Trump’ın saldırgan göçmen politikalarını tersine çevirme doğrultusunda altı kararnameye imza atan Biden 11 milyon evraksız göçmene vatandaşlık yolunu açmayı vaat ediyor. Öte yandan, Biden’ın da Obama döneminden bu konudaki sicili hiç parlak değil. Yeni yönetimin göçmenlerle ilgili planını ve ötesini “Nefret Tacirleri: Stephen Miller, Donald Trump ve Beyaz Milliyetçi Gündem” kitabının yazarı Jean Guerrero’dan dinliyor, Democracy Now!’dan Amy Goodman ve Juan González’in söyleşisine bağlanıyoruz.
Biden’dan nasıl bir göçmen politikası bekliyorsunuz?
Jean Guerrero: Biden şimdiye kadar Trump’ın aldığı birçok kararı tersine çevirdi. Müslüman ülkelerden ABD’ye giriş yasağını kaldırdı, Çocuk Göçmenlere İstisnai Muamele Programı’nı yeniden yürürlüğe koydu ve Meksika sınırına çekilen duvarın inşaatını durdurdu. Ancak, Biden’ın planı birçok açıdan Obama-Biden yönetimi sırasındaki politika ve yaklaşımlara dayanıyor. Aile birliğinin sürdürüleceğinden, sınır dışı edilmelerde ağır suç işlemişlere öncelik verileceğinden bahsediyor. Obama da “aileleri değil, suçluları” hedef almaktan bahsediyordu. Ama Obama yönetimi döneminde üç milyondan fazla kişi sınır dışı edildi. Bu insanların çoğunun ABD’de ailesi, evi barkı, işi gücü vardı ve sınırı kaçak geçmek gibi göçle ilgili yasa ihlallerinde bulunmuşlardı. Hiçbiri “azılı suçlu” değildi. Dolayısıyla, Biden Obama yönetiminin politikalarına dönmekle yetinirse, o dönemden alması gereken dersleri çıkarmamış demektir. Yani bazı göçmenleri veya genel olarak göçmenliği suç saymanın göçmen toplulukların yıkımına neden olduğu gerçeğini görmezden gelir.
Biden göçle ilgili hakikaten daha insancıl bir yaklaşım benimseyecekse, Trump’ın politikalarını tersine çevirmek ve Obama dönemi politikalarına geri dönmekten daha fazlasını yapmalı. Kendisinin başkan yardımcısı olduğu dönemde verilen zararı onarması, kitlesel sınır dışılarla parçalanmış ailelerin birçoğu için yeniden birleşme yolunu açması gerekiyor. Biden Trump döneminde sınırı geçerken yakalanıp çocuklarından koparılan aileleri birleştireceğine söz verdi. Bu uygulama çok fazla öfkeye neden oldu ve Obama döneminde yaşananlar hakkında bir tür hafıza kaybı yarattı. Biden Trump zamanında parçalanan ailelere yaşadıkları travmanın onarılması için psikolojik destek hizmeti vaat ediyor. Amerikan Psikoloji Derneği ise Obama’nın toplu sınır dışı etmelerinin çocuklara ciddi psikolojik zararlar verdiğini söylüyor. Biden’ın kendi başkan yardımcılığı döneminde yapılan hataları hesaba katması şart.
Biden yoksulluğu, suçu ve insanları ABD’ye sürükleyen koşulları azaltmak için El Salvador, Guatemala ve Honduras’a dört milyar dolarlık yardım programı planlıyor. İnsanları ABD’ye gelmeye iten mevcut köklü sorunları çözmek için bunun yeterli olduğunu düşünüyor musunuz?
Kesinlikle yeterli değil, özellikle de bu paranın nasıl kullanılacağı konusunda hesap verilebilirlik ve şeffaflık hayata geçirilmezse. Orta Amerika’ya yardım bahsinde Washington’dan yapılan açıklamalarda büyük bir boşluk var. Geçtiğimiz on yıllar boyunca, insanları ABD’ye sığınmaya iten şiddeti körükleyen tüm askeri yardımlar ne olacak? Meksika’da, Latin Amerika’nın diğer bölgelerinde ele geçirilen silahların çoğunun ABD’den geldiği gerçeğini ne yapacağız? Orta Amerika’daki şiddete katkıda bulunan silah kaçakçılığından ve ticaretinden neredeyse hiç bahsedilmiyor. Biden’ın bu konuda da harekete geçmesi gerekiyor.
