VAKIFLI KÖYÜ TARIMSAL KALKINMA KOOPERATİFİ KADINLAR KOLU

Söyleşi: Tuba Çameli
10 Eylül 2019
SATIRBAŞLARI

2013’te Hatay’ın büyükşehir statüsüne alınmasıyla mahalleye dönüştürülen, ancak köy olarak anılmak isteyen Vakıflı Köyü, Levant Bölgesi’nin kuzeydoğu ucunda, Doğu Akdeniz’e tepeden bakar. Denize uzanan Kel Dağı’nı görür. Dağın arka yüzünde Suriye toprakları uzanır, yine bir Ermeni yerleşkesi olan Kesab da buradadır. Vakıflı, Hatay-Samandağ’a birkaç kilometre mesafede ve Musa Dağı’nın (Musa Ler) bereketli eteklerinde, tarihi ticaret yollarının üzerine kurulmuş. 1300’lerde bu bölgeye yerleşen Ermenilerin yüzyıllarca ana yurdu olmuş.
20. yüzyılın başlarında Antakya’nın bir nahiyesi olan Süveydiye’ye (Samandağ) bağlı 22 köy bulunuyordu. Bunlardan yedisi Ermeni köyüydü. Vakıflı, 1915 yazına kadar toplam nüfusu altı bini geçen Ermenilerin yaşadığı bu yedi köyden bugüne ulaşabilen tek köy. Türkiye’nin son kalan Ermeni yerleşkesi. Bugün toplam nüfusu 130 kişi civarında. Yaz aylarında gelen akrabalarıyla Vakıflı’nın nüfusu 200’ü aşıyor. Suriye Savaşı öncesinde günde 400 turistin köyü ziyaret ettiği anlatılıyor.
Geçimlerini ağırlıklı olarak turunçgillere dayalı tarımla sağlıyorlar. Geleneksel yöntemlerle organik tarım yapılıyor. Batı Ermenicesinin özgün bir lehçesi konuşuluyor. Türkçe ve Arapça biliyorlar. Son elli yıldır özellikle gençler eğitim ve iş imkânlarına erişebilmek için Vakıflı’dan ayrılıyor. Bu nedenle Vakıflı’da ekonomik faaliyetleri orta yaş ve üstü bireyler sırtlanmış durumda.
1915 Musa Dağı Direnişi’ndeki kadınlar yardım çağrılarını bayraklara işler. Bayrakları gören gemiler dört bin Ermeniyi kurtarır ve Mısır’daki Port Said Limanı’na götürür. İşte o kadınların torunları bugün Vakıflı Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’nin kadınlar koluyla hem evlerinin hem de köyün ihtiyaçlarını karşılıyor, kültürlerini ayakta tutuyor. Kadınlar kolunun dört emektarını, Eda Kısadur, Meral Şirin, Kuhar Kartun ve Armenuhi Hergel’i dinliyoruz.
Vakıflı kooperatifinin faaliyet gösterdiği Aziz Meryem Ana Ermeni Kilisesi

Vakıflı Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’nin kadınlar kolunu nasıl kurdunuz?

Kuhar Kartun: Köy halkı birleştik 2004’te, Vakıflı Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’mizi kurduk. 2005’te beş kadın kooperatifin kadınlar kolunu oluşturduk. Hikâyemiz 2005’in yaz ayında yaptığımız kermesle başlar aslında. O tarihlerde köyde pansiyonumuzu kuruyorduk. Biz kadınlar köye nasıl destek oluruz dedik ve kilise bahçesinde bir kermes düzenlemeye karar verdik. Aramızda işbölümü yaptık. Kimi likör, kimi şurup, kimi reçel yaptı. 15-20 masa açıldı bahçede. Antakya’daki kurumlara, kuruluşlara, tanıdığımız herkese davetiye dağıtıldı. Çok iyi satış yaptık o gün, iki bin lirayı kasamıza koyduk. Bu parayla pansiyonumuzun pencerelerini yaptırdık. Anlatırken bile tüylerim diken diken oluyor. Gurur duyduk yaptığımız bu işle. Elimizde kalan birkaç ürünü kilisenin bize verdiği bir mekâna koyduk. Böylece sürekli sergilemeye başladık onları. Bizim geleneksel olarak kutladığımız bayramımız var. Köyde doğup büyümüş, bir nedenle göç etmiş insanlarımız sık sık köye gelir bu nedenle. Baktık ürünlerimize rağbet çok, “çalışırsak yapabiliriz” dedik ve başladık planlı bir biçimde üretmeye.

