2021 hızlı başladı. 6 Ocak sadece ABD için değil, küresel çapta tarihi bir gündü. Trump’ın Beyaz Saray önünde düzenlediği mitingin ardından Kongre binasının basılmasıyla ortaya çıkan manzarayı ve içerdiği anlamları Central Florida Üniversitesi öğretim üyesi, siyaset bilimci Prof.Dr. Güneş Murat Tezcür’den dinliyoruz.
ABD Kongresi’nin 3 Kasım seçimlerinin sonuçlarını tescil etmek üzere toplandığı 6 Ocak günü Trump taraftarları Washington’da Kongre binasını bastı ve Senato genel kurul salonuna kadar ulaşıp Temsilciler Meclisi’ne girmeye çalıştı. 6 Ocak’ta yaşananların arka planında neler yatıyor?
Güneş Murat Tezcür: Seçimi Biden’ın kazandığı kasımın ikinci haftasından itibaren netti, ama Trump o tarihten bu yana sonuçları kabullenmemekte direndi. Seçimde hile yapıldığına ilişkin iddialarını ısrarla tekrarlamayı, kitlesini bunun üzerinden harekete geçmeye hazır tutma çabasını sürdürdü. Sadece söylemde değil, fiilen de birçok eyalette sonuçları mahkemeye, hatta ABD Anayasa Mahkemesi’ne kadar taşıdı. Fakat yargı başvuruların hepsini dayanaksız bularak reddetti. Trump oy farkının 11 bine kadar düştüğü bazı eyaletlerde, özellikle Arizona, Georgia, Pennsylvania, Michigan gibi çekişmeli eyaletlerde sonucu lehine çevirmek için her türlü yola başvurdu. Hatta Georgia’daki bir seçim yetkilisiyle arasındaki “Bana 11-12 bin oy bulabilir misin” türü konuşmaların kayıtları bile basına yansıdı.
Georgia’da senatör seçimleri neden ikinci tura kalmıştı?
3 Kasım’da her iki partinin adaylarının yüzde 50 çoğunluğu sağlayamaması nedeniyle seçim ikinci tura kalmıştı. ABD’de her eyaletten iki senatör çıkar. İki yılda bir Senato’nun üçte biri yenileniyor. Ama Georgia’da seçim takvimi nedeniyle her iki senatörün de seçime gitmesi gerekti. ABD Senatosu’nun kontrolünün hangi partide olacağını da Georgia belirleyecekti. Çünkü Georgia hariç, 100 senatörün 50’si Cumhuriyetçilerde, 48’i Demokratlardaydı. Georgia’yla birlikte bu sayı iki parti arasında eşitlendi. Fakat Başkan Yardımcısı aynı zamanda Senato’nun başı olduğundan, Demokratlar 50+1 oldu. Böylece Demokratlar hem Senato’nun hem de Temsilciler Meclisi’nin kontrolünü aldı. Aynı esnada, Trump’ın adamlarının Kongre binasını basması üzerine meselenin bu boyutu gündem olmadı, ama uzun vadede çok önemli bir gelişme bu. Öte yandan, Georgia gibi geçmişinde ırkçılığın, köleciliğin olduğu bir eyalette, Ebenezer Baptist Kilisesi yöneticisi Siyah aday Raphael Warnock ile Yahudi kökenlinin Jon Ossoff’un senatör seçilmesi de ayrıca dikkate şayan. Georgia tarihinde ilk defa bir siyah ve bir Yahudi senatör seçildi.
Trump Beyaz Saray’ın önünde 10-15 bin kişilik miting düzenledi. Mitingde “Seçimde hile var, Kongre binasına gidip protesto edin” diyerek taraftarlarını kışkırttı. Kongre’yle Beyaz Saray arası 15 dakika yürüme mesafesi. Baskın irrasyonel görülebilir, ama bu Trump’ın aynadaki sureti ve stratejik bir hamlesi.
Kongre binasını basan göstericilerden birinin üzerinde Holokost’u övücü slogan olmasının sebebi bu muydu?
İlla bundan olmayabilir. Çünkü ABD sağı hep İsrail yanlısı olsa da sağın sağında ekstrem bir antisemitizm olduğunu biliyoruz. Öte yandan, Trump’ın 3 Kasım seçimlerinden beri sürekli “hile var” diyerek aslında kendi yandaşlarını sandıktan soğuttuğu için de Georgia’yı kaybettiğine dair bir görüş olduğunu da belirteyim.
Washington DC’deki faşist kalkışmanın kaynağında Georgia’nın kaybedilmesi, dolayısıyla Senato’nun kontrolünün Demokratlara geçmesi mi yatıyordu?
