EKONOMİK KRİZ VE PANDEMİNİN GÖLGESİNDE BUENOS AİRES

Zeynep Elif Tarkan
22 Haziran 2020
SATIRBAŞLARI

İki komşu ülke: Arjantin ve Brezilya. İlkindeki ölüm oranları ikincisinin sadece yüzde 2’si. Arjantin’de insanlar pandemi sırasında ekonomiye feda edilmedi. Öte yandan virüsten yoksullar daha çok etkilendi, ekolojik yıkım ise berdevam. Ekonominin ve pandeminin gölgesindeki Buenos Aires’e bağlanıyoruz.

 

Arjantin’de her kesimden insanı bir araya ilkin futbol, ardından tango getirir. Pek çok ülkede sadece orta-üst sınıfların parasını ödeyip öğrenebildiği tangonun 19. yüzyılın sonlarında Buenos Aires’in güneyinde ortaya çıktığı düşünülüyor. Şimdi dünyadaki en zehirli nehirlerden biri olan Riachuelo’nun kenarına sıralanmış, zamanında Avrupa’dan yeni gelen göçmenlerin, sürgünlerin karaya ayak bastığı, taşralıların, siyahların, yoksul Porteñoların (Buenos Aires sakinlerine verilen isim) yaşadığı mahallelerde belirivermişti tango.

Tangonun ortaya çıktığı dönemde yine bu mahallelerde, nüfusu o zaman 180 bin olan şehirde yaklaşık 14 bin kişinin ölümüne, dönemin devlet başkanı Domingo Faustino Sarmiento’nun şehirden kaçmasına ve herkese aynısını salık vermesine sebep olan sarı humma salgını patlak vermişti.

Salgın sırasında hali vakti yerinde olanlar şehrin kuzeyine yerleşti. Göçmenlerin ve yoksulların yalnızlığa terk edildiği salgının ardından şehrin su ve kanalizasyon altyapısını geliştirmenin önemini anlayan siyasetçiler hararetli bir altyapı çalışmasına girişti. Sarı humma salgının merkezlerinden biri olan, şimdilerde bolca sanatçının yaşadığı, tarihi dokusunu hâlâ koruyan San Telmo, turistlerin en çok rağbet ettiği mahallelerden biri. Pazar günleri Defensa sokağının büyük bir bölümü trafiğe kapatılarak kurulan pazarda, el sanatları üreticilerinden tangoculara, ressamlardan antikacılara türlü çeşit insanla karşılaşılır. Rivayete göre bu pazarda satılan antikalar sarı hummadan kaçan zenginlerin evlerinde çıkmadır. 

Devlet başkanı Fernandéz “Her hayatın bizim için büyük önemi var. Ekonomi düzelir, ama kaybedilen hayatlar geri gelmez” diyordu. Tam da bu nedenle “öncelikleri hayat kurtarmak değil” deyip Covid-19 komitesinde iktisatçılara yer vermedi.

Başkan farkı

Arjantin hükümeti “önleyici ve zorunlu karantina” uygulamasına henüz ülkede tespit edilmiş 340 vaka ve 19 ölüm varken başladı. İtalyan ve İspanyol asıllı pek çok vatandaşı olan Arjantin, akrabalarının yaşadığı ülkelerdeki vahim tablodan ders çıkartmayı bildi. Yeterli sağlık hizmeti altyapısına sahip olmadığının da bilinciyle hızlı ve etkili tedbirler aldı. Bu kararın olumlu sonuçları, tam tersi bir politika izleyen komşusu Brezilya ile karşılaştırıldığında açıkça görülüyor: 17 Haziran itibarıyla, Brezilya’da 46 bin 510 kişi hayatını kaybederken, Arjantin’de rakam 913’tü. Üsteli Arjantin’deki sayılar gayet güvenilir. Brezilya’da asıl oranın resmi rakamların sekiz katı olduğuna dair araştırmalar var.

