Ankara kırmızı alarm veriyor ve bunu en net Covid’le sahada mücadele edenler görüyor. “Bir dokun, bin ah işit” sözü, diş hekimi ağırlıklı filyasyon ekipleri için hem kendi durumlarının hem gündelik tanıklıklarının özeti. Diş Hekimleri Odası yönetim kurulu üyesi Gamze Burcu Gül ve diş hekimi Ayşe Yılmaz’dan Ankara’nın filyasyon manzaraları…
Ankara’da günlük pozitif vaka sayısı nedir?
Gamze Burcu Gül: Filyasyonda çalışan diş hekimi arkadaşlardan edindiğimiz bilgilere göre, pozitif vaka sayısı bölge başına günlük yaklaşık 400-500 arasında. Ankara’da filyasyon açısından bölge sayıları değişkenlik gösteriyor. Geçen hafta dokuz bölgeden söz ediliyordu. Bölge başına ortalama 400 vaka üzerinden hesaplandığında, günlük olarak en az 3600 yeni vaka demektir. Keçiören, Mamak, Çankaya, Sincan gibi bölgeler günlük 400 vakanın altına düşmüyor, bu bölgelerde sayılar diğer bölgelere oranla daha yüksek.
Ankara’daki vaka artışının nedenleri neler?
Gül: Toplumsal hareketlilik çok fazla. Toplu taşıma çok kullanılıyor. İşyerlerinde insanlar dip dibe çalışıyor. Tatilcilerin, memleketlerine gidenlerin tümü döndü. İstanbul henüz boş, gelecek ay İstanbul da aynı durumla karşı karşıya kalabilir. Ankara’da 1 Haziran’da başlatılan normale dönüş pandemi bitmiş gibi anlatıldı ve yaşandı. Yaygın test yapılmıyor. Salgını koruyucu sağlık hizmetleriyle ve birinci basamakta değil, hastanelerde karşılıyoruz. Asemptomatik olanlar bilinmiyor. Bu vakaların çoğu genç ve bulaştırma oranları yüksek. Bu yüzden Çankaya, Keçiören, Sincan ve Mamak’tan çok yüksek rakamlar geliyor. Bu bölgelerde çalışmak zorunda olan insanlar yaşıyor. İl verileri doğru açıklanmadığı için Ankaralılar durumun vahametini kavrayamıyor. Bir de tabii herkes özgür medyayı izlemiyor, ana akımı, yandaş medyayı izleyenler farkına varmıyor olup bitenlerin.
Kaç diş hekimi Ankara’da filyasyonda görev yapıyor ve nasıl çalışıyorlar?
Gül: Net bir sayı veremeyiz, yeni görevlendirmelerle sayılar sürekli artıyor. Filyasyonda 700 civarında uzman diş hekim, 200’e yakın asistan, 600 civarında yardımcı personel (hemşire, röntgen teknisyeni, acil tıp teknisyeni) filyasyon ekibindeler. Bunun dışında ilçe sağlık müdürlüklerinde idari görev yapanlar da filyasyon ekibindeler. Gecenin bir yarısı telefon mesajıyla yapılıyor görevlendirmeler. Olağanüstü koşullarda kimi esnemeler olur, ama salgın yönetimi günübirlik gayrıciddi bir biçimde yapılamaz. Yasal mevzuata da uygun değil bu tür görevlendirmeler.
Ayşe Yılmaz: Haftanın yedi günü çalışıyoruz. Ekipler genellikle iki kişiden oluşuyor. On gün öncesine kadar günaşırı, sabah 9 – gece 11 çalışıyordum. Vakalar arttıkça iş yükümüz de arttı ve artık her gün görevlendirme yapılıyor. Şimdi vardiyalı sisteme geçildi, 8- 16 ve 16 -23 arası çalışıyoruz, ama bu saatler de, günler de gece verilen bir kararla değişiyor. Her seferinde daha zorlaştırıyorlar. Bugün mesai saatlerimiz yine değişti mesela. Filyasyona tek tek çıktık, böylece ekip sayısını artırmış oldular. Ancak tek kişi olunca insan kendisini daha tedirgin hissediyor.