Beş kadınla başlamıştık, şimdi otuz kadınız. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için varız. Bu yüzden de Kadınlar Kolu’nun başkanı yoktur. Hepimiz eşitiz. Ayrı gayrı yoktur.

Pazar aramadınız yani…

Kartun: En büyük şansımız 1997’de kilisemizin restore edilmesi ve buranın turizm açılması. Bunlar Vakıflı’nın çehresini değiştirdi. Biliyorsunuz, Hatay üç semavi din ve altı mezhebin yaşadığı bir il, biz de bu gökkuşağının içindeyiz. Üstelik Anadolu’nun birçok yerinde olduğu gibi, milâttan önceden beri İskenderun ve Antakya civarında hep vardık, hep var olacağız. Bu düşünceyle kültürümüzü sürdürüyoruz. Bu özelliğimiz ziyaretçilerimizin sayısını da artırdı. Baktık turistler de hazırladığımız lezzetleri almak istiyor, işler ciddileşti, ürünlerimizi çeşitlendirdik.

Neler üretmeye başladınız?

Eda Kısadur: Hangi birini sayalım? (gülüyor) Likörden başlayalım. Ermeni kültüründe likör ikramı vardır, çikolata ile sunulur. Fulya çiçeğinden yaptığımız likör bize özgüdür. Anneannelerimizden öğrendiğimiz likörlerimizin çeşidini artırdık. Şimdi birçok meyveden likör yapıyoruz.

(Soldan sağa) Eda Kısadur, Meral Şirin, Kuhar Kartun, Armenuhi Hergel ve Arpine Baharoğlu kilisenin avlusunda

Kartun: 18 çeşit likör üretiyoruz. Say say bitmez. (gülüyor) Yaban mersini, vişne, böğürtlen, dut, humbeles, mandalina, portakal, limon, nar, çilek, gül, nane… Kış mevsimde murt (mersin meyvesi), yaban mersini, nar, mandalinadan, yazın ise yaz meyvelerinden likör yapıyoruz. Mesela şimdi böğürtlen zamanı, onları topluyoruz, alkole yatırıyoruz. Böğürtlenin hem reçelini hem de şarabını yapıyoruz. Likörün şekeri, alkolü ve baharatı hazırlayan kadının zevkine göre konur. Herkesin eli farklıdır. Bizde hâlâ akşam yemeklerinden sonra bir çikolata ile likör içilir, harika gider. Turunç ve ceviz geleneksel reçellerimiz. Reçel çeşitlerimiz de arttı. Patlıcan, dut ve daha bir dolu meyveden reçel yapıyoruz artık. Konsantre meyve suları, nar ekşisi, defne sabunu yapıyoruz. Şarap üretiyoruz. Balımız, zeytinyağımız var. Nar çok bereketlidir. Nardan nar ekşisi, nar reçeli, nar suyu, nar şarabı yapıyoruz. Defne sabunumuz çok meşhur. Ben emekli olmadan önce burada kilisede çalıştım. Böylece, hangi ürün ne kadar gidiyor, gözlemleme fırsatım oldu. Bu da bizim hangi ürünü ne kadar üreteceğimize karar vermemize yaradı. Baktık kazanıyoruz, evin ve köyün ekonomisine katkı sağlıyoruz, yeni kadın arkadaşlar katıldı aramıza.

Az ve öz ilerlemek en başından beri temel ilkemiz. Az ve öz işler yapıp hep var olmak ve ayakta kalmak istiyoruz. Biz ayakta kaldıkça bu köy de ayakta kalır, bu inançla çalışıyoruz. Doğal ve mevsiminde üretmek bir diğer ilkemiz. Neyi hasat ediyorsak onu üretiyoruz.

Kaç kadın oldunuz?

