Koronavirüs salgını için alınan önlemlerin ve sosyal yardımların yetersiz olduğunu düşünenler yurt genelinde dayanışma ağları kurarak özellikle evsizlere ve ihtiyacı olanlara yardım etmek için kolları sıvadı. Bu dayanışma girişimlerinin içinde Gezi forumlarının devamı olarak kurulan ağlar da var, bireysel olarak çorba dağıtan da, “askıda yemek” uygulamasını genişleten de var, imza kampanyası başlatan da… Koronavirüse karşı kurulan dayanışma ağları çoğalıyor.
Taksim’de, Tarlabaşı’ndayız. Mehmet Yeralan, nam-ı diğer Urfalı Memed, uzun zamandır Tarlabaşı’nda kurulan yemekhanede mahalle sakinlerine kendi pişirdiği yemekleri dağıtıyor. Bu yemekhane Tarlabaşı Dayanışması Göçmen Dayanışma Mutfağı olarak kullanılıyormuş. Salgınla birlikte durum biraz daha değişmiş. Urfalı Memed, “Artık her sabah 7’de sokağa çıkıp tüm hijyen önlemlerini alarak çorba dağıtıyorum. Normalde mutfağımızda veriyorduk, şimdi mutfağın önüne çıkartıyoruz. Bunu da yığılma olmasın, kapalı alanda insanlar birikmesin diye yapıyoruz” diye anlatıyor.
#EvdeKal duyurularının ardından halihazırda iyi bir evde kalanların evlerine çekildiğini söyleyen Memed usta, Tarlabaşı’nda çok sayıda mağdur insanın olduğunu anlatıyor: “Günde ortalama yirmi-otuz kişi geliyor. Mesela dün elli kişilik çorba çıkardım, hepsi bitti. Gelenler arasında göçmenler de var, burada yaşayan aileler de var, evsizler de var, karışık. Millet aç. 65 yaş üstüne sınırlama getirdiler, ama bir örnek vereyim, burada bir abimiz var, 78 yaşında. Ben ona çorba veriyorum şimdi. Kendisi bir odada kalıyor ve evinde hiçbir şey yok. Sınırlama getirildi, ama ne yapacak bu insanlar? Yaşlılar için evlere götürmeyi de düşünüyorum, ama önce yerlerini tespit etmem lâzım.”
Memed usta eldiven ve maskeyle önlem alarak dağıtım yaptığını söylüyor ve ekliyor: “İnsanlar için tam dayanışma zamanı. Salgın var ve mecbur dayanışmak zorundayız. Özellikle yaşlılar ve evsizler unutulmamalı. Çünkü insanlar zaten zor durumda olmasa sokağa çıkmaz. Evinde çayı, şekeri, yemeği, çorbası olsa evinde oturur, ama olmayan çok. Ben hem eldivenlerimi hem maskemi takıyorum ve dikkat ediyorum.”
“Evsizlerin ve ihtiyaç duyanların normalde yemek yedikleri noktalar kapalı ve bir de üstüne günlük işler, yani karton, atık toplama gibi işler de engellenmiş durumda. Bir-iki lira da olsa imkânları, para kazanacak durumları kalmadığı için önceki zamanlardan daha fazla açlıkla yüz yüzeler.”
Kardeşlik seferberliği
İstanbul’da yüzlerce evsiz var ve barınma ihtiyaçlarını karşılamakla uğraşırken bir yandan da açlıkla mücadele ediyorlar. Bu yüzden şehrin çeşitli bölgelerinde Memed usta gibi yemek dağıtan sivil inisiyatiflerin ve kişilerin sayısı az değil. Mustafa Karaman da dört yıldır Fatih Saraçhane Parkı’na her gün arabasıyla gelerek yemek dağıtıyor.
Edirne’de bekleyen mültecilerin yanına da gittiklerini belirten Karaman, “Şu anda salgın nedeniyle anormal bir durum var. Evsizlerin ve ihtiyaç duyanların normalde yemek yedikleri noktalar kapalı ve bir de üstüne günlük işler, yani karton, atık toplama gibi işler de engellenmiş durumda. Bir-iki lira da olsa imkânları, para kazanacak durumları kalmadığı için önceki zamanlardan daha fazla açlıkla yüz yüzeler” diyor.