Haftada yedi gün çalışıyoruz. Çalışma koşullarımız dayanılır gibi değil. 25 ekibiz, elli kişiyiz. Elli kişi otuz metrekarelik alanda, bir tentenin altındayız. Dip dibeyiz. Bazı bölgelerde ekipler maske sıkıntısı yaşadı. Görevlendirildiğimiz merkezlerde giysilerimizi değiştirecek, hatta tuvalete gidecek yer yok.
Filyasyon ekipleri hangi merkezlerde toplanıyor, çalışma koşulları nasıl?
Gül: İlçe sağlık birimleri, toplum sağlığı merkezlerinde bir araya geliyorlar. Kalabalık; dinlenme alanları, üstelerini değiştirecekleri alanlar yok. Yemek verilmiyor zaten. Arkadaşlarımız resmen yemek yemiyor, su içmiyor ki tuvalete ihtiyacı doğmasın. Tuvalete girerse üzerindeki tulumu çıkarıp yenisini giymesi gerekir, muhtemelen o gün için yedeği yok. Vaka artışı ile koruyucu ekipman sıkıntısı yaşanmaya başlandı. Bu durum hizmet üreten arkadaşların kendilerini güvende hissetmelerine engel oluyor. Birçok arkadaşımız siperlik gibi temel malzemeleri kendileri aldı.
Yılmaz: Çalışma koşullarımız dayanılır gibi değil. Listeleri beklerken ve hazırlanırken hep bir aradayız. 25 ekibiz, elli kişiyiz. Bir de masa başında listeleri hazırlayanlar var. Bütün bölgelerde benzer şartlar yaşanıyor. Elli kişi otuz metrekarelik alanda, bir tentenin altındayız. Yakın zamana kadar tentemiz de yoktu, güneşin, yağmurun altında bekliyorduk. Dip dibeyiz, bu da bir risk yaratıyor. Bazı bölgelerde ekipler, örneğin Çankaya ekibi, geçen hafta maske sıkıntısı yaşadı. Bu sıkıntı bütün bölgelerde her an yaşanabilir. Görevlendirildiğimiz merkezlerde giysilerimizi değiştirecek, hatta tuvalete gidecek yer yok. Bu nedenle bir tek tulumla ev ev dolaştığımızda kan ter içinde kalıyoruz. Bu nedenle kolay çıkarılıp giyilen önlüklerle idare etmeye çalışıyoruz.
Filyasyon ekiplerine düzenli test yapılıyor mu?
Gül: Almanya tam kapanma uyguladı ve kırmızı ışıkta bekleyene bile test yaptı. Bizde, bırakın herkese test yapılmasını, covid belirtisi gösteren hekime bile test yok. Geçen hafta Sincan filyasyon ekibindeki arkadaşımız için test bulunamadı, “kendi imkânlarınızla yaptırın” dendi.
Filyasyon ekiplerinin yetersiz ekipman ve çalışma koşulları nedeniyle bulaşma oranını artırabileceği de ileri sürülüyor…
Yılmaz: Olabilir. Her hastadan sonra üstümüzü başımızı dezenfekte etmeye çalışıyoruz. Evlere birbiri ardına gidiyoruz listeyi bitirmek için. Evler arasında merkeze gelip üstümüzü başımızı değiştirecek zaman ve fiziki imkân da yok. Küçük bir araçta beraber seyahat ediyoruz. Ne kadar temizlenirsem temizleneyim, üzerimdeki tulum veya önlükle araca biniyorum, ta ki gece evime gidene dek.
Günlük olarak ziyaret edilen hasta sayısı nedir?