Ekim 2019 seçimlerinin ardından neoliberal Macri hükümetinden yönetimi devralan sol peronist Alberto Fernández, kronik ekonomik krizin yanı sıra, bilim insanlarının öngördüğü, ama o dönemde politikacıların kulak asmadığı pandemiyi de sırtlanmak zorunda kaldı. Öte yandan, bu durum Arjantinliler için büyük bir şanstı. Zira eğer “sıfır yoksulluk” vaadiyle başa gelen, lakin yönetimi sırasında ekonomik krizin iyice derinleşmesine, enflasyonun hızla tırmanmasına neden olan Macri’nin kazanması halinde, tıpkı Trump, Bolsonaro ya da Erdoğan gibi ekonomiyi halkın sağlığına yeğlemiş olacağına şüphe yok.  

Karantinaya ve sosyal mesafe önlemlerine karşı hâlâ direnen Bolsonaro, Covid-19 hakkında “Ufak bir grip, ölenler olacak mı? Olacak, üzgünüm. Hayat böyle, gerçek bu” makamından konuşurken, Fernandéz “Her hayatın bizim için büyük önemi var. Ekonomi düzelir, ama kaybedilen hayatlar geri gelmez” diyordu. Tam da bu nedenle “öncelikleri hayat kurtarmak değil” deyip Covid-19 kurulunda iktisatçılara yer vermedi. Eğer söz konusu önlemler alınmasaydı şu an 900 civarı olan vefat sayısı, tahminlere göre, 10 binlerle ifade edilecekti.

1 Mayıs gösterileri (üstte). Dezavantajlı gruplar için daha fazla yardım talep eden göstericiler boş tencereler taşıyor, 21 Mayıs (altta).

Karantinanın 12. haftasında ülkenin büyük bir kısmında “önleyici ve zorunlu sosyal mesafe” aşamasına geçildi. Ancak gerek ekonominin gerekse pandeminin merkezi Buenos Aires ve virüsün yayılmaya devam ettiği bazı bölgelerde karantina uygulamasına devam ediliyor. Bu da virüsün ortaya çıktığı Wuhan’da uygulanandan bile daha uzun bir karantina süresine tekabül ediyor.

Karantinanın ilk haftalarında sadece sağlık ve gıda gibi temel ihtiyaçları karşılayan sektörlerin hizmet vermesine izin verildi. Temel ihtiyaçlar arasında yer alamayan pek çok sektörde birkaç hafta öncesine kadar üretime ara vermişti. Eylüle kadar ulusal ve uluslararası uçuşlar yapılmayacak. Devlet bu süreç boyunca işten çıkarmayı yasakladı ve boyutları fark etmeksizin şirketlere, serbest meslek erbabına, işsizlere, kısacası geniş bir kesime sosyal yardımda bulunuyor.

Ancak, Macri döneminde başlayan ekonomik kriz ve artan işsizlik pandemi ile derinleşmeye devam ediyor. Hükümet gıda fiyatlarını kontrol altında tutamıyor. Yapılan yardımlar, çalışma sözleşmeleri sanatçıların, radyo sinema, televizyon çalışanlarının da içinde olduğu bazı kesimleri kapsamıyor. Yardımlar pandemi öncesi zaten üçte biri yoksulluk sınırının altında bir gelire sahip halkın onurlu bir hayat sürdürmesine yetmiyor. Şimdilik Fernandéz’i destekleyenlerde bir azalma gözükmese de, karantinayı sorgulayanların sayısı artıyor. “Komünist Arjantin istemiyoruz” sloganıyla karantina karşıtı eylem yapan ufak tefek gruplar meydana çıktı. “Bizi virüs öldürmezse açlık öldürecek” nidaları daha sık duyuluyor.

Günlük yeni vaka sayısının 100’e ulaştığı günlerde Buenos Aires’in göbeğinde, düşük gelirlilerin yaşadığı mahallerden biri olan Villa 31, 12 gün boyunca susuz kaldı. Bu susuz günlerin ardından Buenos Aires ve banliyölerinde vaka sayısı hızla tırmanmaya başladı.

