SOYKIRIMA VE KAYIPLARA DİRENEN TÜRKİYE’DEKİ UYGURLAR ANLATIYOR –I

Söyleşi: Anıl Olcan
15 Nisan 2021
SATIRBAŞLARI

Çin Başkonsolosluğu önünde Uygur Türkleri tam 120 gündür Millet Nöbeti’nde. Talepleri basit ve açık: Hiçbir yargılama olmaksızın Çin’deki toplama kampları ve hapishanelerde tutulan yakınlarının akıbetini öğrenmek, onlara kavuşmak. Kamplarda esir tutulanlar arasında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları da olduğu halde Türkiye ise sessiz. Doğu Türkistan’daki soykırım ve sistematik asimilasyon uygulamalarını TC vatandaşı kayıp kardeşini arayan Medine Nazimi’den dinliyoruz.
Medine Nazimi

Millet nöbeti neden, ne zaman başladı?

Medine Nazimi: Temmuz 2020’de Beyazıt Meydanı’nda bir basın açıklaması yaptık. Daha sonra Doğu Türkistan’ın toplama kamplarındaki yakınlarından haber alamayan 12 kişi 18 Aralık’ta Çin Konsolosluğu önünde buluştuk. Konsolosluk yetkilileri yakınlarımızdan haber almak için hazırladığımız dilekçeleri almayacaklarını söyledi. O gün orada beklemeye başladık. Cevap vermelerini istiyorduk. Nöbet böyle başladı. Başta ismi aile nöbetiydi, sonra millet nöbetine dönüştü. Nöbeti iki ay kadar sürdürdük. Ankara’daki Çin Büyükelçiliği önünde basın açıklaması yapmak istedik. Ama Ankara’ya girişimiz yasaklandı. Israr ettik ve Ankara’da elçilik önünde de basın açıklaması yapabildik. Dünyanın çeşitli bölgelerinde Uygur ve Kazak Türkleri kayıp yakınlarının fotoğraflarıyla konsoloslukların önünde nöbette.

12 kişiyle başlayan eylem şu an oldukça kalabalık; kimler var nöbette?

Evet, 12 kişi başladık, ama yüzlerce kişi bize katılıp yakınlarını aramaya başladı. Nöbettekilerin hepsi sade vatandaş. Birbirimizden güç alıyoruz. Bir umut doğuyor nöbete gelince. Bazılarının çocukları, bazısının kardeşi ya da annesi toplama kamplarında… Doğu Türkistan’daki kamplarda yazar, esnaf, akademisyen, köylü, her tür insan, otuz yıl Çin devleti için memurluk yapan bile var. Kardeşim gibi iyi bir hayat sürmek için Türkiye’ye üniversite okumaya gelip ardından toplama kampına alınanlar var. Yakınlarını bekleyenler arasında kadınlar da çok. Toplama kampları ve hapishanelerdeki kadınların sesini duyurmak için 8 Mart kadınlar gününde bir eylem yaptık. İki bin civarında Uygur kadın geldi konsolosluk önüne. Başımıza beyaz şallar takarak basın açıklaması yaptık. Doğu Türkistan’da beyaz şal matemi temsil eder, cenaze olunca takarız.

400 kişi civarında Türkiye vatandaşı Uygur Türkü toplama kamplarında ya da hapishanelerde. Diplomatik olarak ne yapıldığını bilmiyorum. Türkiye vatandaşı olsun olmasın, oradaki insanları kurtarmak önemli değil mi? Doğu Türkistan’da bir soykırım var. Çin Mançu halkını yok etti, Moğolların pek bir şeyi kalmadı. Çin’in asimile edemediği bir Tibetliler, bir de Uygur Türkleri kaldı.

Akıbetini bilmediğiniz kaç kişi var, kaç kayıptan söz ediliyor?

On binlerce Uygurdan haber alamıyoruz. 5.199 dilekçe topladık. Benim gibi bir akrabası kaybolanlar “şanslı”. Dilekçeleri hazırlarken bir aileden 35 kişinin kaybedildiğini gördük. O ailenin evini Çin devleti dümdüz etmişti. Nöbetin 17. gününde İstanbul Valiliği “Çin konsolosluğu dilekçelerinizi alacak” dedi ve eyleme ara vermemizi istedi. Biz de “tamam” dedik. Hiçbir gelişme olmadı. Çin yine yalan söyledi. Dilekçelerimizi alsa bize cevap vermek zorunda kalacak. Bu yüzden Çin devleti dilekçelerimizi almaya yanaşmıyor.