Yılmaz: Evlere günaşırı gittiğimiz günlerde 100’ün üstüne çıkıyordu hasta veya temaslı sayısı. Sürüntü alıyor, ilacını veriyoruz ve karantina bilgilerini iletiyoruz. İş çığrından çıktığı için temaslı hastayı, yani hiç Covid-19 tanısı konmamış hastayı listeye ekleme işini de biz yapıyoruz. Bana bir liste veriliyor, ben o kişilerin temaslılarını bulup kendi listemi oluşturuyorum. Bugün yirmi kişilik liste aldım örneğin, her bir hastanın en az dört temaslısı vardı, onları da listeye dahil edip belirtileri varsa testlerini yaptım. Bu da günlük en az seksen kişi demek. Artık artan vaka sayılarıyla birlikte hepsine yetişmeye çalışıyoruz.
Gül: Test için o sürüntüyü almak da o kadar kolay değil maalesef. Çoğu zaman apartman boşluğunda, kapının önünde karanlıkta alınıyor bu sürüntüler.
Bir liste veriliyor, ben o kişilerin temaslılarını bulup kendi listemi oluşturuyorum. Bugün yirmi kişilik liste aldım, her bir hastanın en az dört temaslısı vardı, onları da listeye dahil edip belirtileri varsa testlerini yaptım. Bu da en az seksen kişi demek. Hepsine yetişmeye çalışıyoruz.
Sosyal medyada filyasyon ekiplerinin zamanında gelmediğinden yakınan hastalar var…
Yılmaz: Bana verilen listedeki isimlere gidiyorum, ama sistem o kadar sıkıntılı ki, bazı evlerin kapılarında birkaç ekibin karşılaştığı oluyor. Bir eve birkaç ekip gidince kimi evlere gidilemiyor. Beş buçuk aydır sistemi kuramadılar. Durumu kötüleşen hastalar devlet hastanesinde yer bulunamadığı durumda özel hastanelerin hasta kabul edenlerine gidebiliyorlar. Bazı hastalarım böyle yaptı. Parası olanlar tabii. Bunu böyle ifade etmek çok acı, ama paranız yoksa evde ölümü bekliyorsunuz. Ve korkarım ki, sistem düzeltilmezse evde ölümlerin sayısı artacak.
Gül: Öncelikle ekipler yetişemiyor. Bunun temelinde merkezde hazırlanan listelerdeki sorunlar yatıyor. Mobilizasyon doğru planlanmıyor. Büyük bir zaman ve iş gücü kaybı yaşanıyor. Vakalar artıyor bunun sonucunda. Arkadaşlarımız da kendilerini yetemez hissediyorlar ve bunu sık sık bize bildiriyorlar.
Filyasyonda görev yapan diş hekimleri odanızı öncelikle hangi şikâyetler için arıyorlar?
Gül: Örgüt olarak sürekli iletişim halindeyiz, çoğu zaman mesai saatleri içinde görüşmek mümkün olmuyor. Çünkü verileri işledikleri telefonlar şahsi telefonları. Telefondaki mobil uygulamaya işliyorlar ve hastalar bu telefonlardan arıyorlar onları. Çoğu zaman mesai bitiminde görüşebiliyoruz. Planlama, çalışma koşulları, ekipman sıkıntılarının dışında, rutin test eksikliği temel sorunlar. Grip aşısının kendilerine yetişmeyeceğini düşünüyorlar, biz de meslek örgütleri olarak bu konuyu sürekli gündeme getiriyoruz. Diş hekimleri beş buçuk aydır alanda filyasyonda çalışıyor. Nisan ayındaki ek ödemenin dışında söz verilmesine karşın ek ödeme alamadılar. Tüm bu koşullar tükenmişlik yaşamalarına neden oluyor. Birçok meslektaşımızın emeklilik başvurusunu öne çektiğini duyuyoruz.
Hekim olarak hiçbirimiz şikâyet eder konumda olmayı istemeyiz, ancak çalışma ve yaşam koşulları bu durumu çoğu zaman sürdürülemez hale getiriyor. Sağlık çalışanları da yaşamlarını kaybederse kim bu hizmeti verecek? Mahalle ekipleri mi? Muhtarlardan öğrendiğim kadarıyla, evleri ziyaret eden bu ekiplerin yaptığı “nasılsınız, iyi misiniz” diye sormaktan öte gitmiyor. Bunlar nasıl denetleniyor, onu da bilmiyoruz.