Susuz yoksul mahalleler

Tüm bu sıkı tedbirlerin yanı sıra sağlık sektöründe de tıbbi malzemelerin ve yatakların sayısı artırıldı, sigortasızları da kapsayacak şekilde korona hastaneleri kuruldu. Ancak, bütün bu detaylı hazırlıklar sırasında yoksul mahalleler görmezden gelindi. Resmi verilere göre, günlük yeni vaka sayısının 100’e ulaştığı günlerde Özerk Buenos Aires Şehri’nin göbeğinde yer alan düşük gelirlilerin yaşadığı mahallerden biri olan Villa 31, 12 gün boyunca susuz kaldı. Kesintiyle ilgili ne şehir yönetimi ne de Su ve Kanalizasyon İdaresi sorumluluk aldı. Sivil toplum örgütleri seslerini duyurmaya çalışsa da bu vahim durum haberlerde çok az yer buldu. Bu susuz günlerin ardından Buenos Aires ve banliyölerinde vaka sayıları hızla tırmanmaya başladı. O günlerde ülke genelindeki yaklaşık 24 bin vakanın en az iki bini sadece Villa 31 mahallesinde tespit edildi.

Buenos Aires belediyesinin başında Macri’nin partisi PRO’dan (“Cumhuriyetçi Teklif”) Horacio Rodríguez Larreta bulunuyor. Belediyenin dört yıl önce Dünya Bankası’ndan Villa 31’in altyapısını geliştirmek için aldığı 170 milyon doların nereye gittiği belli değil. Dünya Bankası’nın raporuna göre proje henüz başlamamış bile. Porteñoların 150 yıl önce sarı humma salgını ile öğrendiği su ve kanalizasyon altyapısının hayatiyeti belli ki yoksul mahalleler söz konusu olduğunda geçerli değil. Mahalle örgütlerinden birinin sözcüsünün Covid-19 sebebiyle hayatını kaybetmesi sonucunda yoksul mahallelerin durumu medyada daha çok yer bulmaya başladı. Ancak, bugünlerde yoksul mahallelerin karnının doymasını sağlayan ve temizlik ürünlerini onlara ulaştıran devletten ziyade halk dayanışması, sivil toplum örgütleri ve kiliseler ve özel sermaye yardımları.

Villa 31.

Arjantin 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında dünyanın en zengin ülkelerinden biriydi. O tarihten bu yana iktidar sağ ve sol partiler arasında sık sık el değiştirdi. 20. yüzyıl boyunca bir dizi darbe ve dikta dönemi yaşandı. En son darbe ABD desteğiyle 1976’da gerçekleştirildikten sonra, altı yıl süren diktatörlük dönemi başladı.

Belki de bu yoğun tarihsel bakiyeden dolayı iki farklı siyasi görüşten arkadaşın hararetli bir siyasi tartışmanın ardından hiçbir şey olmamış gibi espriler eşliğinde kabaktan yapılmış bir kaptan tek bir pipetle mate çayı içtiklerine sıklıkla tanık olunabiliyor. Büyük ihtimalle birçok ekonomik kriz dalgasıyla mücadele, farklı ülkelerden gelen, çoğunluğu yoksul ya da sürgün insanların torunları olmanın yarattığı dayanışma ruhu, emeğe saygı böyle bir paylaşımı mümkün kılıyor.

Pandemi öncesi sinema, dans, edebiyat, spor gibi pek çok konuda ücretsiz ya da herkesin verebildiği kadarını bir şapkaya koyduğu etkinlikler ve kurslar mevcuttu. Şimdi bu etkinliklerin düzenlendiği pek çok kültür ve sanatevi mevcut krize direniş merkezleri haline gelmiş durumda.

Gölgede kalan humma ve orman katliamı

Öte yandan ülkede korona ve ekonominin dışında bir üçüncü kriz daha var. Bu yıl geçmişe kıyasla çok yaygın,vaka sayısı en az koronavirüs kadar olan, tıpkı sarı humma gibi sivri sinekten bulaşan dang humması diğer krizlerin gölgesinde kaldı. Belki de “yeterince insan” öldürmediği için gerekli önlemler alınmadı. Sebep olduğu ağrılar yüzünden “kırık kemik humması” diye de bilinen bu virüsün belirtilerinden biri de kanama. Bu yüzden kanı sulandıran ağrı kesicileri kullanmamak gerekiyor. Semptomları hakkında bilgiye sahip olmadığım, geçmiş yaz aylarının aksine, dang ve benzeri virüsleri taşıyan sivri sineklerin üremesini engellemek için hangi önlemlerin alınması gerektiğini anlatan afişleri ya da haberleri görmediğim için yakalandığımdan habersiz, dang hummasını atlattım. Kan sulandırıcı ilaç içmemem ise tamamen tesadüftü. Şimdi kış kapıya dayandı, ancak dang hummasını taşıyan sivri sinekler zamanla soğuğa dayanıklı hale gelecek şekilde evrimleşti. Ortada hâlâ önlem namına bir adım yok.