Kartun: Beş kadınla başlamıştık, şimdi otuz kadınız. Kim neyi, ne kadar üretiyor, bunun listesini hazırladık bir süre sonra. Kayıtlarımızdaki ürünlerin giriş fiyatı ayın sonunda üretici kadının olur. Üzerine koyduğumuz pay da kooperatifimize kalır ve köyün ihtiyaçlarına harcanır. Kooperatifte satış yapan kadınlarımıza, pansiyonda çalışan arkadaşlarımıza gelir olur. Elektrik, internet ve pansiyonun masrafları da hep buradan karşılanır. Bir de üniversiteye giden gençlerimize burs veriyoruz. Geçen sene 14 gencimize burs verdik, bu sene kaç kişi olacak bakalım. Üreterek hem kendi bütçemize hem de köyün yaşamına katkı sağlıyoruz. Bu hepimizi çok mutlu ediyor. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için varız. Bu yüzden de kadınlar kolunun başkanı yoktur. Hepimiz eşitiz. Burada Kuhar yoktur, Eda yoktur, kadınlar kolu vardır. Birimizin hatası da, başarısı da hepimiz etkiler. Kim biliyorsa ona anlatır, kim eksikse onun eksiği tamamlanır. Ayrı gayrı yoktur.

Kuhar Kartun kilisenin bahçesindeki sergi ve satış noktasında

Kooperatifteki erkeklerle aranız nasıl?

Kartun: Onlar bizim sağ kolumuz. Aramızda bir rekabet var tabii. Bu köy biz kadınlarla var, bu bir gerçek. Erkeklerimiz bahçelerde çalışıyor. Son yıllarda bu ülkede tarımla geçinenin tanrı yardımcısı olsun. Sadece bahçeden gelenle geçinmek mümkün değil. Kurduğumuz dayanışma olmasa pek çok evin geçimi olumsuz yönde etkilenir.

Meyve ve sebzeleri köydeki bahçelerden mi temin ediyorsunuz?

Kartun: Tabii, herkes hasat ettiğiyle üretim yapar. Dutu olan dut reçeli, portakalı olan portakal reçeli yapar. Bir tek vişne burada yetişmez, onu dışardan alıyoruz. Zeytinden defneye, baldan nara, her şey bahçelerimizde yetişir. Hasat edilen ürün evlerde reçel, şurup, likör olur.

Bunların evlerde hazırlanması ürünler arasında bir lezzet farkı yaratmıyor mu?

Kartun: Herkes kendi damak zevkine göre üretir, müşterimiz de kendi zevkine göre seçer ve alır. Bu bize göre doğallık. Hatta bizim özelliğimiz diyebiliriz. Tüm ürünlerimizin numaraları var. Bu numaralar üreten kadınlara ait.

18 çeşit likör üretiyoruz. Patlıcan, dut ve daha bir dolu meyveden reçel yapıyoruz. Şarap üretiyoruz. Balımız, zeytinyağımız var. Nardan nar ekşisi, nar reçeli, nar suyu, nar şarabı yapıyoruz. Defne sabunumuz çok meşhur.

Üretiminizi ortak bir alana taşımayı hedefliyor musunuz?       

Kartun: Valiliğin bir projesi kapsamında kurulan bir mutfağımız, ortak üretim alanımız var. Kilisenin hemen arkasındaki yeni binamızın alt katında. Bu sene turunçlarımızı ve cevizlerimizi orada kaynattık. Biraz dar, ama şimdilik yetiyor. Az ve öz ilerlemek en başından beri temel ilkemiz. Az ve öz işler yapıp hep var olmak ve ayakta kalmak istiyoruz. Biz ayakta kaldıkça bu köy de ayakta kalır, bu inançla çalışıyoruz. Doğal ve mevsiminde üretmek bir diğer ilkemiz. Neyi hasat ediyorsak onu üretiyoruz. Emek veren kadınların sayısını artırmadan tedarik ve satış ağımızı büyütemeyiz.

Peki üretici kadın sayısını artırmayı düşünüyor musunuz?

Kartun: Keşke. Gençlerimiz evlense, Vakıflı’da yeni gelinlerimiz ve çocuklarımız olsa, biz de sayımızı artırsak. Kadınlar kolunda yaş ortalaması 40 ila 65 yaş arasında değişiyor. Artık bayrağı teslim etmek istiyoruz. Türkiye genelindeki tarımsal üretimle geçinen diğer köyler gibi göç veriyoruz biz de. Gençler eğitimlerini tamamladıktan sonra kentte bir yaşam kuruyor. Gençler burada kalırsa karınlarını nasıl doyuracak? Bunlar yaşamın gerçekleri. Keşke köyümüz gençleşse de ortak sayımızı artırsak.

Kadınlar Kolunun ürettiği reçel, zeytin, bal, meyve şurupları

Kadın kooperatifleriyle ilişkiniz var mı?

Kartun: Seminerlerde, etkinliklerde bir araya geliyoruz tabii, çok da iyi oluyor. En son Armenuhi Hanım ile Antep’e gittik mesela.

