Epeydir hazırlığı yapılıyordu, 6 Ekim’de Trump’tan telefonda aldığı “olur” ile Erdoğan muradına erdi ve 9 Ekim’de “Barış Pınarı” adı verilen askeri harekât başladı. AKP genel başkan vekili Numan Kurtulmuş’un “savaşa giriyoruz” diye duyurduğu, ancak çok geçmeden İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “bu operasyona savaş diyen ihanet ediyordur” diyerek kamuoyunu uyardığı, İstanbul başsavcılığının ise “aleyhinde yapılacak yayınların suç sayılacağını” açıkladığı “Barış Pınarı Harekâtı”nın başladığı saatlerde, Washington’da mukim gazeteci Mutlu Civiroğlu’na bağlanarak TSK’nin Trump’ın onayıyla Suriye topraklarında yürüttüğü “operasyon”un ABD’deki yankılarını ve bölgedeki muhtemel sonuçlarını sorduk.
Bugün itibariyle (9 Ekim) Washington’da, Türkiye’nin Suriye’ye yönelik harekâtına ilişkin tartışmalar ne yönde?
Mutlu Çiviroğlu: Erdoğan ile Trump arasında geçen pazar günü (6 Ekim) yapılan görüşmenin mantığını, içeriğini kavramaya çalışıyor herkes. ABD kamuoyu, medya ve Savunma Bakanlığı şaşkın. Geçen sene aralık ayındakine benzer bir durum yaşanıyor. O zaman da Trump Suriye’deki güçlerini geri çekme kararını açıklamış ve kamuoyunda ciddi bir tepki oluşmuştu. Bugün de Kürtlere ihanet edildiğine ilişkin müthiş bir tepki var. Trump’a hem kendi partisinden hem de Demokratlardan, bu karardan dönmesi konusunda çağrılar yapılıyor. Örneğin, ABD’nin eski BM Büyükelçisi Nikki Haley “Türkiye dostumuz değildir” hashtag’ıyla çok sert bir mesaj attı. Özetle, buradaki en belirgin his kızgınlık ve “bu karar nereden çıktı” sorusu.
Siz Rojava’yla da sık sık görüşen bir gazetecisiniz. Oradaki değerlendirmeler ne yönde?
Yaklaşık iki saat önce (9 Ekim sabahı) yaptığım görüşmede Türk tanklarının Serêkanîyê’yi vurduğu söylendi. Bugün Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Genel Komutanı Mazlum Ebdi’yle de görüştüm. Ebdi “Biz Amerika’ya güvendiğimiz için sınır hattındaki güvenlik noktalarından güçlerimizi, ağır silahlarımızı çekmiştik. Bunu da Amerika’yla anlaşmamız kapsamında, Türkiye’nin kaygıları dolayısıyla yapmıştık. Ama şu anda böyle bir durumda bırakıldık” diyor. Rojava’dakiler “uzun süredir barış mesajları verdiğimiz halde Türkiye böyle bir karar aldı ve Trump da yeşil ışık yaktı” diyor.
Trump Türkiye’ye yeşil ışık yaktıktan kısa süre sonra, “Türkiye benim büyük ve emsalsiz bilgeliğimle sınırları aşmak olarak değerlendirdiğim bir şey yaparsa, Türk ekonomisini yıkıp yok edeceğim” mesajı yayınladı. Bu mesajın izahı nedir?