Karantina sırasında, hiçbir esneklik tanınmayan haftalar boyunca, Greenpeace’in verilerine göre, Arjantin’in kuzeyinde 6.500 hektar orman, endüstriyel tarım alanları açmak için yok edildi. Wichí ve Qom yerlilerinin yaşadığı doğal ormanlar hızla yok edilmeye devam ediyor.

Endüstriyel tarım ve hayvancılık uğruna ormanların hızla yok edilmesiyle yabanıl hayvanların evcil hayvanlar ve insanlarla temasının arttığı, bu yüzden de salgın hastalıkların daha hızlı yayıldığı gerçeği korona günlerinde medyada genişçe yer buldu. Ancak bu gerçek, diğer ülkelerde olduğu gibi, Arjantin’de de göz ardı edilmeye devam ediyor. Küçük büyük fark etmeden pek çok işletmenin çalışmaya ara verdiği, sadece temel ihtiyaçları karşılayan dükkânların açık olduğu, karantina sırasında hiçbir esneklik tanınmayan ilk haftalar boyunca, Greenpeace’in verilerine göre, Arjantin’in kuzeyinde 6.500 hektar orman, endüstriyel tarım alanları açmak için yok edildi.

Arjantin GDO’lu tarımın ilk denendiği ülkelerden biri. Ülkenin başat gelir kaynaklarından endüstriyel tarım (özellikle soya ve mısır) ve hayvancılığa ayrılan toprakların yüzölçümü Türkiye’nin dörtte biri oranında. Çoğunlukla Wichí ve Qom yerlilerinin yaşadığı doğal ormanlar hızla yok edilmeye devam ediyor, pek çok endemik bitki ve hayvan türü hızla yok oluyor, topraklarını kaybeden yerli halklar çeşitli hastalıklardan kırılıyor. Arjantin IMF’ye olan borcunu ödeyemediği için yeniden yapılandırma görüşmelerine devam ediyor. “İnsan hayatı ekonomiden daha önemlidir” diyen Fernandéz, endüstriyel tarım ve hayvancılığın ülke ekonomisi için öneminin altını çizmekten geri kalmıyor.

Öte yandan, Arjantin’de selam vermek için uğradığınız bir arkadaşınız eğer tanımadığınız beş arkadaşıyla beraber oturuyorsa, veda ederken teker teker herkesi öpmezseniz garipsenirsiniz. Ortamdaki mateyi tek pipetle döndürmek adetten. Arjantinliler yeni tanıştığı biriyle saatlerce sohbet eder. “Öyleyse”, diye soruyor insan kendi kendine, “eğer bu halk derin bir ekonomik krizin ortasında haftalarca karantina koşullarına uyabildiyse, futbol ve tangoya ara verebildiyse, radikal bir sosyo-ekolojik değişimin adımlarını da neden atamasın?

Soya ve mısır tarımı için yok edilen Chaco Ormanı.

Hükümetin yürüttüğü bir program çerçevesinde bir araya gelen, aralarında sosyolog Maristella Svampa, yazar ve psikanalist Jorge Alemán’ın da bulunduğu 28 aydın “Covid-19’dan Sonra Gelecek” adlı bir kitap yazdı. Kitapta farklı görüşler yer alsa da yazarların buluştuğu ortak nokta kapitalizm karşıtlığı. Kitapta toplumsal cinsiyet eşitliği, evrensel temel gelir, doğanın bir mülk değil hak sahibi bir varlık olduğu, agro-ekolojik tarımın zorunluluğu gibi bir dizi sav ve talep yer alıyor.

Arjantinliler değişmesini istedikleri her konuda hızla sokaklara çıkan bir halk. Fernandéz’in her defasında karantinayı uzatırken söylediği gibi “halk sayesinde” vaka sayısı tahmin edilenlerin çok daha altında seyrediyor. Öyle gözüküyor ki, aynı halkın kapitalizmle mücadelesi de yakın gelecekte olanca yakıcılığıyla devam edecek.

^