Kardeşiniz neyle suçlanıyor?

Toplama kamplarına alınanların hiçbir suçu yok. Kardeşim 2006’da okumak için Türkiye’ye geldi, 2012’de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı aldı. Annem hastalanınca, ona bakmak için 2013’te Doğu Türkistan’a döndü. Tatillerde Doğu Türkistan’a giderdi. Pasaportunun süresi dolduğunda Çin devleti yeni pasaport bile vermişti. “Terörist” olsa Çin kesinlikle pasaportunu yenilemezdi. Siyasetle ilgisi yoktu, Türkiye’de sadece eğitimle meşgul oldu. Buna rağmen, Çin kardeşimi Türkiye’de okudu diye “bölücülükle” suçlayarak 2017’nin sonunda toplama kampına aldı. 2019 başında serbest bırakılmış, 17 Haziran 2019’da tekrar almışlar. On sene hapis cezası verildiğini duydum. Hiçbir eyleme karışmamamıza rağmen ailem paramparça. Onun gibi üniversiteyi bitirip Doğu Türkistan’a dönen çok genç var kamplarda. Durum bu kadar vahimken insanların sessiz kalması içimizi acıtıyor.

Mevlüde Hilal’in toplama kampına alınmadan önce kızıyla son fotoğrafı

Kardeşinize bu ceza bir yargılama sonunda mı verildi, mahkemede kendini savunabildi mi?

Yok. Uygurların öyle bir şansı yok, ne avukat ne de mahkeme. Polis memurlarının insafına kalmış. Bazısına on sene, bazısına yirmi sene hapis cezası veriyor polis memurları.

Kardeşiniz Türkiye’ye nasıl geldi?

Kardeşim üniversiteyi Türkiye’de okumak istedi. Çin devletinin verdiği pasaportla yasal bir şekilde 2006’da buraya geldi. Türkçe öğrendi, dil sınavlarını geçti. İstanbul Üniversitesi İşletme fakültesinden mezun oldu. Üniversitedeyken hiçbir siyasi eyleme karışmadı. Türkiye’de Doğu Türkistan’ın mücadelesine destek vermek için kurulan dernekler var, sık sık protestolar yaparlar. Kardeşimin onlarla bağı yoktu. Ben de protestolara hiç katılmazdım.

Neden protestolara katılmazdınız?

Herhangi bir siyasi eyleme gitsek Doğu Türkistan’daki ailemizi rahatsız edeceklerini bilirdik. Annemle babamın başına bir şey gelsin istemezdik.

Çin devletinin sadece çocukları hapsettiği kamplar var. Çin bu kamplara “melek evi” diyor. Bu kamplarda, devlet ana-babalarını toplama kampına aldığı için sahipsiz kalan çocuklar kalıyor. Çin devleti “sahip çıkıyoruz” diyerek çocukları bu kamplara yerleştiriyor. Çocuklar dillerinden ve dinlerinden uzak büyüyor.

Çin’deki toplama kamplarında başka TC vatandaşları var mı? Türkiye devleti vatandaşlarını kamplardan kurtarmak için diplomatik girişimlerde bulunuyor mu?

400 kişi civarında Uygur Türkü Türkiye vatandaşı toplama kamplarında ya da hapishanelerde tutuluyor. Pekin’deki Türkiye büyükelçiliğine, cumhurbaşkanlığına, dışişleri bakanlığına mektuplar yazdım. Pekin büyükelçiliğimizin yönlendirmesiyle Çin konsolosluğuna “kardeşim hakkında bilgi verin” diye dilekçe yazmıştım. Büyükelçiliğimiz Çin devleti nezdinde bazı girişimlerde bulunmuş. Çin kardeşim hakkında bilgi vermeyi reddetmiş. Çin bizi hep oyaladı. Beni kardeşimle görüştüreceklerini söylediler, ama bu gerçekleşmedi. Şu anda diplomatik olarak ne yapıldığını bilmiyorum. Eskiden Pekin büyükelçiliğimize yazdığımda cevap verirlerdi. Son zamanlarda, “biz ilgileniyoruz, ama Çin cevap vermiyor” bile denmedi. Türkiye vatandaşı olsun olmasın, oradaki insanları kurtarmak önemli değil mi? Doğu Türkistan’da bir soykırım var.

Kardeşiniz Doğu Türkistan’a döndükten sonra onunla iletişim kurabiliyor muydunuz?