Georgia seçimleriyle bir alâkası yok. ABD Kongresi o gün, yani 6 Ocak’ta, Seçici Kurul’un oylarını saymak ve onaylamak için ortak bir oturum düzenliyordu. ABD seçim sistemine göre, seçmenler Seçici Kurul delegelerini, delegeler de başkanı seçiyor. Her eyaletin nüfusuna göre temsil edildiği ve dört yılda bir toplanarak başkanı seçen 538 üyeli Seçici Kurul, 14 Aralık’ta toplanmış ve 232’ye karşı 306 oyla Biden’ı başkan seçmişti. 6 Ocak’ta Kongre Seçici Kurul’un vardığı bu sonucu onaylayacak ve Biden’ın 20 Ocak’ta yemin ederek göreve başlamasının önündeki prosedür tamamlanmış olacaktı. Dört yılda bir yapılan bu formalite normalde gündem bile olmuyordu. Fakat Trump yardımcısı Pence’i, elindeki yetkiyi kullanarak sonuçları onaylamamaya zorladı. Pence’in ise böyle bir yetkisi olmadığı yanıtı verdiği söyleniyor. Bunun üzerine, Trump Beyaz Saray’ın önünde, farklı bölgelerden gelen 10-15 bin kişilik bir miting düzenledi. Mitingde “seçimde hile var, Kongre binasına gidip protesto edin” diyerek taraftarlarını kışkırttı. Kongre binasıyla Beyaz Saray arası 15 dakikalık yürüme mesafesi. Bizzat Trump tarafından D.C.’ye miting için çağrılan, çeşitli bölgelerden gelen ve mitingde kışkırtılan bu insanlar, aslında Pence’e baskı yaparak Biden’ın resmi olarak başkan ilan edilmesini engellemek istedi. Bunun için Kongre binasını basmaları irrasyonel görülebilir, ama bu Trump’ın aynadaki sureti ve stratejik bir hamlesi.
Kongre baskınını darbe girişimi olarak yorumlamak doğru mu?
İllegal olarak doğal süreci rayından çıkarmaya çalıştıkları açık. Dünyanın başka bir ülkesinde buna darbe girişimi denir. Bazı gözlemciler olayın içinde asker olmadığı için darbe girişimi olarak nitelemeyebilir, ama seçimi kaybetmiş bir kişinin kalabalıkları yönlendirip yerine gelecek kişiyi engellemeye çalışması söz konusu. Bunun adı, en hafif tabirle, kendisini ABD demokrasisine empoze etme, bu amaçla yandaşları üzerinden kalkışma yaratmadır.
Trump’ın bu tutumuna destek veren sermayedarlar veya Cumhuriyetçiler var mı?
Cumhuriyetçi Parti içinde Trump’a sadık unsurlar olsa da, partinin önde gelenleri ilk defa keskin bir biçimde Trump’a karşı çıktı. Çünkü onlar da kendilerini kurtarma derdine düştü ve Trump’ın işi götürdüğü noktanın felaket olduğunun farkında. Ayrıca, düşünün Kongre’nin toplantı salonunu basan güruh açısından Trump dışında kimin Cumhuriyetçi, kimin Demokrat olduğu önemli değildi. Oradaki herkes kim vurduya gidebilirdi. Çünkü onların gözünde Cumhuriyetçi Parti de Trump’a ihanet etmiş durumda. Baskında üç kişi hayatını kaybetti, sayı çok daha fazla olabilirdi. Kaldı ki basılan yer, Amerikan demokrasisinin merkezi sayılan yasama kurumu.
Kongre binasını basanlar, Türkiye’deki gibi, “tanırım, iyi çocuktur” muamelesi gördü. Zaten Kongre binasını basmaları da bu muameleyi göreceklerini bildiklerindendi.
Kongre binasına yaptırdığı baskının Trump’a bedeli ne olacak?
Burada da tartışılan ve yanıtı aranan bir soru bu. Bir güruhu seçim sonuçlarını zor kullanarak değiştirmeye teşvik söz konusu. Bu çok acemice yapılmış olabilir, ama siyasi açıdan tarihi bir olay. ABD’de 1800’de seçimi ilk kaybeden John Adams’tan beri, kim kaybettiyse rıza gösterip çekilmiş. Böyle bir olay ilk defa meydana geliyor. Trump’ın 10 günü kaldı ve azledilmesi konuşuluyor.
Azledilebilir mi?