Armenuhi Hergel: Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı’nın bir semineriydi. Mart ayıydı, Güneydoğu ve Akdeniz bölgesinden gelen kadın kooperatifleri vardı. İlk kez böyle bir toplantıya katıldım ve müthiş mutlu oldum. Kadınların dayanışması beni çok etkiledi. Seminerde gıda ve tüketici hakları uzmanları vardı, nasıl daha hijyenik bir üretim yapılabilir, üretim kapasitesi ve çeşitliliği nasıl genişletilir gibi birçok konuda bilgi verildi ve kooperatifler arasında bilgi alışverişi oldu.

Kartun: Toplantılarda bir araya geldiğimiz kadınlarla iletişimi sürdürüyoruz. Bir WhatsApp ağımız var. Geçen sene İstanbul’a gittik, orada da yine kadın kooperatifleri vardı. Bu tür etkinlikler hem kendi üretimimizi hem de Vakıflı’nın ismini duyurma şansı veriyor. Varlığımızı unutturmuyoruz böylece.

Kayıtlarımızdaki ürünlerin giriş fiyatı ayın sonunda üretici kadının olur. Üzerine koyduğumuz pay da kooperatifimize kalır ve köyün ihtiyaçlarına harcanır. Üniversiteye giden gençlerimize burs veriyoruz. Geçen sene 14 gencimize burs verdik.

Vakıflı’dan haberdar olmayan kadınlar nasıl tepkiler veriyor?

Hergel: Gaziantep’te Ispartalı kadınlar vardı mesela, daha mütevazıydılar, Vakıflı’nın ismini, belki de Ermeni kelimesini bile duymamışlardı, ama gayet iyi bir ilişki kurduk onlarla. Arap, Kürt , Ermeni, Ortodoks, Sünni, Alevi kadınlar bir aradaydık. Din veya kültürel farklılıklarımızı konuşmadık. Bu farklar önemli değildi. Kadınlar arasındaki bu kaynaşmayı görünce umutlandım açıkçası.

Kartun: 2012’de Diyarbakır’a davet ettiler bizi. Güzel bir karşılaşma yaşandı. Bizim köy biraz popüler, basından duymuşlar sanırım. Nasıl örgütlendik, kimler destekledi, neler yaptık, tümünü anlattık. “Ne yapacağınıza karar verin ve pazarınızı oluşturun” dedik.

Hergel: Kadınların destek arayışları az önce bahsettiğim Gaziantep toplantısında da gündeme geldi. Kadınlar belediye gidiyorlarmış kooperatifleşmek için, hemen karşılarına siyasi tercihler meselesi çıkıyormuş. Urfalı bir kadın anlatmıştı. Belediyeye gidip pazar yeri ve atölye istemişler. Belediye “hangi görüştensiniz” diye sormuş. “Aynı görüşte olmak zorunda değiliz demişler” ve gerekli desteği alamamışlar. Bunu anlatan kadıncağız bir bavul ve beş çocukla evden ayrılmış. Çok şey yaşamış bir kadındı ve öyle güzel bir duruma gelmiş ki sonra, resmen hayran kaldım o Urfalı kadına.

Muhtemelen 1930’lu yıllarda Ermeni bir aile (Ermenistan Musa Dağlılar Derneği koleksiyonu)

Geleceğe yönelik planlarınız neler?

Kısadur: Türkiye’deki birçok yere ürün gönderiyoruz İstanbul Boğaziçi Kooperatifi’ne, Antalya’daki otellere ve kim isterse, bizi ararsa ona. Ürettiğimiz ürünlerin çeşidini artırabileceğimizi ve böylece gelişebileceğimizi düşüyorum. Bir soğukhava deposu oluşturabiliriz. Üretim alanını büyütebiliriz. Bana göre köyün turizme açık olmasından daha çok aramızdaki dayanışma bizi bugünlere getirdi. Biz her şeyi bu dayanışma ile yaptık ve öğrendik. Öğrenmeye ve dayanışmaya devam edeceğiz, en önemli planımız bu.

Kartun: Sadece kendi içimizden değil, dışardan gelenlerden de bir şeyler öğrenmeye açığız. Bir sene Kıbrıslı hanımlar geldi buraya. Portakal çiçeğinden reçel yapıyorlarmış, tarifini paylaştılar. Şimdi en çok beğenilen ürünlerimizden biri oldu bu reçel.

