Para varolduğundan beri aynı kullanıma ve sabit bir öze sahip değil. Kapitalizmin bugünkü aşaması da kader değil, toplumsal ilişkiler sonucunda şekillendi. Değişmesi de, yine bu ilişkiler eliyle, ihtimal dahilinde. Finans piyasalarında dolaşımda olan para miktarı matbu kâğıt paraların toplamından kat kat fazlayken, paranın üretim ve kullanım biçimlerini yeniden düşünmek elzem. İşe dünyanın pek çok yerinde kullanılan çeşitli alternatif paraları tanımakla başlayabiliriz. WIR ise bunların en eskisi. Mercek altına alıyoruz.
…. toplumsal kurguları tümüyle ya da kısmen yok etmeyi düşünemezdim. Bu durumda onları güçsüz kılarak boyun eğdirmeliydim…. Bu toplumsal kurguların ilki, en önemlisi hangisi diye düşündüm. Boyun eğdirmeye, güçsüzleştirmeye çalışmam gereken, herhangi biri değil, tam da bu olmalıydı. Bunların en önemlisi, en azından çağımızda, paradır. Nasıl paranın efendisi olabilirim, daha doğrusu paranın erkinin, zorbalığının efendisi nasıl olabilirim?
Fernando Pessoa, Anarşist Banker
Herhangi bir grup insanın ya da topluluğun yeni bir para birimi kullanmasının temelde tek bir önşartı var: O gruba ya da topluluğa mensup insanların o parayı kullanmayı kabul etmeleri. 2008 krizinden sonra Yunanistan’da, İspanya’da pıtrak gibi alternatif para dolaşım ağlarının ortaya çıkması, yeni bir para birimini tedavüle sokmanın aslında ne kadar kolay olduğunu bir kez daha gösterdi. Özellikle kriz dönemlerinde alternatif para sistemleri hızla yayılıyor. Bu sadece günümüz değil, Avrupa ve ABD’de yüzlerce alternatif paranın ortaya çıktığı 1929 krizi sonrasındaki Büyük Buhran dönemi için de geçerli. An itibarıyla dünyada farklı tedavüle giriş süreçlerine, örgütlenmeye, yaygınlığa, kullanım ve denetim ilkelerine sahip altı bine yakın tamamlayıcı, yerel, alternatif para bulunuyor. Öte yandan Almanya’da bölgesel tamamlayıcı para ağına (Regio Gelden) dahil, 16 yıldır kullanılan Chiemgauer, Brezilya’da 15 yıldır tedavülde bulunan Banco Palmas ya da Güney Londra’nın mahalle ekonomisine on yıldır büyük katkı sağlayan Brixton Pound gibi örnekler bulunsa da, alternatif paraların çoğunun ömrü kısa oluyor. Tam da bu nedenle İsviçre’de 1934 yılından beri genişleyerek kullanılmaya devam eden WIR’in hikâyesine bakmak alternatif para sistemleri konusunda zihin açıcı bir idmana tekabül ediyor. Önce “paranın” ne olduğuna ve günümüzdeki “boyun eğdirme” gücüne dair biraz fikir yürütelim.
2017 yılında dünyada 36.8 trilyon dolara tekabül eden matbu para bulunduğu tahmin ediliyor. Oysa tüm türev piyasalarının toplam değeri çeşitli tahminlere göre 550 trilyon ile 1.2 katrilyon dolar arasında değişiyor. İyimser bir tahminle bile dünyada matbu paranın en az 15 katı değerde finansal varlık var.