Azledilirse bir daha aday olamayacağı ve kendisinden tamamen kurtulmuş olunacağı düşünülüyor. ABD Anayasası’nın şimdiye kadar hiç uygulanmamış 25. maddesine göre, Başkan Yardımcısı’nın inisiyatifiyle kabinenin çoğunluğu başkana görevden el çektirebiliyor. Bu madde Başkan’ın örneğin akli dengesini yitirmesi gibi durumlarda kullanılmak üzere anayasaya konmuş. Fakat Trump’ın görev süresinin bitmesine 10 gün kaldı ve bu maddenin devreye konması bu süre içinde zor görünüyor. Öte yandan, bu tavrının uzun vadede Trump açısından ne tür sonuçlar doğuracağına dair spekülasyon yapmak mümkün değil. Fakat gelecekte kimsenin böylesi bir işe kalkışmaması için Trump’la ilgili yaptırımlara başvurulabilir. Sonuçta yaşanan şey üç beş serserinin bir yere saldırması değil, tarihi bir olay.
Baskın sırasında Trump yanlılarına müsamaha gösterildiği açıkça görülüyordu. Biden da yaptığı açıklamada aynı eylemi siyahların yapması halinde bambaşka bir tablo ortaya çıkacağını ifade etti. Polisin baskın sırasındaki tutumuna dair ABD medyasında neler konuşuluyor?
Kongre binasını basanlar, Türkiye’deki gibi, “tanırım, iyi çocuktur” muamelesi gördü ve ABD medyasında meselenin bu veçhesi de tartışılıyor. Zaten Kongre binasını basmaları da bu muameleyi göreceklerini bildiklerindendi. Öte yandan, Cumhuriyetçi Parti ABD’nin iki büyük partisinden biri ve arkasında milyonlarca insan var. Trump iki aydır “seçimi kaybetmedim, hile yapıldı” deyip durduğu, kışkırtıcılık yaptığı halde Kongre binasını basanların sayısı birkaç bini geçmiyor. Meseleye ABD demokrasisinin tarihi bağlamında değil de küresel perspektiften bakınca, seçimi kaybettiği halde gitmekte direnen sayısız lider olduğunu, dolayısıyla Trump’ın ayak sürmesinin “vakayı adiye”den sayılabileceğini söyleyebiliriz. Türkiye’de İstanbul seçimlerinde gördük bunu. İktidar seçim sonuçlarını reddetti ve tekrar seçime gitti. ABD’nin farkı kurumların özerkliği, mahkemelerin bağımsız yapısı, Trump’ın kadir-i mutlak olmaması, Cumhuriyetçi Parti’den de olsa seçim sürecinde görev alanların görevlerine sadık olması. Başkanın bunca ayak diremesine rağmen on gün sonra gitmek zorunda olması, ABD’de kurumların gücünü gösteriyor.
ABD’de bunun yapılabilmesi otokratik liderlerin bu tavrın on mislini göze almasını kolaylaştırmış görünüyor. Küresel perspektiften bakınca, seçimi kaybettiği halde gitmekte direnen sayısız lider olduğunu, Trump’ın “vakayı adiye” sayılabileceğini söyleyebiliriz. İstanbul seçimlerinde gördük bunu.
Demokratların hem Temsilciler Meclisi’nde hem de Senato’da hâkim olması istisnai bir durum mu?
Değil. Obama döneminde, 2008’den 2010’a kadar, Demokratlar hem Senato’yu hem de Temsilciler Meclisi’ni kontrol ediyordu. İki yıl sonra dengeler tekrar değişebilir ve Temsilciler Meclisi, yahut Senato bu sefer Cumhuriyetçilere geçebilir. Senato’da şu an durum 50-50. Bir sandalye Cumhuriyetçilere geçse 2022’de Senato’nun dengesi değişir. Aynı denge Temsilciler Meclisi’nde de geçerli. Öte yandan, on yıldır ilk defa her iki kurum da Demokratlar tarafından kontrol ediliyor. Bu da önemli bir olay. Çünkü bu Demokratlara ciddi bir reformist ajanda için yetki ve güç veriyor.
Biden’ın öyle bir ajandası var mı?
Biden öbür adaylara göre daha ılımlıydı, ama Trump’ın yarattığı hasardan sonra değiştirilmesi gereken çok şey olduğu açık. Biden’ın başkanlığının ilk 100 gününde hem iç hem de dış politikada ciddi değişiklikler olacağını düşünüyorum. Bununla birlikte atılacak adımların Demokrat Parti içindeki güç dengesinde nasıl karşılanacağı da belirleyici olacak. Her şeye karşın, Biden’ın önümüzdeki dört yılda olumlu sonuçlar doğuracak adımlar atacağı açık. ABD öksürdüğünde dünya nezle oluyor. Dolayısıyla, burada yaşanan antidemokratik bir olayın dünyadaki demokratik mücadelelere de etkisi olacak.