Trump üzerindeki baskı çok fazla. Normalde Trump sadece kendisini iktidara taşıyanları dikkate alan bir isim, ama onlardan da kendisine yönelik yoğun bir tepki var. Çünkü Kürtlerin burada çok olumlu bir imajı var. Fakat Trump’ın açıklamaları Erdoğan’la arasındaki anlaşmanın ticari bir boyutu olduğunu da gösteriyor. Sonuçta, Trump bir işadamı ve kendisini “iş bitirici” olarak sunmasıyla biliniyor. Hatırlarsanız, Suudi Arabistan’la gazeteci Kaşıkçı meselesini de Suudilere daha fazla silah satma fırsatı olarak değerlendirmişti. Türkiye’ye yeşil ışık yakmasının arkasında da böyle bir motivasyon olduğu anlaşılıyor. Normalde ABD kanunlarına göre, Rusya’dan S-400 alınması dolayısıyla Türkiye’ye şu an yaptırım uygulanması beklenirdi. Ama bu yöndeki karar Kongre’nin müthiş desteğine, kamuoyunun baskısına rağmen Trump’ın masasında imzalanmadan bekliyor. Türkiye, yaptırımlarla karşı karşıya kalmak bir yana, IŞİD’e karşı mücadelede bedel ödemiş bir bölgeye büyük bir operasyon düzenliyor ve Trump’ın yeşil ışığını alabiliyor.
Türkiye’de üç milyonu aşkın Suriyeli bulunuyor. Türkiye bu insanları Kuzey Suriye’de kontrol altına alacağı bölgelere yerleştirmek istediğini söylüyor. Fakat bu insanları yerleştireceği yerler boş arazi değil. Afrin’deki pratik mi sergilenecek?
Peki bu nasıl mümkün olabiliyor?
Birçok konuda olduğu gibi, bu konuda da Trump veya Beyaz Saray tarafından kamuoyuna net bilgi verilmediği için bilgi kırıntılarıyla değerlendirme yapabiliyoruz. Fakat her şeyden önce, Erdoğan ile Trump’ın kimyalarının örtüştüğü söylenebilir. Öte yandan, Trump’ın kendisiyle çelişmediğini, Suriye’den çekilme fikrini daha seçimler öncesinden tabanına vaat ettiğini de unutmamak lâzım. Amerikalılar oradaki yapı sağlam zemine oturtulmadan çekilmemeyi istiyor. SDG de, Kuzey Suriye halkları da ABD’nin kalıcı olmasını zaten beklemiyordu. Fakat hiçbir ön hazırlık yapılmadan, askerlere danışılmadan, orada kalıcı bir güvenlik sağlanmadan çekilmeye tepki var. Obama’ya yapılan en büyük eleştiri Irak’tan hiçbir strateji belirlenmeden çıkılmasıydı. Zira bu şekilde Irak’tan çıkışın IŞİD’in doğuşuna zemin hazırladığı yorumları yapılıyor, ki ben de aynı fikirdeyim. Trump da ABD’yi külfetten kurtardığını ve askerleri ailelerine kavuşturduğunu, IŞİD’lileri Türkiye’ye havale ettiğini, orada bulunan başta İngiliz ve Fransız vatandaşı IŞİD’lilerle bizatihi bu ülkelerin uğraşması gerektiğini söylüyor. Bu belayı başından savdığını düşünürken kendisiyle çelişmiyor. Bununla beraber Amerikan devlet aklı, Pentagon, bürokrasi Trump’la aynı fikirde değil. Çünkü ABD beş yıldır Rojava’ya büyük yatırımlar yaptı ve yanlış bir adımla tüm bu çabaların berhava edilebileceğine inanılıyor.
Türkiye’nin Suriye’ye girmesinin muhtemel sonuçları ne olabilir?
Hiç beklenmedik sonuçlar, domino etkisi söz konusu olabilir. Ama Trump’ın sözlerinde direneceği anlaşılıyor.
Az önce aktardığınız üzere, Trump geçen aralık ayında da çekilme kararı açıklamış, ama yoğun tepkiler üzerine bundan geri adım atmış veya bu adımını ertelemişti. Bugünkü tepkilerin Trump’a tekrar geri adım attırabileceğini düşünüyor musunuz?
Doğrusu, bu sefer Trump’ın geri adım atma olasılığı daha düşük. Çekilme kararına tepki gösterenlere geçen seneye atıfla, “size bir yıl zaman tanıdım, bu karara hazırlıksız yakalandık diyemezsiniz” diyebilir. İkincisi de, artık ABD seçim havasına girmiş durumda. Gelecek sene bu vakit, 6 Kasım 2020’de seçimler yapılacak. Trump seçim sürecinde “söz verdiğim gibi askerimizi Suriye’den çıkardım” diyebilmek isteyecektir.