Sarsıcı bir dönüşüm
İktisat üzerine birbirinden çok farklı fikirlere sahip düşünürlerin para konusunda ortaklaştığı tek bir nokta mevcut: Para yayıldığı ölçüde sarsıcı, sıradışı bir toplumsal dönüşüm yaratır. Adam Smith, geleneksel takas ve mübadele ilişkilerinin yerine geçen parayı, paraya sahip olmaya yönelik kişisel ihtirası toplumsal inkişafın en önemli itici gücü olarak görüyordu. Dağılan geleneksel bağları, şehirlere göç eden ücretli emeğin durumunu, sermayenin kendini yeniden üretişini gözlemleyen genç Marx, 1844 Elyazmaları’nda şöyle diyordu: “Eğer para beni insan hayatına, toplumu bana bağlayan, beni insanlar ve doğayla birleştiren bağ ise, bu durumda para tüm bağların bağı değil midir? Bütün bağları kurup çözemez mi? Tam da bu yüzden ayrışmanın evrensel faili değil midir?” Weber parayı “insan hayatındaki en soyut, gayrışahsi unsur” diye tanımlarken, Georg Simmel ona belli bir ihtiyatla devrimci bir rol biçiyordu. Simmel’e göre akılcı düşünmeyi, soyutlamayı tetikleyen para kullanımı cemaatten topluma geçişin en önemli aracıydı. Para tüm toplumsal karşılaşmaları çözülmesi gereken bir matematik problemi haline getiriyordu. Problemler çözüldüğü ölçüde ilerleme kaçınılmazdı. Ancak Simmel’i korkutan bir yanı da vardı paranın: Para toplumdan bir sorumluluk talep ediyordu. İnsanlar arası ilişkiler bir matematiksel ifadeye dönüştüğü ölçüde biricikliklerini kaybederken para tüm amaçların yegâne aracı haline gelebilir, böylece kutsanması kaçınılmaz olabilirdi. Simmels, tüm iyimserliğine rağmen, en azından erken kapitalist dönemin “kutsal küçük burjuva muhasebecisi Robinson Crusoe” gibi her gün elindeki birikimi sayıp bir köşeye yazan insanlardan oluşan bir toplumdan da çekiniyordu. Üstelik o toplum Crusoe gibi belli bir kullanım ömrü bulunan muz değil, para biriktirebilirdi.
Geleneksel toplumlarda para ve mübadele ilişkileri üzerine çalışmalarıyla bilinen antropologlar Jonathan Parry ve Maurice Bloch, saydığımız iktisatçıların paranın sarsıcı etkisine üzerine düşüncelerini “fetiş” düzeyde aşırı bulsa da, en azından kapitalizmin çerçevesini çizdiği, serbest pazarda kullanılan, arazi ve konutu meta haline getiren, sermayenin yeniden üretimini sağlayan, ahlâki bir içerik taşımayan, gayrışahsi “para”nın gerçekten de büyük toplumsal dönüşümlere yol açtığını teslim etmek gerekiyor. Sadece Avrupa’da değil 19. yüzyılda Britanya İmparatorluğu Afrika’ya yayılırken (Pax Britannica) kıtadaki geleneksel ve çok katmanlı mübadele ilişkilerini kırmak, kendi ürünlerine pazar yaratmak için yukardaki para kullanım çerçevesine “kulübe” vergisi eklemiş, birkaç onyılda yerel, çok katmanlı mübadele ilişkileri ve tarım çökmüş, İngiliz malları sömürgelere hızla yayılmıştı.
Öte yandan Marx’ın parayı özünde şeytani bir varlık olarak fetişleştirdiğini iddia etmek de zor. Kapital’de paranın ürünlerin kullanım değerini önceleyecek meta-para-meta (m-p-m) formülünü verir. Değişim değeri, ardından sermaye birikimi ise para-meta-para formülünden kaynaklanmaktadır. Bugün yüzlerce topluluğun kullandığı alternatif para sistemleri belli ölçüde mübadele aracı ile değer birikimi arasındaki bağı koparıp parayı sürekli dolaşımda tutarak meta-para-meta formülünü kısmen hayata geçiriyor. Marx son eserlerinden birinde, Gotha Programı’nın Eleştirisi’nde bir adım ileri gidiyor: Geçiş dönemindeki komünist toplumda işçilere emek-zaman hesabına göre kupon dağıtılmasını öneriyor. Harcanan emek saati üzerinden dağıtılacak kuponlardan kesilecek vergiyle toplumun genel salahiyeti için gerekli harcamalar yapılacaktır. İşçiler kuponlarla istedikleri ürünleri tedarik edecek, yani meta-para-meta formülüne göre ihtiyaçlarını karşılayacaklardır.
Gelecekten borç alarak genişlemeye devam eden, bankerleri dijital hareketlilikten aldıkları komisyonla göğeren sınırlı sayıdaki finansal kurumun ellerindeki dijital varlıklarla muhtemel bir Corbyn hükümetinin kısa sürede elini kolunu bağlaması hiç de azımsanacak bir ihtimal değil.