Kısadur: Her şey niyet güzelliğiyle büyüdü. Bunu hepimiz görüyoruz.

Bugün Ermeni kültürünü sürdüren bir köy olarak yaşıyorsak, bunu kendi çabamızla yaptık. Bir anne olarak çocuğuma anadilimi öğrettim mesela. Anadili koruyamadığınız zaman kültürün kendisi de bitiyor maalesef.

Size özgü bir ürünüz var mı, patent almayı düşünüyor musunuz?

Kartun: Fulya çiçeği likörümüz ve mandalina şurubumuz mesela. Köye özgü konsantre olarak yapılan mandalina şurubunun yapım zamanı ocak ayı. Nesli tükenmek üzere, bahçelerimizde bir-iki tane kaldı ağacı. Çok değerlidir. Kokusu ve aroması çok farklıdır. Anneannelerimizden gelen bir gelenektir bu da. 2004’ten beri tüm ürünlerimizin organik tarım sertifikası var. Elbette özel ürünlere patent almayı düşünüyoruz. Biraz para kazanmayı bekliyoruz bunu yapmak için.

“Son Ermeni köyü” ifadesini duyunca neler hissediyorsunuz?

Kartun: “Keşke böyle olmasaydı, son köy olmasaydık” diyoruz. Gelen bazı kişiler “ay ne güzel, tek kalan Ermeni köyünde yaşıyorsunuz” diyorlar. Neresi güzel? Trajik. Kala kala tek bir köyde 35 hane kalmışız. Bu köy Ağrı’da, Erzurum’da, Ankara’da olsaydı bitmişti. Kimliklerimizi gizleyecektik biz de. Kendi dilimizi, dinimizi veya geleneklerimizi yürütebilmemizi Hatay’ın yapısına borçluyuz. Bazen gelen ziyaretçiler soruyorlar “siz nereden geldiniz” diye. “Biz hep buradaydık, asıl siz nereden ve ne zaman geldiniz” diye soruyorum ben de. Anadolu’daki tarihimize bakarsanız, Ermenilerin tarihi milâttan öncesine dayanır, 1915 öncesi iki milyondan fazla Ermeni yaşıyordu. Tehcir ve sonraki göçler bugünkü durumu yarattı. Bizim atalarımız 1300’lü yıllarda Kars, Ağrı, Erzurum’dan Musa Dağı ve civarlarına gelmiş. Yoğunoluk (Köyü) ilk yerleşim alanı atalarımızın. Bu bölgeye yerleşme nedenleri de ticaret yolları üzerinde olması ve denize yakınlığı. İpekçilikle uğraşıyormuş atalarımız. Sekiz aile geliyor önce. Yedi köy kuruluyor zaman içinde, 6 bine kadar çıkıyor nüfusumuz. 1915’te kopuş oluyor ve dedelerimiz, ninelerimiz Port Said’e gidiyorlar.

Musa Dağı Direnişi’ne katılan ve sağ kurtulan Ermeni sivillerin Fransız savaş gemilerine taşınması. Fotoğraflar Eylül 1915’te bir Fransız subay tarafından çekilmiş (Agos Gazetesi)

Hergel: 1915’te ayrılanlar 1918’de dönmeye başlamışlar. Fransızların yönetimindeymiş buralar ve Suriye’nin Halep vilayetine bağlıymış köylerimiz. Bu bölge 1918’e kadar Osmanlı, sonraki yirmi yıl boyunca Fransız, kısa süre de Hatay Cumhuriyeti’nin yönetiminde kalmış. Hatay’ın Türkiye’ye dahil olmasıyla bir göç daha yaşanıyor. Göçenler önce Suriye’ye gidiyorlar, oradan da dünyanın çeşitli yerlerine dağılıyorlar. Ben 1958’de doğdum, 1971’de İstanbul’a gidinceye kadar burada olumsuz bir şey yaşamadım. Büyüklerimiz çektiklerini, tarihlerini uzun uzun anlatmadılar bize. İstanbul’a gidinceye kadar bu topraklarda yaşananlara dair hiçbir şey bilmediğimi farkettim. Burada huzur içinde yaşadığımızı söylediğimde bunları korktuğum için söylediğimi düşünürlerdi. Sonradan yazılmış kaynaklardan, anlatılanlardan yaşananları öğrendik.