Nasıl bir etkisi olur sizce?
Burada demokrasinin böylesi bir badireyi atlatması hem ABD halkı hem de dünyada demokrasi mücadelesine inananlar açısından çok önemli. Fakat bir de kötü bir yansıması var bunun. ABD’de bunun yapılabilmesi otokratik liderlerin bu tavrın on mislini göze almasını daha da kolaylaştırmış görünüyor. Dünyanın başka birçok yerinde, bu kalkışma bu aşamaya gelmeden başarılı olurdu. Bu tür liderler yargıyı da biat ettirerek “seçimlerde hile oldu” diyebilecek ve seçimleri iptal edebilecek. Biraz önce Türkiye için İstanbul örneğini verdim, Latin Amerika’da, Afrika’da, Asya’da birçok yerde böyle şeyler oluyor.
Trump bir dahaki seçimde aday olabilir mi?
Trump’ın tekrar aday olması bir ay öncesine göre daha da zor. Son yaptıklarının Cumhuriyetçi Parti için büyük bir bedeli olursa, bir daha o partiden aday olması mümkün olmaz. Bununla birlikte, Trump’ın görünür vadede ABD siyasetinde ağırlığının olacağı kesin. Çünkü toplumun belli bir kesimi üzerinde ciddi bir etkisi var. O gücü kullanarak en azından Cumhuriyetçi Parti’nin adayları ve politikaları üzerinde etkili olacaktır, o net.
ABD sermayesi bölünmüş durumda. Trump’ı destekleyenler de var. Fakat bazı sermaye grupları Trump’ın ekonomi politikalarını desteklese de çoğunluk ona karşı tavır almış durumda. Çünkü Trump’ın tutumu sermaye sınıflarını da ürküttü.
Trump döneminde yaşanan hasarın bilançosunu çıkardığınızda, nasıl bir sonuca varırsınız?
ABD demokrasisinin Trump öncesinde çok iyi ilerlediği, son dönemde teklediği yanılsamasına kapılmamak gerekiyor. Demokrasi toplumsal mücadeleler ivme kazandığında şaha kalkıyor, mücadele düştüğünde demokratik değerlere bağlılık azalıyor. Trump’ı Beyaz Saray’dan eden de son bir yıldaki kitlesel mücadelelerin etkisi. Georgia’da Siyahların tepkisi, önceden oy kullanmayanların sandığa koşması, geçen yaz yaşanan Black Lives Matter hareketi… Demokrasi cam fanusta işleyen bir sistem değil, toplumsal mücadelelerle eşgüdüm halinde işliyor. ABD demokrasisinin eskiden beri çok problemi var. Köleliğin başka ülkelerde olmadığı kadar güçlü olduğu bir ülke burası. Hâlâ ırka dayalı çok büyük eşitsizlikler ve adaletsizlikler var. Ama mücadele ivmesi arttıkça bu eşitsizliklerin azalması söz konusu olacak.
ABD büyük sermayesinin Trump karşısındaki tutumu ne yönde?
Eskiden beri Cumhuriyetçilere daha yakın olan ABD sermayesi şu an bölünmüş durumda. Trump’ı destekleyenler var. Fakat Apple, Facebook, Google, Twitter gibi devasa liberal şirketler Trump’ı desteklemedi. Sermaye gruplarının çoğunluğu Trump’ın ekonomi politikalarını desteklese de, diğer politikaları nedeniyle karşı tavır almış durumda. Bunlar Biden’ın bazı politikalarından rahatsızlık duyabilir, ama Trump’ın kesin olarak gitmesini istiyorlar. Çünkü Trump’ın tutumu ve politikalarının önemli bir kısmı sermaye sınıflarını da ürküttü.
Mike Davis’in Cumhuriyetçi Parti’de yarılma yaşandığına ve Trumpçıların de facto üçüncü parti olduğuna dair tespitine katılıyor musunuz?
Hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratlar arasında ciddi bölünmeler var. Her iki partinin içinden önümüzdeki yıllarda yeni oluşumlar çıkması olasılık dışı değil. Öte yandan, ABD seçim sisteminin en temel özelliği, iki partiden oluşan bir yapıyı desteklemesi. Sistemde yapısal değişiklikler olmadan iki hegemon parti yerine üç yahut dört partili bir oluşumun gelişmesi yine de düşük bir ihtimal.