Finansal para üretim çağı
Marx’ın “burjuvazinin kendini sakladığı” yer olan devletle finans ve sermayenin yeniden üretimi arasındaki ilişkiye dair düşünceleriyle bize kapsamlı bir birikim bıraktığı 19. yüzyıl, devletin para basma ve yaygınlaştırma yetkisini haiz olduğu “fiat para” dönemiydi. Finans sermayesi ve üretken sermaye devletle müşterek, para üzerinde söz sahibi olsa da, para üzerindeki asli otorite devletti. Oysa günümüzde devletin para üzerindeki hâkimiyeti hızla aşınmaya devam ediyor, fiat para yerini büyük ölçüde finansal paraya bırakıyor, finansal para üretimi ise bir avuç finans kuruluşunun sultasında gerçekleşiyor.
Bugün sokakta, iktisatla yakından ilgilenmeyen insanlardan, Oxfam’ın raporundan alıntı olan şöyle bir cümle duyabilirsiniz: “Dünyanın en zengin 26 kişisinin toplam serveti, dünyan nüfusunun en yoksul yarısının, yani 3.5 milyar insanın gelirinden daha fazla.” 2008 krizinden beri gelir eşitsizliğindeki makasın son sürat açılması gerçekten de insanlığın geldiği vahim durumu açıklaması açısından manidar. Ancak bu türden hesaplar halen “fiat para” evrenine tekabül ediyor. Oysa finansal para üretimi bu eşitsizliğin aşılmasına yönelik çabalara çok daha büyük zorluklar ekliyor.
2017 yılında dünyada 36.8 trilyon dolara tekabül eden matbu para bulunduğu tahmin ediliyor. Oysa aynı dönemde tüm türev piyasalarının, borç-alacak belgelerinin (IOU) toplam değeri çeşitli tahminlere göre 550 trilyon ile 1.2 katrilyon dolar arasında değişiyor. Kısacası iyimser bir tahminle bile dünyada matbu paranın en az 15 katı değerde finansal varlık var.
Jeremy Corbyn ve Finansal Golyat
Bu fark finans kapital merkezlerine gidildikçe daha artıyor. İngiltere’deki para stokunun yüzde 97’si çoğunluğu ticari bankalar tarafından çıkarılan dijital formattaki IOC’lardan oluşuyor. Oysa İngiliz Parlamentosu’nda 2017’de yapılan bir araştırma, parlamenterlerin yüzde 85’inin paranın ticari bankalar tarafından yaratıldığını bilmediğini, İngiliz Merkez Bankası’nı fiat para ürettiğini sandığını gösteriyor. Büyük bölümü sürekli hareket halindeki bu dijital para (borç) üzerinde hükümetlerin denetimi hızla azalıyor. Örneğin Jeremy Corbyn ve İşçi Partisi’nin (LP) toplumsal açıdan önemli olan su, enerji, eğitim gibi belli başlı sektörleri yeninden kamulaştırmayı, kooperatiflerin, özyönetime dayalı örgütlenmelerin sayısını kısa sürede ikiye katlamayı öngören, evrensel temel gelir (ETG) uygulamasını ileriye dönük bir ihtimal olarak ciddiye alan ekonomi programını düşünelim. Gelecekten borç alarak genişlemeye devam eden, bankerleri dijital hareketlilikten aldıkları komisyonla göğeren sınırlı sayıdaki finansal kurumun ellerindeki dijital varlıklarla muhtemel bir Corbyn hükümetinin kısa sürede elini kolunu bağlaması hiç de azımsanacak bir ihtimal değil. Birkaç ülkenin bir araya gelip finansal Golyat’a karşı koymaları da pek mümkün gözükmüyor. Bu durumda kullanımları ne kadar kısıtlı, yayılma ihtimali ne kadar yavaş da olsa, alternatif para sistemleri üzerine kafa yormak bir zorunluk haline geliyor. Sonuçta bugün her ne kadar ekonomiye dahil olmayan, basit bir muhasebe aracı gibi el alınsa da, aslında sosyolog Viviana Zelizer’in ifade ettiği gibi para, özü sabit bir varlıktan ziyade, niteliğini içinde yer aldığı toplumsal ilişkilerden edinen bir süreç. Süreci şekillendirmek insanların elinde.