Biz diş hekimleri olarak alandayız ve kimse yaptığımız bu işi bilmiyor. Bir kere bakanlık yetkililerinden duydunuz mu? Bir teşekkür bile yok. Teşekkür olmadığı gibi, sistemin bütün aksaklıklarının hesabı filyasyon ekiplerine soruluyor. Şiddet, taciz, mobbing yaşanıyor sahada. Hekimlerin üzerine yürümeler, bağrışmalar, filyasyon aracına saldırılar yaşanıyor. Halbuki topyekûn bir mücadele gerektiren salgında görev tanımının dışında cansiperane çalışan insanlar diş hekimleri. Yaşanan belirsizlikler, eksiklikler bir yana, tüm bu yaşananlar hekimlerin motivasyonunu olumsuz yönde etkiliyor. Öte yandan, öyle bir aralıkta sıkışıp kaldılar ki, hem hekim olarak sorumlulukları gereği bu işi yapmak zorundalar, hem de artan vaka sayılarıyla birlikte faydalı olduklarını hissedemiyorlar. Salgının iyi yönetilmediğini, bu kadar çaba, zaman ve emek sarfettikleri halde yol alınmadığını görüyorlar. Takip ettikleri hastaları yitiriyorlar, üstelik bazıları yaşayabilecekken. Tüm bunları görüyorsunuz ve çaresizsiniz. Bu yüzden filyasyon ekiplerindeki arkadaşlarımızda ciddi bir tükenmişlik var.
Yılmaz: Herkeste boşa kürek çekiyoruz duygusu hâkim. Her gün hastalar artıyor. Evlere gidiyoruz, kimse sunulan hizmetten memnun değil. “Ne yapıyoruz” diye soruyoruz kendi kendimize. Birkaç gündür hastalara verdiğimiz ilaçların birini bulamıyoruz. Tek ilaç vermeye başladık. Geçen gün bir hastama gittim, evde yoktu. Aradım, “hastanedeyim” dedi, ben de “çok şükür” deyiverdim boş bulunup. Ölmemiş, hayatta ve hastanede. Hastam ağlamaya başladı, “nasıl çok şükür dersiniz, covid pozitifim, burada izolasyon altında bile değilim, sıralara sokuyorlar, insanlar yanımdan geçmesin diye uğraşıyorum, hasta halimle her işimi kendim yapıyorum, sürünüyorum resmen” diyerek anlattı hastanede yaşadıklarını. Hastaneler karmakarışık şu an. Zaten her sevkettiğimiz hasta da hastanelerde yer bulamıyor. Birçok hastamız hastane kapısına kadar gidip geri gönderiliyor. Paranız olacak ki özel hastaneler baksın size.
Durumu kötüleşenler devlet hastanesinde yer bulunamadığı durumda özel hastanelerin hasta kabul edenlerine gidebiliyorlar. Parası olanlar tabii. Bunu böyle ifade etmek çok acı, ama paranız yoksa evde ölümü bekliyorsunuz. Ve korkarım ki, sistem düzeltilmezse evde ölümlerin sayısı artacak.
Anlattığınız şartlarda çalışmaya nasıl devam edebiliyorsunuz?
Yılmaz: Ekim ayına kadar görevliyim ve bir hekimim. Çocuğuma bakıyorum. Evimi geçindirmek zorundayım, aksi takdirde istifa etmem lâzım. Cesur olmak zorundayım.
Gece eve gittiğinizde neler yaşıyorsunuz?