Vakıflı göçle gidenleri bir araya getirmeyi sürdürüyor anlaşılan…

Kartun: Tarihimiz nedeniyle burada herkesin dışarda akrabaları vardır. Yazları onlara kavuşuruz. Nüfusumuzun yüzde yetmişi İstanbul’da, Bakırköy, Kurtuluş veya Şişli’de yaşar, bir kısmı da Almanya’da ve Fransa’da. Bizler köyümüzü ve kültürümüzü korumak için buradayız. Bu kültürü İstanbul’da veya yurtdışında böylece korumak çok zor.

Anadolu’nun birçok yerinde olduğu gibi, milattan önceden beri İskenderun ve Antakya civarında hep vardık, hep var olacağız. Bu düşünceyle kültürümüzü sürdürüyoruz. Bu özelliğimiz ziyaretçilerimizin sayısını da artırdı. Baktık turistler de hazırladığımız lezzetleri almak istiyorlar, işler ciddileşti, ürünlerimizi çeşitlendirdik.

Hergel: Nasıl misafirliğe gittiğinizde evinizdeki kadar rahat olamazsınız, biz de nereye gidersek gidelim, ister İstanbul’a, Paris’e, bu köyde hissettiğimiz gibi rahat hissedemeyiz kendimizi. Evimiz hep burasıymış gibi hissediyoruz. Çocuklarını evlendirenler, emekliler geri dönüyorlar benim gibi.

Kartun: Anneannelerimizden öğrendiğimiz her şeyi çocuklarımızı taşımaya çalışıyoruz. Hrisi (Harisa), siz keşkek diyorsunuz, buğday ve etle yapılır. Bu toprakların geleneksel yemeği. Bu yemek bizleri binlerce yıldır bir araya toplar. Yapımı ve ikramı kuşaktan kuşağa aktarılır.

Kısadur: Geleneklerimizi, kültürümüzü yaşatmaya çalışıyoruz, bu yıllardır böyle. Kadınlar kolunu bunun için kurmadık, ama bilmeden bir güzellik olmuş, kültürümüzü sürdürmemize faydası olmuş olabilir. Biz bugün Ermeni kültürünü sürdüren bir köy olarak yaşıyorsak, bunu kendi çabamızla yaptık. Bir anne olarak çocuğuma anadilimi öğrettim mesela, bunu başardım. Bunu büyük kentlerde yapmak zor. Anadili koruyamadığınız zaman kültürün kendisi de bitiyor maalesef.

Musa Dağı, Hıdır Bek (Hıdır Bey) köyündeki efsanevi ağaç etrafında toplanmış Ermeniler (Ermenistan Musa Dağlılar Derneği koleksiyonu)

Kartun: Bunu bu topraklardaki Arap da, Kürt de böyle hissediyor maalesef.

Kısadur: Anadilin öğretilememesini en çok eğitim, özellikle okul etkiliyor. Göç ve dilin göç edilen yerde yaygın olarak kullanılmaması da etkiliyor. Yaşam izin verirse torunuma da öğreteceğim anadilimizi.

Suriye Savaşı ve göç sizleri nasıl etkiledi?

Hergel: Savaştan Suriye’deki Ermeniler çok etkilendi ve yerlerinden, yurtlarından oldular.

Kartun: Hatta Kesab’dan gelen misafirlerimiz oldu. Savaşın yoğun olduğu dönemde bomba seslerini duyuyordum ve ayaklarım titriyordu, köy olarak huzursuzduk. Burada ticaret ve turizm bitti. Suriye’de savaşın başlamasından sonra gelen ziyaretçilerin sayısı yüzde seksen oranında düştü. Bu yıl yeni yeni başladı turizm.

Meral Şirin: Göç hem bölgenin ekonomisini etkiliyor hem de günlük yaşamı. Savaşın seslerini duyduk önce, şimdi de göçten yana tedirginiz. Çocuklarımızın okullarını ve kültürümüzü etkiliyor göç. Kültür farkı var gelenlerle aramızda. Ama sorgusuz sualsiz sınırdışı edilirlerse üzülürüm. Böyle gitmelerini de istemem, ama gelmeleri de buranın yapısına zarar veriyor. Muallakta kalıyor insan.

Hergel: Bugünlerde tek dileğimiz savaşın sona ermesi ve bir daha olmaması.

Kartun: Savaş da, siyaset de Vakıflı’dan uzak olsun. Biz her sene savaş bitecekmiş gibi yapıyoruz hazırlıklarımızı. Umarız savaş bitecek, komşumuz huzura kavuştuktan sonra biz de eski güzel günlere döneceğiz…

^