Belediye ve yerel yönetimlerin teşvikiyle tedavüle giren (İngiltere-Bristol Pound’u), bir yörenin insanlarının girişimiyle hayata geçirilen (Almanya- Chiemgauer), vergi sistemine dahil (Uruguay- C3), yer aldığı ülkenin bankacılık sistem ve garantilerine tabi olan (İsviçre- Wir), en geniş anlamda meclis vasıtasıyla idame edilen (Avrupa-Faircoin) birçok yerel ve tamamlayıcı para birimi mevcut.
Çeşitli alternatif paralar
Büyük oranda Bitcoin’den dolayı, alternatif para tartışmalarında en öne çıkan para cinsi “kripto para”. Kripto paranın kimilerince kutsanan bir mit haline gelmesinin altında fiat paranın kontrolünü elinde tutan siyaset odaklarına duyulan güvensizlik yatıyor. “Tarafsız” bir algoritma tarafından çerçevesi çizilen, yine tanımlı bir dijital “madencilik” faaliyetiyle elde edilen kripto paralar “siyasi kirlenmeye” kapalı yapılarıyla daha etik addediliyor. Bitcoin’in mitolojik mertebede kutsanmasında ademi merkeziyetçi yapılanması, sınırlı sayıdaki üretiminden dolayı enflasyona yol açmaması, borç ilişkisi yaratmaması ve programcılarıyla kullanıcıları arasındaki karşılıklı güvene dayalı işleyiş önemli bir rol oynuyor. Öte yandan yereldeki üretim ve hizmet ilişkileriyle belli ölçülerde rabıtalı “tamamlayıcı” ve “yerel” alternatif para birimlerinin aksine Bitcoin, Freecoin, Litecoin gibi kripto paralar sadece mübadele amacıyla, küresel ölçekte kullanılıyor. Zaman ve nicelik açısından sınırlı sayıda üretildikleri, diğer alternatif paraların aksine fiat paralarla (yen ve dolar) esnek kambiyo rejiminde yer aldıkları için servet biriktirmenin bir aracı haline geliyorlar. Üstelik elde edilmesi için ciddi bir teknolojik yatırım gerekmesi, dolayısıyla daha fazla kaynağa erişimi bulunanlarının daha fazla miktarda sahip olabilmesi “tarafsızlık” iddiasına gölge düşürüyor. Öyle ki, Bitcoin mülkiyet oranlarına bakıldığında küresel düzeydeki gelir eşitsizliğinin, üstelik daha vahim şekilde, tekrar üretildiği görülüyor. Marksist iktisatçı Andrea Fumagalli’ye göre kripto para ancak emek gücü ve üretim ile rabıtalandırıldığı ölçüde bir alternatif teşkil edebilir. Ancak bu kuşkusuz büyük bir siyasi örgütlenme gerektiriyor.
Kripto paranın aksine yerel ve tamamlayıcı paralar fiat para birimleriyle sabit bir kambiyo rejiminde faaliyet gösteriyor. Bu da, çoğunlukla, “1 alternatif birim= 1 fiat birim” denkleminde tesis ediliyor. Tamamlayıcı ve yerel paralar ait oldukları kültür ve coğrafyaya göre çeşitlilik arz ediyor. Belediye ve yerel yönetimlerin teşvikiyle tedavüle giren (İngiltere-Bristol Pound’u), bir yörenin insanlarının girişimiyle hayata geçirilen (Almanya- Chiemgauer), vergi sistemine dahil (Uruguay- C3), yer aldığı ülkenin bankacılık sistem ve garantilerine tabi olan (İsviçre- WIR), en geniş anlamda meclis vasıtasıyla idame edilen (Avrupa-Faircoin) birçok yerel ve tamamlayıcı para birimi mevcut. Günümüzde tüm bu özelliklerin farklı oranlarda bir arada uygulandığı yüzlerce çeşit alternatif para ağı “yaşıyor”. Değişmeyen iki özellik ise, yerel üretime ve mübadeleye yapılan vurgu ve tamamlayıcılık.