Türkiye’ye ilk geldiğimde telefon kartlarıyla sokaklardaki telefonlardan memleketi arayabiliyorduk. Kardeşim döndüğünde de başlarda telefonumuza bazı uygulamalar indirerek iletişim kurabilmiştik. Çin’de WhatsApp gibi uygulamalar yasak. Akıllı telefonlar çıkınca Çin devletine ait WeChat uygulaması üzerinden konuşuyorduk.

Çin’in izleme ve dinleme teknolojileri düşünülürse, WeChat aramaları da dinleniyordu herhalde. Siz konuşmalarınızın dinlendiğini hissediyor muydunuz?

Mevlüde Hilal’in Türkiye Cumhuriyeti nüfus cüzdanı

Evet. Bazen “alo anne” dediğimde başkasının sesi gelirdi. Sonra telefon anneme bağlanıyordu. Çin devletinin her konuşmayı kaydettiğinden adım gibi eminim. Polisin bizi dinlemesini takmıyordum. Annemle yaptığım konuşmalardan ne öğrenebilirlerdi ki? Annemle, kardeşimle uzun uzun, en az yarım saat konuşurduk. Biz sıradan şeyler konuşuyorduk, ama telefon dinlemeyi hiç bırakmadılar.

Kardeşiniz Doğu Türkistan’da ne işle meşguldü?

Doğu Türkistan’da özel bir dil okulunda öğretmendi. Rusya’da ve Fransa’da eğitim görmüş öğretmen arkadaşlarıyla beraber çalışıyorlardı. Ben Türkiye’de kalmasını istiyordum, ama o Doğu Türkistan’da öğretmenlik yapmak istiyordu. “Biraz daha çalışıp Türkiye’ye döneceğim” diyordu. Ama olmadı.

Kardeşinizle en son konuştuğunuzda, o görüşmenin son konuşmanız olduğu aklınıza gelir miydi?

O kadar uzun zaman oldu ki… Kardeşim 2016’da beni WeChat’ten silmişti. En son “Bir şeyler iyi gitmiyor. Konuşmak istersen annemlerin telefonundan konuşalım” demişti. Sesini son kez 2016’nın sonunda duymuş olabilirim. Diğer yakınlarımla da doğrudan bir iletişimim yok. Bazen internette tanıdıklarımın paylaştıkları şeyleri görebiliyorum. Onları görünce toplama kampında olmadıklarını anlıyorum.

Kardeşinize “bir şeyler iyi gitmiyor” dedirten, onu endişelendiren belli bir olay mı olmuştu?

Telefonda böyle şeyleri anlatamazdı. Yurtdışında eğitim görmüş biri olarak ilk hedef olduğunu biliyordu. Kardeşimin Türkiye’de üniversite okumuş arkadaşlarının da toplama kamplarına alındığını sonradan öğrendim. Muhtemelen bu tutuklamaları görüyor, duyuyor ve endişeleniyordu.

Kardeşiniz kaç yaşında, aranız nasıldır?

Kardeşimin adı Mevlüde Hilal. Temmuzda 35 yaşına girecek. Dört buçuk yaşında bir bebeği var. Çocuk senelerdir anne sevgisi nedir bilmiyor. Mevlüde tam bir Uygur kızıdır. Uzun boylu, siyah saçlı… Roman okumayı çok sever. Çok çalışkandır, hiç boş oturmaz. Türkiye’de hem okur hem tercümanlık yapardı. İnsanlarla iletişimi çok iyidir, cana yakındır. Hint filmlerini çok sever. Eskiden beraber seyrederdik bu filmleri. (gülüyor) Uygur Türklerinin çok güzel dansları vardır. Hint filmlerinde de güzel şarkılar ve danslar var. Doğu Türkistan’da Hindistan ve Pakistan filmleri çok sevilir. Çin devleti bunları yayınlardı televizyonda. Şimdi kardeşimin hangi toplama kampında olduğunu bile bilmiyorum.

Toplama kamplarında kadınlara ne olduğu bilinmeyen iğneler yapılıyor, bazı ilaçlar veriliyor. Bu ilaçlar kadınların âdet düzenini bozuyor. Kamptan çıkan bir ablamız “ne yaşadığımı hatırlayamıyorum” demişti. Kadınların o kamplarda yaşadıklarını anlatması çok zor. Sistematik tecavüzleri hangi kadın anlatabilir?

Toplama kampları ile hapishaneler farklı yerler, öyle mi?