Şu anda 80 bin IŞİD üyesi SDG’nin elinde. Bunların 70 binden fazlası Suriyeli ve Iraklı. Yakın zamanda bölgedeydim, mevcut halde bile IŞİD üyelerinin kontrolünün çok zor olduğunu gözlemledim. Geçen sene Derik’teki bir hapishanede isyan çıktı, IŞİD’liler hapishane görevlilerini rehin almak istedi.
Azil süreci Trump’ın politikalarını nasıl etkiliyor?
ABD’de insanların en güvendiği belge anayasadır. Trump’ın anayasaya göre suç işlediğine dair ithamlar var ve azlinden söz ediliyor. Ama bu bile Trump’a yönelik ciddi bir muhalefet yaratmadı. İlginçtir, Trump’a bu anlamda çok ciddi bir destek var. Fakat Kürtler söz konusu olduğunda, en yakınındaki isimler bile Trump’a ağır eleştirilerde bulunuyor. Buna rağmen Kürtler Trump’ın tutumunu lehlerine çevirecek gücü bulamıyor.
Türkiye’nin müdahalesinin domino etkisi yaratabileceğini söylediniz; bu nasıl bir etki olabilir?
Türkiye’de üç milyonu aşkın Suriyeli bulunuyor. Türkiye bu insanları Kuzey Suriye’de kontrol altına alacağı bölgelere yerleştirmek istediğini söylüyor. Fakat bu insanları yerleştireceği yerler boş arazi değil. Oranın yerlileri evlerinde barklarında yaşıyor. O insanları yerlerinden mi edeceksiniz? Afrin’deki pratik mi sergilenecek? Afrin’de insanlar yerlerinden çıkarıldı, Şam’dan, İdlib’den, Rakka’dan insanlar getirilip oraya yerleştirildi. Benzer bir pratik, yeni bir insani kriz, yeni bir mülteci dalgası demek. Öte yandan, Suriye’deki içsavaş daha da derinleşip çözümsüz hale gelebilir. Dahası, şu anda 80 bin IŞİD üyesi SDG’nin elinde. Bunların 70 binden fazlası Suriyeli ve Iraklı. 2 bin civarında yabancı erkek, 7-8 bin de kadın ve çocuk olduğu söyleniyor. Yakın zamanda bölgedeydim, mevcut halde bile IŞİD üyelerinin kontrolünün çok zor olduğunu gözlemledim. Geçen sene Derik’teki bir hapishanede isyan çıktı, IŞİD’liler hapishane görevlilerini rehin almak istedi. Keza Haseke’nin güneydoğusunda bulunan El Hol Kampı’nda daha bu hafta, muhtemelen pişman olup örgütten ayrılmak isteyen bir IŞİD’li kadın oradaki diğer IŞİD’liler tarafından öldürüldü. Bağdadi’nin son açıklamasından sonra da IŞİD’lilerde epey bir moral yükselmesi görülüyor.
Bağdadi’nin açıklaması neydi?