Karaman, sabah-akşam Saraçhane Parkı’na aşhane arabasını çekerek günde 200’e yakın kişiye yemek dağıttığını söylüyor: “Bizim çalışmamız, özelde evsizleri ve genelde toplumdan dışlanan insanları hedefliyor. Özel olarak yaşlıları hedeflemiyoruz, ama en çok yaşlıların ihtiyacı var. Hayatta atıl duruma düşüyorlar, ciddiye alınmıyorlar. Yaşlıları kriminalize etmek, vasıfsız, ‘ihtiyar’ olarak adlandırmak çok yanlış. Devlet bu insanlar için özel bir program yapsın. Madem evdelerse bunun sorumluluğu alınsın.” Karaman amaçlarını “kardeşlik seferberliği” olarak tanımlıyor.
Kadıköy Dayanışma Ağı
İhtiyacı olanlara daha küçük gruplarla yemek dağıtımı yapanların yanısıra, bu süreci ilçe bazında, demokratik kitle örgütlerinin ve partilerin katılımıyla örgütleyen topluluklar da var. Onlardan biri de Kadıköy Dayanışma Ağı. Kadıköy’den Koray Türkay, “Gezi forumlarının tecrübeleri ışığında Hayır Meclisleri’nin yarattığı birikim ve birlikte mücadele etme deneyimi vardı zaten. Şimdi de ihtiyaç oluştuğu için kolektif bir taban inisiyatifi olarak Kadıköy Dayanışma Ağı ortaya çıktı” diyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı önlem paketinde patronlara devletin tüm imkânlarının ardına kadar açıldığını belirten Türkay, bu hamleyle halk adına iktidarın havlu attığını öğrendiklerini ve hemen harekete geçtiklerini anlatıyor: “Çağrımız ilk olarak Kadıköy Dayanışma Ağı ismi ile Facebook sayfası üzerinden yapıldı. Dayanışma gönüllüleri ile ihtiyaç sahiplerini buluşturan bu sayfada ayrıca bir form hazırladık. Gönüllülerimiz doldurdukları formlarla referanslar üzerinden bu ağa katılabiliyorlar. Kadıköy’de şu ana kadar 700’ün üzerinde apartmanın girişine afişlerimizi astık, bu afişlerde arkadaşlarımızın telefonları bulunuyor. İhtiyacı olan herkes bu arkadaşlarımıza ulaşıyor, onları gönüllülerle eşleştirerek ihtiyacın karşılanmasını sağlıyoruz.”
“Hepimiz bir nebze de olsa hayatlarımızda değişiklikler yapıp gerek tüketim alışkanlıklarımızı, gerekse doğayla olan ilişkimizi sorgulamalıyız. Et tüketimimiz, uçak seyahatlerimiz, gereksiz alışveriş merakımız…”
“Özellikle 65 yaş üstü komşularımızın evden çıkma yasağı sonrası ihtiyaçlarının karşılanması oldukça kritik” diyen Türkay, ağın bu kısa sürede yaptıklarını ve planlarını paylaşıyor: “Gıda alışverişleri, ilaçlarının alınması veya köpeklerinin gezdirilmesine yönelik her türlü ihtiyacı karşılıyoruz. Tüm bunları hijyen kurallarına azami özen göstererek ve sıfır temas kuralı çerçevesinde gerçekleştiriyoruz. Ne derece dikkat ettiğimizin videolarını sayfalarımızda yayınlayarak herkesle paylaşıyoruz. Birkaç gün içinde ekonomik olarak zorluk çeken ve özellikle Kadıköy’de bar, kafe ve restoranlarda güvencesiz çalışan, ancak şu an işsiz olan arkadaşlarımız için kuru gıda paketi kampanyası örgütleyeceğiz. Hiçbir ücret almadan kolektif dayanışmalarla oluşturulacak bu kampanya, ihtiyaç sahipleriyle kontrollü bir şekilde buluşturulacak. Bu kampanyada nakit bağış kabul edilmeyecek, sadece insanların alışveriş yaptıklarında bir kilogram veya bir paket gıdayı alıp bizlere haber vermeleri sağlanacak. Gönüllülerimiz araçla bu dayanışma gıdalarını toplayacak ve paketler haline getirip ihtiyaç sahiplerine ulaştıracak.”