Evet. Toplama kamplarının da çeşitleri var. Çin devletinin sadece çocukları hapsettiği kamplar var. Çin bu kamplara “melek evi” diyor. Bu kamplarda, devlet ana-babalarını toplama kampına aldığı için sahipsiz kalan çocuklar kalıyor. Çin devleti “sahip çıkıyoruz” diyerek çocukları bu kamplara yerleştiriyor. Çocuklar dillerinden ve dinlerinden uzak büyüyor, Çince konuşmayı öğreniyorlar. Bir süre sonra Uygurca konuşan ebeveynleriyle anlaşamaz oluyorlar. Erkeklerin neredeyse tamamını toplama kamplarına almışlar. Hotan ve Kaşgar bölgelerinde sokaklarda sadece kadınlar geziyor. Yetişkin Doğu Türkistanlıları toplama kamplarında köle gibi çalıştırıyorlar. Kamplarda çalışanlara 400-500 Yuan veriliyormuş. Bu parayla bir öğün yemek almak bile zordur.

Nasıl işlerde çalıştırılıyorlar?

Toplama kamplarındaki insanlar saatlerce fabrikalarda çalıştırılıyor, kadınları tarlalarda çalıştırıyorlar. Makinelerin yapması gereken işleri kadınlar elleriyle yapıyor. Yaşlı kadınlar bile var tarlalarda. Bunları TikTok videolarından görüyoruz.

Toplama kamplarında kadınların kısırlaştırıldığı söyleniyor…

Evet, doğru. Toplama kamplarında kadınlara ne olduğu bilinmeyen iğneler yapılıyor, bazı ilaçlar veriliyor. Bu ilaçlar kadınların âdet düzenini bozuyor. Kamptan çıkan bir ablamız “ne yaşadığımı hatırlayamıyorum” demişti. Bu ilaçların yan etkisi olabilir. Kadınların o kamplarda yaşadıklarını anlatması çok zor. Sistematik tecavüzleri hangi kadın anlatabilir? Toplama kamplarından çıkanlar ya felç oluyor ya da akli dengesini kaybediyor. Bir-iki ay sonra da ölüp gidiyor…

Kamplar nerelerde inşa ediliyor? İnşaat sırasında bunların toplama kampı olduğu biliniyor muydu?

Kampların inşaatı 2017’den önce başlamış, biz farkına varmamışız. Kampları şehirlerin dışına, genelde insanların göremeyeceği yerlere yapmışlar. Bazılarını dağların yamaçlarına, bazılarını yeraltına inşa etmişler. Çin’in iç bölgelerinde insanların pek yaşamadığı topraklar var. Oralara bile kamp inşa etmişler.

2017’de ne oldu da Doğu Türkistan’daki baskı ve şiddet artmaya başladı?

Çin’in zulmü hep vardı. Ama bu kadar ağır bir zulüm hiç görmemiştik. 5 Şubat 1997’de Gulca’da yaşanan katliamda mesela… Orada da onlarca kişiyi öldürdüler, kaybettiler. Komşumuzun oğlunu o olaylarda gözaltına almışlardı. O genç gözaltında akli dengesini kaybetti. Biz zaten bu zulümleri görerek büyüdük. Temmuz 2009’da Urumçi’de barışçıl gösteri yaparak haklarını isteyen gençleri de katletmişlerdi. Hem de o gençlerin elinde Çin bayrakları vardı. Eylemci gençleri toplayıp polis merkezlerine götürdükleri, gece boyu silah seslerinin dinmediği söylenir. 2017’de toplama kamplarının artmasının arkasında Çin’in Bir Kuşak, Bir Yol projesinin etkisinin olduğunu düşünüyorum. Bu, Çin’i Avrupa’ya bağlayan bir tren yolu projesi. Proje Doğu Türkistan’dan geçip Kazakistan ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya gidiyor. Doğu Türkistan’ın yeraltı kaynakları da zengin. Çin Doğu Türkistan için “özerk bölge” diyor, ama yalan. Her şeye tamamen hâkim olmak istiyor. Çin devleti bu yüzden bize tuzak kurmuş, fişlemiş…

Nasıl bir tuzak bu?