Yılmaz: Annem, babam ve çocuğumla yaşıyorum. Yüreğim ağzımda eve gidiyordum. Güzel bir banyo ve uyku, yapabildiğim bu. Her yanım ağrıyor, bu stresin yarattığı bir yorgunluk hep var. İnanın kendimizden korkmuyoruz, ama evdekiler bizi endişelendiriyor. Ölüm vakası arttıkça endişe de yükseliyor. Eskiden yaşlılar için endişe duyarken artık gençlerin de hastalığa yakalandığını ve yaşamını kaybettiğini görünce endişe artıyor.
Çocuğunuz nasıl karşılıyor bu durumu?
Yılmaz: İster istemez evde konuşuluyor bu konular. Eve gelince “çok yaklaşma” diyorum, çünkü sarılmak istiyor. Çok, çok sıkıntılı bir süreç bu.
Hastalar karantina koşullarını nasıl değerlendiriyor, nasıl yaşıyor?
Yılmaz: Hasta ve temaslı sayısında çok ciddi bir artış var. Kamuda çalışanlar şanslı, rapor alıp evde, karantina altında kalabiliyorlar. Esnaf, işçiler, emekçiler başka gelirleri olmadığı için evde kalamıyor. Şunu da gözlüyoruz, bazı işyerleri testi pozitif olmadığı sürece temaslı olmasına veya belirti göstermesine aldırmadan çalıştırıyorlar insanları. Son bir haftadır hastalar hastanede yer olmadığı için evdeler. Acil bir durum gözlediğimizde “112’yi arayın ve hastane gidin” diyoruz, bir sonraki telefonda hastane bahçesinde bekletildiğini öğreniyoruz. Hayatını kaybeden hastalarımız oluyor. Hastane ne yapsın, yer yok, triyaj (acil servislerde tıbbi müdahale önceliklerini belirleme sistemi) yapıyor. Gidiyorsunuz, hastanız ölmüş, evde cenaze var. Cenazeler de bildiğimiz anlamda olamıyor. İnsanlar doğru dürüst yas tutamıyor. Yaşlılar daha temkinli. Listeleri takip ederken de yaşlılara öncelik veriyoruz. Takip ettiğimiz hastalardan biri arıyor, “hastalığın onuncu günündeyim, nişan var, gitmek istiyorum” diyor mesela. Bu, arayıp soran hasta, bir de aramayıp “kendimi iyi hissediyorum” diye nişana, düğüne giden var. Covid-19’lu hasta geziyor. Şu âna kadarki gözlemime göre, hastaların yüzde ellisi hafif atlatıyor ve günlük rutinine devam ediyor. Bir de buna asemptomatik olanları ekleyin. Ankara’da bulaş riski çok yüksek…
Birçokları tüm sağlık sisteminin suçunu neredeyse bize yüklüyor. Örneğin, vefat eden bir hastanın yakınları filyasyon ekibinin üzerine yürüdü, “şimdi mi geldiniz!” diye. Kendi cephelerinden haklılar, yeterli sağlık hizmeti alamadıklarını düşünüyorlar. Bizse o eve Covid-19 ile mücadele aşamasında giren ilk veya tek ekip olmanın zorluklarıyla karşı karşıyayız. Geçen gün o kadar geç saate kalmışız ki, gece uykulu uykulu pijamayla açtılar kapıyı hasta ve yakınları, utanıyorsunuz tabii. Bazı mahallelere gitmek güvenlik açısından riskli. Geçenlerde sözlü taciz de yaşadık mesela.
Diş hekimleri olarak alandayız ve kimse yaptığımız bu işi bilmiyor. Bir kere bakanlık yetkililerinden duydunuz mu? Bir teşekkür bile yok. Teşekkür olmadığı gibi, sistemin bütün aksaklıklarının hesabı filyasyon ekiplerine soruluyor. Şiddet, taciz, mobbing yaşanıyor sahada. Filyasyon ekiplerindeki arkadaşlarımızda ciddi bir tükenmişlik var. Herkeste boşa kürek çekiyoruz duygusu hâkim.
VİP hasta baskısı var mı?