Obama döneminde üç milyondan fazla kişi sınır dışı edildi. Bu insanların çoğunun ailesi, evi barkı, işi gücü vardı. Hiçbiri “azılı” suçlu değildi. Dolayısıyla, Biden Obama döneminin politikalarına dönmekle yetinirse, gereken dersleri çıkarmamış demektir.
Birçok demokrat ve cumhuriyetçi, evraksız ya da kalıcı ikamet sahibi, hüküm giymiş göçmenleri sınır dışı etmek gerektiği konusunda hemfikir. Esmer Günahkârlar İçin Ülke Yok başlıklı bir makalenizde Meksika’dan göç eden büyük büyükannenizle ilgili şöyle diyorsunuz: “O ‘kötü’lerden biriydi. Hikâyesi, yüreğinizi sızlatmak için seçilecek kadar dokunaklı örneklerden biri değildi.” İster vatandaş, ister evraksız olsun, “makbul” yaşam sürdürmeyenler meselesi ne olacak?
Bu mesele çok önemli. Çünkü onlarca yıldır çok sert göç politikaları hayata geçiriliyor ve sınır “kötü adam” (bad hombre) fikri ekseninde askerileştiriliyor. Obama’nın öncelikli hedefi “aileler değil, suçlular” idi. Trump döneminde de güya suçluların, tecavüzcülerin ve “kötü adamlar”ın peşine düşülüyordu. “Kötü adam” söylemi, göçmen toplulukların tamamını cezalandırmak için on yıllar boyunca bir silah olarak kullanıldı. Esasen politikacılar kendini hırpalarcasına çalışan ve yasalara harfiyen riayet eden “makbul” göçmenlerle karşılaştırarak, göçmenleri sömürmek ve istediklerinde ülkeden atabilmek için karikatürize “kötü adam” tipi yarattılar. Bu anlamda hem medyanın hem de politikacıların söylemine karşı çok dikkatli olmamız gerekiyor.
Bu açıdan bakıldığında, ailemin geçmişi “kötü adamlar”a dayanıyor. Dönüm Noktası: Sınırlar Ötesi bir Hikâye kitabımın konusu olan babam madde bağımlılığıyla mücadele eden Meksikalı bir göçmendi. Yani, bu benim için aynı zamanda kişisel bir mesele. Babam ister Trump’ın “kötü adam”ı, ister Obama’nın makbul aile üyesinin karşısına konumlandırdığı “suçlu”su olsun, göçmenlik anlatıları ve politikalarıyla değersizleştirilmiş ve insanlıktan çıkarılmış, beyaz olmayan bir gruba mensup.
Sözünü ettiğim bu ayrım Obama’nın toplu sınır dışı etmelerine karşı insanların ilgisizliğine katkıda bulundu. İnsanlar “bunlar kötü adamlar” diye düşündü. Sınır dışı edilenlerin çoğu erkekti ve kimse onların burada olup olmamasını önemsemediği için herkes omuz silkti. ABD’de kalan çocuklarıyla yeniden bir araya gelmeye çalışırken hayatını kaybeden insanların sınırın iki yakasındaki çölde bulunan kemiklerini belgeledim. Onlar ailelerine daha iyi bir yaşam sağlamaya çabalayan, tek suçları yasadışı yollardan ABD’ye girmek olan insanlardı.
Dolayısıyla, Biden’ın söylemine karşı çok dikkatli olmamız gerekiyor. “Biliyorsunuz, göçmenlik politikam aslen azılı suçlularla ilgili” diyerek aynı tuzağa düşüyor. Halkın tahayyülündeki göçmen kavramını suçlu kavramıyla aynı kefeye koyuyor. Bu yaklaşım Nefret Tacirleri kitabımda da belgelediğim gibi, beyaz üstünlüğünün yeniden dirilişine ve göçmenlere karşı şiddetlenen nefrete katkıda bulunuyor, buraya gelenleri ister mülteci ister sığınmacı ya da göçmen olsun, suçla ilişkilendiriyor. Oysa tam aksine, hemen tüm araştırmalar göçmenlerin suç işleme ihtimalinin göç ettikleri ülkenin yerlilerine oranla çok daha düşük olduğunu gösteriyor.