Doğu Türkistanlılar için pasaport almak eskiden çok zordu. Özellikle Hotan ve Kaşgar’da polise rüşvet vererek pasaport alınırdı. 2012’de Çin neredeyse herkese pasaport dağıttı. İnsanlar seyahat etmeye başladı tabii. Türkiye’ye de eğitim ve ticaret için çok sayıda Uygur Türkü geldi. Sonra aniden gidiş gelişler durdu. Toplama kamplarına ilk önce yurtdışına çıkanları aldılar. Özellikle Türkiye’yle yakınlığı olanları kamplara atmaya başladılar. Eskiden dindar ailelere zulüm yaparlardı. Ama şimdi yediden yetmişe herkesi toplama kamplarına alıyorlar.

Doğu Türkistan’da bu politikalara karşı mücadele veren bir siyasi hareket var mı?

Bu ortamda bir siyasi hareketin çıkması mümkün değil. Doğu Türkistan’da kasapların bıçakları bile zincirle tezgâha bağlıdır. Bıçağı zincirin uzandığı yere kadar götürebilirsiniz. Toplama kamplarından önce de siyasi bir olay olmazdı. Uygurcada “yılanın kımıldadığını duymak” diye bir laf vardır. Çin devleti yılanın kımıldadığını duyar. Çin “terörle mücadele ediyoruz” diyor. Ama bizim memleketimizde terörist yok ki. Uygurlar terörist kelimesinin anlamını bile bilmez.

2017’de toplama kamplarının artmasının arkasında Çin’in Bir Kuşak, Bir Yol projesinin etkisinin olduğunu düşünüyorum. Bu, Doğu Türkistan’dan geçip, Kazakistan ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya giden bir demiryolu projesi. Doğu Türkistan’ın yeraltı kaynakları da zengin. Çin Doğu Türkistan için “özerk bölge” diyor, ama yalan.

Dine, dindarlara yönelik politikalar nasıldı? Siz inancınıza göre yaşayabiliyor muydunuz?

Doğu Türkistan’da bölgelere göre insanların dinle kurduğu ilişki değişir. Biz Gulca bölgesinde yaşardık. Gulca Kazakistan’a ve Rus kültürüne yakın olduğu için bizim bölgemizdeki insanların dine bakışı farklıdır. Biz de inançlı insanlarız. Annem başörtüsü takar, namaz kılardı. Urumçi bölgesinde daha çok devlet memurları yaşadığı için onların da dinle ilişkisi bizimkine benzer. Hotan ve Kaşgar’da yaşayanlar daha dindardır. Din konusunda bize Hotan ve Kaşgar kadar baskı yapılmazdı. Çin farklı bölgelerde farklı politikalar uygular. Çocukların dini kurslara gönderilmemesi için baskı yapılırdı. Kuran okuduğu için hapse atılanlar olurdu. Oruç tutmak yasaktı. İnsanlar gece sahur için kalktıklarında ışıklarını açmazdı. İnsanlara oruçluyken yemek ikram eder, oruç tutup tutmadıklarını anlamaya çalışırlardı. İkram edilen yemeği yemezseniz, fişlenirsiniz. Çin kayıt tutmak konusunda ustadır. Camiye kimin gelip gittiğini bilirler. Bir dönem devlet “isteyen başını örtebilir” demişti. Bu da tuzakmış. Çoğu insanı bu fişlemeler yüzünden kamplara attılar. Şimdilerde camiler tek tek yıkılıyor.

Asimilasyon amacıyla Doğu Türkistanlı kadınların Çinli erkeklerle evlenmeye zorlandığı söyleniyor, bu doğru mu? Zorlama nasıl olabiliyor?

Çin Mançu halkını yok etti, Moğolların pek bir şeyi kalmadı. Çin’in asimile edemediği bir Tibetliler, bir de Uygur Türkleri kaldı. Çin bizim farklı kültüre sahip olmamızı istemiyor. Biz genelde Çinlilerle evlenmiyoruz. Toplama kampları kurulduktan sonra Uygur Türkü kadınlar zorla Çinli erkeklerle evlendiriliyor. Uygur bir kadın sevdiği bir Çinli erkekle evlenebilir. Ama istemediği halde evlenmek zorunda olanlar biliniyor. Çin devleti Çinli erkeklerle evlenmeyi reddeden Uygur kadınların ailelerini toplama kamplarına almakla tehdit ediyor. Uygur kadınlarla evlenen erkeklere iş imkânı sağlıyor, belli bir yaşa kadar çocuklarına bakıyor, ev ve araba veriyor. Çin’in iç bölgelerinde iş bulamayan Çinli erkekler Doğu Türkistan’da evlenerek maddi imkânlara sahip oluyor.

Çinliler ile Uygur Türklerinin sosyal ilişkileri nasıl? Sizin Çinli arkadaşlarınız var mıydı?