Yaklaşık bir ay önce, Bağdadi taraftarlarına eylem çağrısı yaptı ve SDG’nin elindeki “kardeşlerine” sahip çıkılmasını istedi. Bu açıklama IŞİD’liler arasında “bakın, halifemiz bizi unutmadı, bu iş henüz bitmedi” etkisi yarattı. Ayrıca dün (8 Ekim), ABD askerleriyle birlikte IŞİD’in uyuyan hücrelerine operasyon yapan SDG güçleri bulundukları bölgelerden kuzeye, Türkiye sınırına kaydırıldı. Bunlar da IŞİD açısından elverişli koşullar yaratabilir. Suriye şu anda ABD açısından üçüncü dünya savaşının yürütüldüğü bir saha. ABD orada sembolik sayıdaki askerle bile büyük bir siyasi, ekonomik ve askeri etki yaratıyor. Ama oradan çekilmekle ABD hem kendi etkinlik alanını bitiriyor hem de İran ve Rusya’nın etkinliğinin artmasının, Esad’ın ve IŞİD’in tekrar güçlenmesinin yolunu açıyor. Şu an Ortadoğu’nun kalbi Suriye’de atıyor. Suriye artık Irak demek. Türkiye demek, Lübnan demek, İran’ın nüfuzunun dizginlendiği yer demek, İsrail demek… Ve Trump’ın kararıyla, ABD’nin burada devre dışı kalma ihtimali çok yüksek. Zaten Trump’ın geleneksel Amerikan aklıyla çelişen yanı da bu. Çünkü onun açısından bu bir sorun değil. Trump’a göre Amerikan parası, NATO, BM, AB için değil, dünyanın polis bekçiliği için değil, Suriye çöllerinde değil, ABD’de, Amerikalılar için harcanmalı.
Yaklaşık bir ay önce, Bağdadi taraftarlarına eylem çağrısı yaptı ve SDG’nin elindeki “kardeşlerine” sahip çıkılmasını istedi. Dün (8 Ekim), ABD askerleriyle birlikte, IŞİD’in uyuyan hücrelerine operasyon yapan SDG güçleri bulundukları bölgelerden kuzeye kaydırıldı. Bunlar da IŞİD açısından elverişli koşullar yaratabilir.
Görüştüğünüz Kuzey Suriyelilerin savaşa ilişkin yorumları nasıl?
Görüştüğüm gazeteciler, sıradan insanlar savaşı istemediklerini, Türkiye açısından bir güvenlik tehdidi oluşturmadıklarını ısrarla vurguluyor.
Şam’la Kürtler arasında herhangi bir münasebet var mı?
Şam’ın Suriye’de olup bitenlerden bir ders çıkarmadığı görülüyor. Geçen hafta BM Genel Kurulu’nda Suriyeli yetkili SDG’yi Amerikan piyonu ve terörist olarak nitelendirdi. Öte yandan, şu an olup bitenlerde, Afrin’den başlamak üzere, Rusya’nın belirleyici etkisi görülüyor. Rusya Afrin’den beri Türkiye’yle ABD ve NATO arasındaki çelişkilerin artması yönünde politika yürütüyor. Şu anda İdlib’de durum sakin, cihatçılara karşı herhangi bir girişim yok. Yakın zamana kadar Türkiye’nin cihatçı gruplara destek verdiğini öne süren Rusya, şimdi Türkiye’nin kaygılarını haklı bulduğunu söylüyor. Şam da Türkiye’nin müdahalesinde çıkarı olduğunu görüyor. Bu harekât hem Rusya ve İran’ın hem de Şam’ın işine geliyor. Şam’ın zaten Kürtleri zapturapt altına alacak gücü yok. O yüzden Türkiye er veya geç gittiğinde, o bölgeyi kendisinin kontrol edeceğini düşünüyor. O nedenle, Şam bu müdahaleyi kabul etmediğine ilişkin göstermelik birkaç açıklama yapsa da ellerini ovuşturarak olup biteni izliyor. Şam rejimi Kürtlerin Suriye savunmasındaki rolünü görmeyi reddettiği gibi, hâlâ ülkeyi tek kimlik ve renkle yönetme hülyası taşıyor. Oysa Kürtler rejimin en zor, en çaresiz günlerinde bile ayrılmak istemediklerini, Suriye’nin bir parçası olarak kalacaklarını söylediler.
Sizce gelecek Kürtlere ne vaat ediyor?
Ortadoğu’da geleceği öngörmek mümkün değil. Öte yandan, Trump da öngörülebilecek bir karakter değil. Suriye üçüncü dünya savaşının yürütüldüğü bir alan olduğu için Kürtlerin gelişmelere yön verme gücü yok. Dolayısıyla, geleceği kestirmek çok güç.