Yılmaz: VİP ifadesi kullanılmıyor, ama “şu kişinin testini öncelikle yapalım” gibi talimatlar geliyor. Bu tip vakalar daha çok Çankaya bölgesinde oluyor. Diğer bölgelerdeki torpiller VİP bir hastanın yanında çalışan biri, genellikle de makam şoförü filan oluyor. Ona da öncelik tanınıyor.
Göçmen hastalara rastlıyor musunuz?
Yılmaz: Göçmen hastalarımızla aramızda dil problemi oluyor genellikle. Bazılarına gittik, evde bulamadık, kapıyı açmayan da oldu. Rapor tutuyoruz böyle durumlarda. Genelde göçmenlerin pandemiye yönelik farkındalığı yüksek.
Pandemi hastanesinde çalışan bir hekim arkadaşımız “Pandeminin başlarında Ankara’nın varlıklı semtlerinden hastalar geliyordu. Şimdi daha çok genç ve çalışması gereken, evden çalışamayacak gruplardan hastalar geliyor” dedi. Ne dersiniz bu değerlendirmeye?
Yılmaz: Gelir düzeyi iyi olanlar özel hastanelerde veya bir yolunu bulup devlet hastanelerinde tedavi görüyor. Bizim evlerine gittiklerimiz genelde orta ve alt gelir grubu. O kadar kötü şartlardaki evlere gidiyoruz ki… Ev çok kalabalık ve iki odası var örneğin. Karantina, izolasyon anlatıyorsunuz, “nasıl yapalım” diyorlar. “Bir odada hastalar olsun, diğerinde henüz yakalanmamış olanlar” diyebiliyoruz sadece.
Diş hekimlerinin çoğu Ankara’da filyasyonda görevlendirilince, kamu hastanelerinin diş sağlığı kliniklerinde çalışan hekimler açısından durum nedir?
Yılmaz: Aerosollü işlem hem hasta hem de hekim için risk oluşturuyor. Bu nedenle, acil vakaların dışında, kamudaki diş kliniklerinde hizmet verilemiyor. Sadece özel poliklinikler hizmet verebilir durumda. Onlara da parası olanlar erişebiliyor. Bir yandan diş sağlığı hizmeti düzenli alınamadığı için çok sayıda diş çekimi oluyor. Hastaların tamamı özel kliniklerden hizmet alamaz ki. Covid geçtikten sonra bol bol protez yapmak gerekecek.
Ankara’da ilk yaşamını yitiren hekim bir diş hekimiydi…
Gül: Ölüyoruz. Pozitif vakaların yüzde 11’i sağlık çalışanı. Bakanlığın verileri ne kadar doğru, bu da tartışılır ayrıca. Sağlık çalışanlarının risk altında korunduğunu varsayıyoruz. Ama sağlık çalışanları market poşetlerinden kapmadılar bu virüsü. Mutlaka temasta oldukları hastadan ötürü görev başındayken yakalandılar, bu nedenle Covid-19 meslek hastalığı olarak kabul edilmeli. Üstelik bu hastalığın ilerde ne gibi sekeller bırakacağını da bilmiyoruz. Sağlık çalışanının mesleğini icra etmesine engel bir sekel de bırakabilir. Hastalık halinde veya vefat durumunda tazminat sistemi bu duruma göre düzeltilmeli ve hak artırıcı düzenlemeler gündeme gelmeli.
Birkaç gün önce açıklanan önlemleri yeterli buluyor musunuz?