Üniversiteyi Çin’in iç bölgesinde okudum. O dönemde Çinli arkadaşlarım vardı, iyi geçinirdik. Onların yediği yiyecekler bizimkinden farklı. Bazen kokulardan rahatsız oluyorduk. Onlar da bizim yediklerimizden rahatsız olurdu. Ama her zaman orta yol bulurduk. Devletin siyaseti başka, insanların görüşü başka. Şu anda bizim durumuza üzülen Çinlilerin olduğunu biliyorum. Bizi kötü bilen Çinliler de var. Çin’de Uygur Türklerini hiç tanımayan insanlar var. Medya devletin elinde. Bazı Çinli arkadaşlarım bana “siz okula atla mı gidiyorsunuz?” diye sorardı. Aslında Urumçi ve Gulca birçok Çin kentinden çok daha gelişmiştir.

Aileniz nerde yaşıyor, neyle meşgul?

Biz üç kardeşiz, annem ve babamla birlikte beş kişi yaşıyorduk. Babam Doğu Türkistan ile Kazakistan arasında ticaret yapardı. Gulca şehrinde yaşıyorduk. Gulca Kazakistan ile Doğu Türkistan sınırındadır. Babamın tek amacı bizi okutmaktı, “kızların okuması lâzım” derdi. Yurtdışında okuyabilmemiz için maddi ve manevi çok destek olmuştur. Biz kendi derdiyle uğraşan insanlardık. Uygurlar Çin’in toplama kampıyla hapishaneleri arasında fark olmadığını bilir. Annem de biliyordu. Annem yaşadığı kedere dayanamadı. Zaten kalp hastalığı vardı, vefat etti. Annemin son zamanlarını göremedim. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğum halde annemin yanına gidemedim. Can güvenliğim yoktu.

 

Siz ne zaman geldiniz Türkiye’ye?

2005’te üniversiteyi bitirdim. Çin’in Gensu vilayetinin Lanzhou şehrindeki Milletler Kuzeybatı Üniversitesi’nde Çin Edebiyatı okudum. Kasım 2005’te Malezya’ya gittim. Malezya İslam Üniversitesi’nde eğitim yönetmenliği konusunda yüksek lisans yaptım. Malezya’dayken Urumçi’de 2009 katliamı yaşandı. Oradan gelen videoları izliyordum. Çok korkunçtu. Malezya ile Çin’in arası iyi olduğu için o dönem Malezya’da kendimi güvende hissetmedim. Bir çocuğum vardı ve ailemize de ulaşamıyorduk. 2009’da Türkiye’ye gelme kararı aldım.

Türkiye’de kardeşinizle beraber mi yaşıyordunuz? Burada neler yaptınız, neyle geçiniyordunuz?

O zamanlar Sefaköy’de oturuyorduk. Çocuklarım küçüktü henüz, birbirimize yardım ediyorduk. Kardeşim buradayken her şey çok iyiydi. Beraber gezerdik. Sahillere giderdik. İlk geldiğimde Beyazıt Meydanı’na götürmüştü beni. İstanbul Üniversitesi’nde okuduğu için Beyazıt’ı iyi bilirdi. Şimdi oradan geçerken çok üzülüyorum. Keşke dönmeseydi diye düşünüyorum. Kaderde varmış… Üniversiteyi bitirince Türkiye’de işe başlayacaktı. Annem hastalanmasaydı Doğu Türkistan’a dönmezdi.

Doğu Türkistan’dan gelenler burada genelde nerede yaşıyor, ne gibi işler yapıyor?

Doğu Türkistan’da hepimizin evi ve işi vardı. Tarlalarımız vardı. Geçinip gidiyorduk. İstanbul’da hayat zor. Elimizden gelen çabayı gösteriyoruz. Uygur Türkleri Zeytinburnu, Sefaköy, Selimpaşa, Başakşehir ve Beylikdüzü’nde yaşıyor. Maddi durumu iyi olan Uygurlar geleneksel Uygur yemekleri yapan lokantalar açtı. Bakkal işletenler var, geleneksel kıyafetlerimizi satan mağazalar var. Bazı Uygur kadınların hamur işi ve tatlılar yapıp sattıkları küçük kafeler var. Türkiye’de okuyan öğrencilerin 2017’de aileleriyle iletişimleri kesildiği için maddi destek de gelmiyor. Uygurlar Çince bilirler, özellikle öğrenciler Türkiye’de turist rehberliği veya tercümanlık yapabiliyor. Günlük temizlik işleri yapanlar da var. Duyduğuma göre, ekonomik zorluk yaşayan Uygur ailelere erzak dağıtan derneklerimiz varmış.