Gerilla mutfağı
Kadıköy’den Almanya’ya Hamburg’a uzanıyoruz, çünkü koronavirüs salgını nedeniyle askıda yemek uygulamasını uygulayan şahane bir girişim var burada: Gerilla Kitchen. Evsizler ve ihtiyacı olanlar için gıda paketleri hazırlıyorlar ve bu paketleri 7 Euro’ya satışa çıkarıyorlar, kampanyaya katılmak isteyenler bunları satın aldıktan sonra paketler ihtiyacı olanlara ulaştırılıyor.
Almanya’nın geneline yayılan kampanyanın mimarlarından Koral Elçi, yarı zamanlı çalışanlarla birlikte 35 kişilik bir ekipleri olduğunu söylüyor. Elçi, salgının ardından projenin ortaya çıkışını anlatıyor: “Biz zaten sürekli sosyal projeler yapıyoruz, ama koronavirüs esnasında bu fikir gelişti. ‘Askıda yemek’ kültüründen yola çıkarak Soliküche adını verdiğimiz bu kampanyayı yarattık. Paket yemek satıyoruz, ama bu yemeği satın alan kişilere değil. O insanlar parasını veriyorlar, biz de bu yemekleri evsizlere ve ihtiyacı olanlara ulaştırıyoruz. Hafta sonundan beri yaklaşık 2 bin 500 paket sattık. Haftada 1400-1500 porsiyon yemek yapıyoruz evsizlere. Hem evsizlerin aç kalmasının önüne geçiyoruz hem de yemek yapan arkadaşlarımızın masraflarını çıkarıyoruz.”
Bu kampanyaların en çok sorgulanan tarafı ise şeffaflık. Elçi, tüm paket listesini sosyal medya hesapları üzerinden haftalık olarak yayınladıklarını söylüyor. Kampanya yakın bir zaman içinde Türkiye’ye de gelecek: “Şu anda Türkiye’deki ekibimizle diyalog halindeyiz. Nasıl yapacağımızı planlıyoruz. Türkiye’deki ekibimizin başında Maksut Askar ve Ali Ronay var. Evsizlere yardım eden güvenilir birkaç dernekle çalışıyoruz.”
“Evsizler de evi olanlarla aynı hakka sahip olmalı. Barınma ve beslenme ihtiyaçlarının ücretsiz olarak karşılanmasını talep ediyoruz. Ancak dezavantajlı insanların ihtiyaçlarına yönelik bir kaynak ayrılmadı. Bir anlamda, büyük bir çoğunluk kaderine terk edildi.”
İçinde yaşadığımız sistemin hastalıklı olduğunun görülmesi gerektiğini söyleyen Elçi, “Hepimiz bir nebze de olsa hayatlarımızda değişiklikler yapıp gerek tüketim alışkanlıklarımızı, gerekse doğayla olan ilişkimizi sorgulamalıyız. Et tüketimimiz, uçak seyahatlerimiz, gereksiz alışveriş merakımız… Bütün bunları sorgulayıp doğayla barışacak yolları bulmalıyız” diyor.
Hak Dayanışması kampanyası
İstanbul Kent Savunması da yapılan yardımları ve alınan önlemleri yetersiz bularak harekete geçti. Ayşe Yıkıcı, “Yaşamsal zorunluluğu olan sektörlerin yanında tüm sektörler hâlâ çalışıyor. Oysa salgının boyutu açıklanandan çok daha ciddi durumda. Özellikle vaka sayıları şeffaf olarak paylaşılmıyor. Hükümet tarafından açıklanan önlemlerin çoğunluğu sermayeyi korumaya yönelik” diyor.
Evsizlerin, yaşlıların ve sokak hayvanlarının çoğu zaman unutulduğuna dikkat çeken Yıkıcı, yapılması gerekenleri sıralıyor: “Kesinlikle özel bir salgın önlem paketi hazırlanmalı ve açıklanmalı. Bu süreçte evsizleri ve 65 yaş üstü vatandaşları unutmamalıyız. İstanbul Kent Savunması ve birçok oluşum hep birlikte sosyal medya kampanyaları düzenleyip bu konuya dikkat çekmeyi ve kamusal baskı oluşturmayı amaçlıyor. Tüm toplantılarımızı online platformlara taşıdık, bundan sonra da tüm demokratik kitle örgütleriyle birlikte gereken katkıyı vermeye devam edeceğiz.”