Yılmaz: Açıklanan son tedbir neye çare olacak, anlamadım. Birçok bölgede vakalar filyasyon ekiplerince kontrol altına alınabilir gibi değil. Bu bölgeler karantina altına alınmalı. Bunun yanısıra filyasyon çalışması çok önemli, bunun daha iyi organize edilmesi gerekiyor. Karantinanın da sıkı takip edilmesi gerek. Bir eve gidiyoruz, karantinayı anlatıyoruz, bakıyoruz daha biz arabayla hareket etmeden adam çıkıyor evden. Sıkı tedbirler olmadan filyasyonun anlamı kalmıyor. Karantina kişilere bırakılmamalı. Katı kurallar gerekiyor. Daha sıkı önlemler alınmazsa sonbaharda durum daha da kötüleşecek. Kapatılan hastanelerin açılması gerekir. Hafif de geçirseler, evde takip edilen hastaların hastanelerde gözetim altında tutulması sağlanmalı. Yaygın test yapılması lâzım. En önemlisi, çalışan, dar gelirli insanların bu süreçte bir gelire ihtiyacı var. Siz ne kadar “karantina altında kalmalısın” deseniz de, açlıkla karantina arasında tercih yapmak zorunda kalınca işe geri dönüyor insanlar. Bu insanların bir kısmı da ayakta geçiriyor, algılayamıyorlar bu hastalığı.
Pozitif vakaların yüzde 11’i sağlık çalışanı. Sağlık çalışanları market poşetlerinden kapmadılar bu virüsü, görev başındayken yakalandılar, bu nedenle Covid-19 meslek hastalığı olarak kabul edilmeli. Üstelik bu hastalığın ilerde ne gibi sekeller bırakacağını da bilmiyoruz. Sağlık çalışanın mesleğini icra etmesine engel bir sekel de bırakabilir.
Gül: Biz ilk vakanın görüldüğü günün ertesinde sağlık meslek örgütleri olarak sağlık bakanı ile görüştük, yaşanabilecek tüm riskleri söyledik kendisine. Öncelikle vakaların bölgelere dağılımının açıklanmasının gerektiğini ifade ettik. Bir buçuk ay sonra açıklamaya başladı. Taleplerimizin hemen hepsi gecikilerek yerine getirildiği için maalesef bir anlamı kalmadı. Bir kere şeffaf ve katılımcı bilgi paylaşımı yok, sağlık meslek örgütleri sisteme dahil edilmiş değil. Tıbbın gerekleri yapılmıyor. Bu şekilde sürdürülemez. O kadar çok hata yapıldı ki, saymaktan yorulduk. Ankara’da toplumsal hareketlilik azaltılmazsa durum daha kötüye gidecek. Olumsuz konuşmak istemiyorum, ama mevcut durum hekimlerin hastanelerde triyaj yapar duruma gelebileceğinin sinyallerini veriyor. Hastayı iyileştirmekle ilgili seçim yapmak noktasına gelmek son derece travmatik bir durum herkes açısından.
Hastanemi Açın Platformu’nun üyesiyiz. Şehir hastanesi için kapattıkları hastaneleri kısmen açtılar, ama tamamen açmak zorundalar. Bakın sadece Covid değil, pek çok hastalıkta ciddi sorunlar başgöstermeye başladı, rutin kontroller ve ameliyatlar yapılamıyor.
Mevsimsel grip kapıda, aşının 1,5 milyon adet gelmesi bekleniyor, ama risk grupları açısından en az 20 milyon aşıya ihtiyaç var. Filyasyon ekipleri için bu iki salgının karışması tanıda sorunlara yol açacak. Hastanın tıbbi geçmişini bilmeden veya sadece beyanına dayalı olarak verilen iki ilaç üzerinden evde tedavi bu şartlar altında tıbben uygun değilken, bir de mevsimsel grip vakalarıyla durum iyice ağırlaşacak. Açıklanan genelgeyle “Evde ilaç tedavisine başlama ve hasta/temaslıların süreç yönetimi ‘filyasyon algoritması’nda belirtildiği gibi uygulanacak olup bütün bu işlemler filyasyon ekiplerine koordinatör olarak görevlendirilen uzman hekimler sorumluluğunda takip edilecek ve yönlendirilecektir” denmişti. Maalesef filyasyon ekiplerinde uzman hekim bulunması koşulu kağıt üstünde kaldı. Bu sorun da ivedilikle ele alınmalı. Özetle, her aşamada acilen akla, bilime uygun, katılımcı ve şeffaf bir salgın yönetimine geçilmeli ve buna uygun tedbirler alınmalı.