Uygur Türkleri başka hangi ülkelerde yaşıyor?

Doğu Türkistanlıların en yoğun yaşadığı ülke Türkiye, burada 50 bin Doğu Türkistanlı yaşadığı düşünülüyor. Japonya’da da çok Doğu Türkistanlı var. Japonya’ya yüksek lisans veya doktora için gider bizim insanlarımız. Daha eğitimli bir nüfus yaşar Japonya’da. Hollanda’da üç-dört bin civarında Uygur Türkü yaşıyor. ABD’de ve Almanya’da yaşayan Uygurlar da var.

Bu ortamda bir siyasi hareketin çıkması mümkün değil. Doğu Türkistan’da kasapların bıçakları bile zincirle tezgâha bağlıdır. Bıçağı zincirin uzandığı yere kadar götürebilirsiniz. Uygurcada “yılanın kımıldadığını duymak” diye bir laf vardır. Çin devleti yılanın kımıldadığını duyar.

Türkçeniz çok akıcı, Türkçeyi nasıl öğrendiniz, zorlandınız mı öğrenmekte?

Dil eğitimi almadım, daha önce Çince ve İngilizce bildiğim için Türkçeyi öğrenmek zor gelmedi. Uygurcada 32, Türkçede 29 harf var. Önce harfleri öğrendim. Televizyonda haberleri ve filmleri Türkçe izlerdim. Çocuklarım okula yeni başlamıştı. Onların masal kitaplarını okurdum. Türkçe konuşulan ortamlarda bulunmaya çalışıyordum. Çocuklarımın sınıf arkadaşlarının anneleriyle konuşmaya çalışırdım. Uygur Türkçesi ve Türkiye Türkçesi birbirine yakındır. Uygurcada “ü” harfi genelde Türkçede “u” olarak kullanılıyor. Türkiye Türkçesinde İngilizceden ve Yunancadan gelen kelimeler var, Uygur Türkçesi Osmanlıcaya daha yakın.

Türkiye’de ayrımcılıkla karşılaşıyor musunuz?

Ben karşılaşmadım. Çevremdekilere “ben Uygur Türküyüm” dediğimde mutlu oluyorlar. Türkiye halkının bizim mücadelemizde yanımızda olduğuna eminim. Bu bizim içimizi ısıtıyor. İyi geliyor.

Uygur Türklerinin Türkiye ile nasıl bir geçmişi var? Bu göçün 2000’li yıllardan öncesi var mı?

Tabii var. Eskiden, hacca gitmek isteyen dedelerimiz, ninelerimiz Türkiye’ye gelip ardından Mekke’ye geçerlermiş. Çanakkale Savaşı zamanında hacca gitmek için Türkiye’ye gelen dedelerimizin Türk ordusuna destek vermek için savaştığı söylenir.

Millet Nöbeti’ndeki bazı eylemciler Türkiye ve Çin vatandaşı olduklarını, ama Çin’in Türkiye vatandaşlığını tanımadığını söylüyor. Bu ne anlama geliyor?

Çifte vatandaşlık hakkı Çin anayasasında tanınıyor, ama Doğu Türkistanlılara bu yasa işlemiyor. Çinliler Avrupa’ya, ABD’ye veya Kanada’ya gitmeyi çok seviyor. Kendi devletlerinde yaşamak istemiyorlar. Bir süre sonra o devletlerin vatandaşı oluyorlar. Bir Çinli başka ülkenin vatandaşlığına geçtiği zaman, altı ay sonra Çin vatandaşlığı düşer. Başka bir ülkenin vatandaşı olduktan sonra, rahatça Çin’e gidip gelebilirler. Maalesef bu kanun Doğu Türkistanlılara işlemiyor. Başka ülkenin vatandaşı olsak bile Çin devleti bizi hâlâ rahatsız ediyor. Uygurların Çin’e giriş yapıp eski nüfus kayıtlarını sildirmesi gerekiyor. Buradaki Çin konsolosluğuna gidip Türkiye’nin verdiği kimliği gösterdim. Çin’in bana verdiği pasaportu iade ettim. Türkiye vatandaşı olarak rahatça Çin’e gidip gelmem gerekiyor. Ama Çin “eski nüfus kayıtlarını sildirmedin, hâlâ Çin vatandaşısın” diyor. Böyle diyerek Çin’in topraklarına girmeni istiyor. Bu da bir tuzak olabilir. Bu hâldeyken Çin’e nasıl güvenebiliriz ki? Böylece tekrar seni suçlayıp toplama kamplarına alabilirler. 