Dayanışma için bir de imza kampanyası oluşturuldu. Hak Dayanışması, 21 Mart’ta kuruldu ve dokuz maddelik bir talep listesi imzaya açıldı. İlk günde 989 imzaya ulaşan kampanyaya hakdayanismasi.com sitesi üzerinden ulaşılabilir.
Hak Dayanışması’ndan Kemal Taylan Abatan, öncelikle #EvdeKal çağrılarının zeminini oluşturmak istediklerini belirtiyor ve ekliyor: “Talepler karşılanana kadar girişimimizi sürdüreceğiz. Diğer dayanışma ağlarıyla ortaklaşarak sivil inisiyatif oluşturmayı amaçlıyoruz. Biz birleşirsek, siyasi karar alıcılar taleplerimizi dikkate almak zorunda kalırlar. Çağrılar yapılırken, karantina alanı olarak ev öneriliyor. Ancak bu toplumda evsiz ve mülksüzler de var, ülkelerinden savaş sebebiyle ayrılıp buraya sığınmak zorunda kalan insanlar da var. Evsizler de evi olanlarla aynı hakka sahip olmalı. Barınma ve beslenme ihtiyaçlarının ücretsiz olarak karşılanmasını talep ediyoruz. Yaşlılar için de benzer bir durum var. Ancak tedbir paketleri açıklanırken dezavantajlı insanların ihtiyaçlarına yönelik bir kaynak ayrılmadı. Bir anlamda, büyük bir çoğunluk kaderine terk edildi. Kira ve fatura yardımına dair de bir karar alınmadı.”
Günlük değil, kalıcı talepler
Bu süreçte insanların hastalıkla açlık arasında tercihe zorlandığını söyleyen Abatan, dayanışma ağlarının önemine dikkat çekiyor: “Dayanışma ağları, hızlıca tedarik edici bir güce erişemese de, bir talep oluşturup bunu merkezi otoriteye iletebilecek, kaderine terk edilen çoğunluğun sesi olabilecek yerler ve bu düzeye de gelmeli. Bu bir aciliyet teşkil ediyor. Koronavirüs salgınından kurtulsak bile yarın iklim krizi yüzünden nefes alamayarak, boğularak ölebileceğimizin bilincine varmalıyız. Dolayısıyla bu talepler günlük değil, kalıcı politik talepler.”
Bireysel veya topluluk halinde faaliyet yürüten pek çok dayanışma girişiminin yanısıra Kadıköy Savunma Ağı, sosyal medya hesapları üzerinden her salı ve cumartesi online yoga atölyesi düzenleme kararı aldı. 300’e yakın üyesi bulunan İzmir Dayanışma Gönüllüleri de salgına karşı tüm kenti kapsayan bir ağ kurmak için harekete geçti. İstanbul’da da Kadıköy’dekine benzer bir şekilde Beşiktaş’ta da bir dayanışma ağı oluşturulmuş durumda.
Ortak bilinç
Ülkeler finansal kaynaklarını nasıl koruyacaklarını, durumu nasıl kurtaracaklarını düşünürken, “büyük insanlık” için iş çoktan başa düşmüş durumda. Geleneksel yapıların yozlaştığı bir toplumda yaşadığımızı söyleyen Edgar Morin’e kulak verelim:
“En büyük sorunlardan biri, komşular arası, çalışanlar arası, yurttaşlar arası dayanışmanın yeniden kurulması… Uygulanan kısıtlamalarla, dayanışma da güçlenecek, okula gidemeyen çocukla ebeveynleri arasında, komşular arasında…”
Bu süreçte ortak bilinç duygusu gelişmez ve dayanışmalar güçlendirilmezse, insanlığın ortak krizinin daha da kötüleşeceğini, virüsün her şeyden önce bu mesajı verdiğini de eklemeyi ihmal etmiyor Morin…