Tamamlayıcı paralar, adı üstünde, ait oldukları coğrafyadaki fiat paraya eklemleniyor. Onun yerini almaya çalışmıyor. Belli bir coğrafyadaki farklı tamamlayıcı paralar bölgesel ekonomi ağında birbirleriyle de sabit kambiyo ilişkisine geçiyor. Yöredeki fiat para kıtlığından dolayı hayata geçirilemeyen kaynakların mübadeleye girmesini sağlıyor. Alternatif para sistemleri aynı zamanda yöredeki işletmelerin ekonomik döngüsüne birincil önem atfediyor. Onlar arasındaki üretim ve ticaret ilişkilerini artırmak için kullanılıyor. Böylece tekelci sermaye ve ulusötesi şirketlerin yerel üretimi kösteklemesine karşı bir bariyer tahkim ediyor. Bu örgütlenme aynı zamanda yerel kültüre dair bir biraradalık duygusu tesis ediyor. Böylece alternatif para kullanımı yaygınlaşıyor. Şimdi tamamlayıcı ve yerel paraların en eskisine, 85 yıldır kullanılan WIR’e bakalım.
Alternatif para sistemleri, bulundukları yöredeki işletmelerin ekonomik döngüsüne birincil önem atfediyor, üretim ve ticaret ilişkilerini artırmak için kullanılıyor. Böylece tekelci sermaye ve ulusötesi şirketlerin yerel üretimi kösteklemesine karşı bir bariyer tahkim ediyor.
Wirtschaft Ring – WIR
Açılımı “Ekonomi Çemberi” anlamına gelen WIR aynı zamanda Almanca “biz” demek. 1930’larda hızla ortaya çıkan birçok alternatif para birimi gibi iktisatçı Silvio Gesell’den etkilenen iki bankacı tarafından önce İsviçre’nin Almanca konuşulan kantonlarında hayata geçirilmiş. Gesell The Natural Economic Order adlı kitabında paranın birikmemesini, olabildiğince dolaşıma girmesini önceleyen “eriyen para” kuramının çerçevesini çiziyor. Buna göre, düşük faiz geliri sağlayan ya da hiç faiz getirisi olmayan bir para birimi, mübadele ilişkilerini tetikliyor. Para ya da sermayeyi dolaşıma sokmanın maliyeti arttığı ölçüde para mal mübadelesine yönleniyor. Para “kıtlığı” iki şekilde ortaya çıkabiliyor. Birincisi, yani “suni kıtlık”, spekülatif sermaye hareketleriyle gelir adaletsizliğinin artmasına, tekelci sermayenin tahkimine neden oluyor. İkincisi, yani “uygun kıtlık”, üretim ve mübadele ilişkilerini göz önünde bulundurarak eriyen parayı tedricen tedavüle sokuyor. Sıfır ya da en azından enflasyonun altındaki faiz oranları paranın mübadele sürecinde kalmasını sağlıyor. Tespit etmekte fayda var: Gesell’in “enflasyonun altındaki faiz oranı” R.T. Erdoğan’ın sıradışı faiz “kuramına” tekabül etmiyor. Çünkü R.T. Erdoğan’ın düşük faiz talebi, yerelde üretim ağını tetikleyen “uygun parasal kıtlık” yaratmanın aksine, finansal para üretimi çağında kredi genişlemesi yoluyla gelecekten borç alarak tüketimi devam ettirmeye yönelik bir plan. Gesell’in eriyen parası ise, iktisatçı Guillaume Vallet’nin yerinde tespitiyle, “her daim doğmak ve ölmek” zorunda.
Ölen ve yeniden doğan para
1934 yılında, Büyük Buhran’ın gölgesinde “suni para kıtlığının” olanca gücüyle hissedildiği, bankaların “tüketim krizinden” dolayı KOBİ’lere kredi vermekten imtina ettiği, sermayedarların parasını yüksek faizle bankada tuttuğu bir dönemde dolaşıma giren WIR matbu bir birim değil. Üyeleri arasındaki mal ve hizmet mübadelesini kayıt altına alan, an itibarıyla bunu bir yazılım ve üyelerin her an bilançoyu görebildiği bir uygulama ile gerçekleştiren, güven ilişkisine dayalı bir karşılıklı kredi ağı (mutual credit system). Paranın doğum ve ölüm oranı kredi ağının genişliğini de belirliyor. Basitçe açıklamaya çalışalım.