Türkiye ve Doğu Türkistan arasında ticari ilişki güçlü mü?

Maalesef Doğu Türkistan’a gidip geri dönemeyen tüccarlar var. Çin devleti onları da kamplara kapattı. Onların aileleri burada yalnız başına kaldı. Doğu Türkistanlı tüccarlar Türkiye’de tekstille ilgilenirdi. Laleli ve Osmanbey’deki büyük toptancılardan kıyafetler alıp Doğu Türkistan’daki mağazalarında satarlardı. Bu ticaret çok iyi gidiyordu. Bazı Türkiyeli Türkler de Doğu Türkistan’da mağazalar açmaya başlamıştı. Gıda ticareti de yapılırdı. Doğu Türkistan’da hemen her şehirde İstanbul Market veya Taksim Kıyafet Mağazası adında yerler vardır. Marketlerde Türkiye’den gelen yiyecekler, çikolatalar vardır. Çin’in ürettiği kurabiye üç liraya, Türkiye’den gelenler yedi-sekiz liraya satılırdı. Uygurlar pahalı olmasına rağmen Türk ürünlerini alırdı. 2017’den beri çoğu insan ticaret yapamıyor. Doğu Türkistan’daki insanların mülklerine el konuyor. Çin devletinin çoğu mağazayı kapattığını duyduk. Özellikle kadınların tesettür kıyafetlerini satan mağazaları kapatmışlar. İthal kıyafet giymenin yasaklandığını, Uygur Türklerinin Çin’de üretilen kıyafetleri giymeye zorladığını duyduk.

Çin istihbaratı tarafından Türkiye’de izlediğinizi düşünüyor musunuz?

Durumumuzu anlattığım Uygurca bir video çekmiştim. Videoyu eşimin Facebook sayfasından paylaşmıştık. Epey izlenmişti. Videoyu paylaştıktan üç gün sonra, Çin istihbaratı ailemin evine gitmiş, onları rahatsız etmiş. Bir arkadaşım “ailen çok tedirgin, bir şeylere karışmışsın” dedi. Bu konuşmadan sonra arkadaşım da benim numaramı sildi. Onunla da konuşamıyorum. Çin devleti ne yaparsa yapsın, kardeşim toplama kampında esirken elim kolum bağlı oturamam. Bana doğrudan bir tehdit gelmedi. Ama beraber eylemlere başladığımız ve ailesinden 13 kayıp olan bir arkadaşımıza WeChat üzerinden “aniden bir trafik kazasında ölebilirsin” diye mesaj gelmiş. Bunu yapan Çin istihbaratıdır.

Türkiye milliyetçi ve İslamcı bir “koalisyon” tarafından yönetiliyor; hal böyleyken Uygur’da yaşananlar karşısındaki tepkisizliği nasıl değerlendiriyorsunuz?

Üzülüyorum. Mısır, Kazakistan, Pakistan, Avustralya gibi ülkeler kendi vatandaşlarını toplama kamplarından kurtarıp aileleri bir araya getirdi. Nedense benim ülkem bunu yapamadı. Ben Türkiye’nin Kazakistan’dan daha aciz bir ülke olduğunu düşünmüyorum. Cumhurbaşkanı 2009’da Urumçi’de yaşananları soykırım olarak ilan etmişti. O zamandan daha ağır şeyler yaşıyoruz. Tabii ki 35 milyon Türk ve Müslüman için Türkiye’nin Çin’e “sen ne yapıyorsun?” demesi gerekirdi. Uygur Türkleri için Türkiye’nin yeri bambaşkadır. Oradaki insanlar Türkiye’den yardım bekliyor. Ben siyasetten anlamam, ama bu sessizlik hiç iyi değil. Doğu Türkistan, Türk kültürünün doğduğu bir yer. Yusuf Has Hacib’in, Kaşgarlı Mahmud’un heykelleri vardır memleketimizde. Kaşgarlı Mahmut’un heykellerini Çin yıkıyor. Türkiye ile Çin’in ilişkilerinin bozulmasını biz de istemiyoruz. Ama 35 milyon soydaşına sahip çıkmak için diplomatik bir çözüm yolunda somut adımlar atılmasını isterim.

^