu hem daha fazla maliyet, hem de test için ilave zaman ihtiyacı doğuruyor.
Aşının soğuk zincirinin kırılıp kırılmaması da hayati önemde, değil mi?
Tabii, ama artık o kadar da büyük bir skandala imza atmayacaklarını, Sağlık Bakanlığı’nın aşıların soğuk zincirinin bozulmamasını da bir zahmet sağladığını düşünüyoruz. Öte yandan, bizdeki bilgiye göre, 5,5 milyonluk doz tanklarla geldi. Dolayısıyla, aşılamanın günde 100 binlere kadar düşme sebeplerinden biri de bununla ilgili olabilir.
Az önce iktidarın tek bir aşı şirketiyle anlaşmasının birilerine rant sağlama amacı içerdiğini söylediniz. Bu nasıl olabilir?
Aşı kamu kaynaklarıyla, devlet eliyle alınıyor, ama devletin bunu kaç liradan aldığını, bu süreçte aracı kullanıp kullanmadığını, bu aracıların kimler olduğunu, doz başına kaç para kazandığını bilmiyoruz. Birilerinin ısrarla “sadece Sinovac’dan aşı alalım” diye ısrar edip etmediğini, o birilerinin bu süreçten para kazanıp kazanmadığını bilmeye hakkımız var.
Sputnik aşısının güvenirliğinin yüksek olduğunu biliyoruz. Bu aşının Türkiye’de üretilmesi son derece önemli. Ama burada da yine Saray’a yakın birilerinin zenginleştirilmek istendiğini görüyoruz. Özeti, Saray’a yakın birileri komisyon almadan Türkiye’de taş yerinden oynamıyor.
Aynı soru işaretleri, Türkiye’de üretiminin yapılacağı söylenen Rus Sputnik aşısı için de var. Sputnik aşısının Türkiye’de üretilmesi kararıyla, bu sürecin işleyiş biçimiyle ilgili neler biliyoruz?
Şu ana kadar bilimsel veriler bakımından Sputnik aşısının güvenirliğinin yüksek olduğunu biliyoruz. Bu aşının Türkiye’de üretilmesi son derece önemli. Ama burada da yine Saray’a yakın birilerinin zenginleştirilmek istendiğini görüyoruz. Bir kere Sputnik, Rusya’nın finanse ettiği, dolayısıyla arkasında Rus hükümetinin olduğu bir aşı. Türkiye’de de bunun üretimini yapabilecek beş firma var. Bu firmalardan bir veya birkaçının Sputnik’le ortaklaşmasını sağlamak hem sürecin hızlandırılması hem de güvenirliği açısından en doğrusu olur. Fakat bunu yapmak yerine Saray’a yakın birisini Sputnik’le anlaşmak üzere görevlendiriyorlar. Bu kişi de gidip anlaşmayı yapıyor ve dönüp Türkiye’de ortak aramaya başlıyor.
Bu ne anlama geliyor?
Söz konusu kişinin veya çevresinin zengin edilmek istendiği, ama bu kişinin tek başına bu işi yürütecek kapasitede olmadığı anlamına geliyor. Bu zaten iddia değil, kesin bilgi. Madem bu adam aşıyı üretebilecek kişi değil, neden bunu yapabilecek beş firmadan biri veya birkaçı yerine bu kişi seçildi? Dahası, bu kişi daha önce bir kamu bankasının mütevelli heyeti üyeliği de yapmış. Peki bu kişi, Sputnik aşı üretimi sürecinde kamu bankasından kredi kullanacak mı? Onu da göreceğiz. Bir başka mesele daha var: İktidara yakın bir inşaat firmasının da bu sürece eklemlenmesi söz konusu. Özeti, Saray’a yakın birileri komisyon almadan Türkiye’de taş yerinden oynamıyor.
O “söz konusu kişi” kim, mütevelli heyetinde yer aldığı kamu bankası hangisi?
Söz konusu kişi, Vakıf Katılım Bankası A.Ş. yönetim kurulu başkanlığı yapmış, halihazırda VisCoran İlaç Sanayi Şirketi’nin sahibi Öztürk Oran. Bu zaten gizli bir bilgi değil, çünkü kendisi de bu konularda açıklamalar yapıyor.
Peki, Sputnik’in üretilmesi sürecine eklemlenmesi söz konusu olan hangi inşaat şirketi?
Henüz bu konu somut bir hale gelmediği için firmanın ismini vermemiz doğru değil.
Erdoğan her seferinde salgın sürecinde yurttaşlara çok büyük bir destek sunulduğunu, büyük kaynaklar ayrıldığını söylüyor. İktidar bu süreçte yurttaşlara destek konusunda ne kadar para ayırdı? Başka ülkelerle mukayese edildiğinde nasıl bir tablo çıkıyor ortaya?
Türkiye, doğrudan gelir desteği konusunda ülkeler bazında en alt sıralarda yer alıyor. Doğrudan verilen para 10 milyon lirayı geçmiyor. Onun dışında, iki ay önce açıklanan son pakette, esnafa üç ay boyunca biner lira verileceği söylendi. Pandemi döneminde de Saray tercihini bir avuç zenginden, müteahhitten yana yaptı ve milyonları kaderlerine terk etti. Dolayısıyla, salgının ekonomik ve sosyal yükü da emekçi sınıfların, yoksul kesimlerin sırtına bırakıldı. İşin ekonomik, sosyal boyutu bu. Sağlığa gelince, Sağlık Bakanlığı son bir yılı politikasızlıkla, günü kurtarma ve bunu yaparken de mümkünse siyasi rant elde etme peşine düştü. Ortada hiçbir başarı yokken başarı hikâyesi yaratmanın peşine düştüler. Sonuç ortada.
Aşılama konusunda bölgelere göre ayrımcılık yapıldığı, Doğu ve Güneydoğu’da çok daha az aşılama yapıldığı söyleniyor. Buna dair bir bilginiz var mı?
Aşılama Bilim Kurulu’nun belirlediği sıralamaya göre yapılıyor. Sıralamada olup da aşıya erişememiş olanları bilmiyorum, ama bu süreci de takip etmemiz gerekiyor.
İktidarın bir aşı politikası olmadığını, salgın konusunda da günü kurtarma ve rant elde etme peşinde olduğunu vurguladınız. Peki ana muhalefet partisi olarak CHP gerek aşılama gerekse salgınla mücadele konusunda nasıl bir politika geliştiriyor, öneriyor?
CHP bünyesinde oluşturduğumuz Covid-19 İzlem Kurulu var. Sadece aşıyla değil, salgınla ilgili tüm süreçleri yakından izliyoruz. Bu kurulda hem parti içinde bu mesele üzerine özel olarak çalışan insanlar hem de Türkiye’deki önemli bilim insanları yer alıyor. Sürekli çalışma içindeyiz. Ayrıca, İstanbul Büyükşehir Belediyesi dahil, belediyeler kendi bünyelerinde bu süreci izleyen komisyonlar oluşturdu. Elde ettiğimiz bilgileri, ortaya çıkardığımız verileri, “bu süreçte nasıl muhalefet yaparız” yaklaşımından ziyade, sürecin iyi ilerlemesi yönünde kullanıyor, önerilere dönüştürüyoruz. Ne nasıl yapılıyor, nasıl yapılmalı, doğrusu nedir, yanlışı nedir, bunları belirliyoruz, kamuoyuyla paylaşıyoruz, mecliste de soru önergeleri veriyoruz.