WIR’in kullanılması için öncelikle fiat paranın öldürülmesi gerekiyor. Sistemde 1 WIR, 1 İsviçre Frankı’na (İF) tekabül ediyor. Öte yandan tek yönlü bir kambiyo rejimi işliyor. Yani İF’den WIR’e geçiş var, tersi ise mümkün değil. Bir işletme, örneğin bir un fabrikası, WIR’i kullanmaya karar veriyor. Dolayısıyla belli miktarda İF “ölüyor”, belli miktarda WIR “doğuyor”. Un fabrikası bir fırına WIR cinsinden un veriyor. Fırın böylece WIR cinsinden borçlu hale geliyor. Ancak ürünlerini, ekmeği WIR cinsinden satabileceği üçüncü bir işletme olmadığı için WIR “ölüyor.” Dolayısıyla fırının WIR cinsinden borcunu ödeyebilmek için ekmeklerini WIR cinsinden satın almayı kabul edecek bir üçüncü işletme bulması gerekiyor. Böyle bir işletme, mesela bir otel bulduğu anda WIR “tekrar doğuyor”. Üzerinde anlaşılmış toplumsal değerlere ve güven ilişiklisine dayanan, kredi ihtiyacını karşılamaya yetecek miktarda WIR mübadeleye girince, yeni paranın kullanımı hızla artıyor. Bu yöntemle yerel ölçekte KOBİ’ler arasında ağ tipi bir örgütlenmeyle yayılan WIR yerel ekonomideki mübadele ilişkilerini müthiş ivmelendiriyor. 1934 yılında 3 bin katılımcıyla başlayan WIR’in günümüzde İsviçre çapında 45 bin KOBİ ortağı bulunuyor. Bunun anlamı şu: Üretimin yüzde 85’inin KOBİ’ler tarafından gerçekleştirildiği İsviçre’de her altı KOBİ’den biri değişen oranlarda WIR kullanıyor. Tekrarlayalım: İngiltere’de para stokunun yüzde 97’si borç belgelerinden ibaret. Matbu para oranı çok cüzi. Oysa WIR’ın erime özelliğinden dolayı yıllık 1.5 milyar birim dolaşımda olmasına rağmen 50 milyar İF’e tekabül eden bir ürün ve hizmet mübadelesi gerçekleşiyor.
Gesell’in “enflasyonun altındaki faiz oranı” R.T. Erdoğan’ın sıradışı faiz “kuramına” tekabül etmiyor. Erdoğan’ın düşük faiz talebi, finansal para üretimi çağında kredi genişlemesi yoluyla gelecekten borç alarak tüketimi devam ettirmeye yönelik bir plan. Gesell’in eriyen parası ise “her daim doğmak ve ölmek” zorunda.
İdealler ve gerçeklik
Uzun yıllar sıfır faizle çalışan “karşılıklı kredi kooperatifi” olarak faaliyet gösterdikten sonra, WIR Kooperatifi 1998 yılında İsviçre Bankacılık Yasası’na tabi WIR Bankası’na dönüştü. Böylece İF kredileri verebilen bir mevduat bankası gibi de faaliyet göstermeye başladı. Ancak mevduat bankalarından farklı olarak WIR Bankası eriyen para ilkesine göre ihtiyaç duyduğu kadar WIR parasını tedavüle sokabiliyor, yani alternatif merkez bankası gibi de davranabiliyor. Bankaya üye olmak isteyen KOBİ’ler belli miktarda İF’i bankaya yatırmak, sonra bu sermayenin belli bir dilimini WIR olarak kullanmakla mükellef. KOBİ iki yıllık deneme süresinin ardından eğer yükümlülüklerini yerine getirirse banka ortağı haline geliyor. “Sıfır faiz oranı ilkesi” terkedilirken WIR ile verilen kredilere cüzi, genellikle sıfıra yakın bir faiz uygulanıyor. Bankacılık işlemleri karşılığında düşük bir ücret alan banka, 2018 yılının ilk yarısında 9.6 milyon İF kâr açıkladı. Bu kârın bir kısmı ortaklara kâr payı olarak dağıtılırken geri kalanı personel giderleri ve WIR ağının genişlemesi için kullanılıyor. WIR’in hem klasik bir mevduat bankası gibi işlev görmesi hem de kendi para birimini kullanabilmesi bankanın hayatta kalma seçeneklerini genişletmiş. Banka 2014 yılında yaklaşık 350 milyon İF özvarlığa ve 4.5 milyar İF’lik bir bilançoya sahip. WIR bankası finansal varlıklara yatırım yapmaktan imtina ediyor, birikimlerini emeklilik, tasarruf mevduatı ve ekolojik enerji alanında değerlendiriyor.
WIR bankacı ve ortak ilişkisi açısından da klasik bankalardan epey ayrılıyor. WIR bankeri parayla para kazanmanın ötesinde KOBİ ağındaki ürün ve hizmet mübadelesinin artması için yeni KOBİ projelerini değerlendiren ve üyeleriyle paylaşan bir kolaylaştırıcı işlevi görüyor. Önemli kararlar, büyüklüğü ne olursa olsun, her KOBİ ortağın bir oya sahip olduğu genel mecliste veriliyor. Ortaklar senede en az dört kere düzenlenen buluşmalarda diğer ortaklarla tanışıyor. Yılda bir düzenlenen WIR ekonomi fuarıyla WIR’in dolaşım ağı genişliyor. Eriyen parayla artan ürün ve hizmet mübadelesi yerel topluluklarda bir özgüven ve yakınlaşma yarattığı ölçüde WIR toplum içinde “yaşayan para” haline geliyor.
1998 yılında klasik banka işlevleri de üstlenmesiyle WIR kimilerine göre “kapitalizme içkin” hale geliyor. Yine de WIR finansal varlıklara yatırım yapmaktan imtina ediyor, birikimlerini emeklilik, tasarruf mevduatı ve ekolojik enerji alanında değerlendiriyor. Kriz zamanlarında KOBİ’lerin kapanmasını engelleyen, istihdam artıran bir rol oynuyor.
Gerçekçi ütopyalar için mütevazı başlangıçlar
Öte yandan başarılı tek bir tamamlayıcı yerel para örneğiyle finansal Golyat’ı alaşağı edebileceğimizi varsaymak epey hayalperestlik olur. Üstelik WIR’in bunca yıl varolabilmesinde İF’in dünyanın en istikrarlı para birimlerinden biri olmasının payı da yadsınamaz. Andrew Fumagalli’ye göre WIR “aydınlanmış kapitalizmin temsilcisi”, Vallet ise onu “kapitalizmi dengeleyen bir tamamlayıcı para” olarak niteliyor. Kısaca rantiye kapitalizm yerine üretken ve dengeli bir kapitalizmi tesis ediyor. WIR yerel üretimi muazzam boyutlarda desteklese de, alternatif üretim ve emek biçimlerine dair bir dönüşüm amaçlamıyor. Ancak tekil örnekten yola çıkarak bir devrim beklemektense, finansal para üretimi çağında, an itibariyle ütopya gibi çınlayacak tutarlı stratejiler geliştirmekle mesulüz. Dayanışmacı ekonomiler kuramcısı ve kooperatifçi Jordi Garcia Jané birbirlerine ilkeleri belirlenmiş kur ilişkisiyle rabıtalı, tamamı dijital dört para türüne dayalı bir dünya düzeni tahayyül ediyor: 1- Yerel yönetimlerin tamamlayıcı paraları. 2- Yerel toplulukların sosyal paraları. 3- Finansal spekülasyonu engelleyecek şekilde müşterek denetlenen, mübadeleye sokulan, diğer ulusal paralarla açık ticari hesaplamaya dayalı bir kambiyo rejiminde kullanılan ulusal para. 4- “Terra”, yani “gezegen” adlı, dolar yerine içinde temel ürünlerin bulunduğu bir sepete göre değeri belirlenen uluslararası para. Hayatın değeri ve dayanışmacı ekonomi yapıları temelinde yükselecek bu yapı gerçekten de ütopik çınlıyor. Ancak hatırlamakta fayda var: Şimdilerde insanlığın çoğunluğu için içinde yaşadığımız bir distopya olan neoliberal iktisat, bundan seksen yıl önce bir avuç neoklasik iktisatçının ütopyasıydı. Onların değer kuramının yaygınlık kazanması çok uzun bir zaman aldı. Para eğer sabit öze sahip bir varlık değil, sosyal bir ilişkiden ibaretse, o ilişkiyi insanlık yararına yeniden kurgulamak da bizim elimizde.