Hâkim söylem esmer ve Siyah göçmenlere beyazlar gibi hata yapma izni vermedikçe, biz bu yönde çaba sarf etmedikçe, göçmenler kurumlarımız tarafından canavar gibi gösterilmeye devam edecek.
New York Times’daki bir yazınızda Guatemalalı göçmen Lucía Quiej’in kocasının Obama döneminde sınır dışı edildiğinden bu yana ailesini görmediğini anlatıyorsunuz. Demokrat Parti’nin başkanlık kampanyası sırasında ön seçim tartışmalarından ilkine katılan Lucía Quiej Sanders ve Hilary Clinton’dan kocasının geri getirilmesi için çabalayacaklarına dair söz almıştı. Oysa siz Biden’ın “Trump tarafından ayrılan ailelere odaklanarak kapsamı daralttığını, Lucia’nın ailesini hafızalardan sildiğini” söylüyorsunuz.
O dönemde toplu sınır dışı etmelerle ilgili yaptığım haberler ABD’de pek yankı bulmadı. Bunca sert ve şiddet içeren göçmen politikalarına Amerikalıların neden itiraz etmediklerini ve itiraz etmeleri için daha ne gerektiğini merak ediyordum. Ama sonra, bu politikalara tepki ve öfke ABD-Meksika sınırında sığınmacı aileleri ayıran ve “sıfır tolerans” politikasını benimseyen Trump yönetimi sırasında ortaya çıktı. Obama ABD’de de kökleri olan, ev ve iş güç sahibi aileleri içerden parçaladı. Yani onun kurban profili farklıydı.
Çoğu Amerikalı aslında insanlık dışı göçmenlik politikaları konusunda hassas, ama çoğunlukla “masum” veya “sıra dışı” addettikleri kurbanlar söz konusu olduğunda umursuyorlar. Trump döneminde, göçmenlik politikalarının kurbanı olan aileleri “kötü adamlar” olarak algılamak insanlar için çok zordu, çünkü gelenlerin çoğunlukla Orta Amerika’dan olduğunu, sığınma talep edenlerin ölüm tehditlerinden ve şiddetten kaçan kadın ve çocuklardan oluştuğunu görüyorduk.
Aslında, bir çifte standart uyguluyoruz. Bir tarafta, beyaz erkeklerin kültürümüzün ayrılmaz parçası haline gelmiş uygunsuz davranışlarından zevk almaya koşullandırılırken, diğer tarafta herhangi bir hata yapan esmer veya siyah erkekleri “hayvanlar”, “canavarlar”, “haydutlar” veya “işgalciler” olarak görmeye koşullandırılıyoruz. Beyaz olmayan, “hata işlemiş” erkeklerin öcü gibi gösterilmesi Amerikan Sapığı gibi romanlarda, filmlerde veya Breaking Bad gibi televizyon dizilerinde gördüğümüz beyaz anti-kahraman erkeklere yönelik kültürel fetişimizle tezat teşkil ediyor. Hâkim söylem esmer ve Siyah göçmenlere beyazlar gibi hata yapma izni vermedikçe, biz bu yönde çaba sarf etmedikçe, bu insanlar kurumlarımız tarafından canavar gibi gösterilmeye devam edecek.
Nefret Tacileri kitabımda kaleme aldığım portrelerden Trump’ın danışmanı Stephen Miller Martin Scorsese’nin gangster tipleri ve John Wayne’in kovboy karakterleri gibi beyaz anti-kahramanları idolleştirerek, göçmenleri “canavar” ve “yaratık” olarak gösteren beyaz üstünlükçü romanları okuyarak büyüdü. Dolayısıyla, Miller’ın milliyetçi gündemi kötü beyaz adamı yücelten, esmer tenli ve Siyah erkekleri canavar gibi gösteren bir kültürün doğal sonucu. Biden’ın Obama dönemindeki politikalara dönüp “azılı suçluları” sınır dışı etmeye öncelik vereceğini söylemesiyle tam da belirttiğim çifte standardın devreye girdiğini düşünüyorum. Çünkü bu yolla Biden, göçmenlik kavramı ile göçmenlikle ilgili küçük suçları aslında varolmayan bir ulusal güvenlik tehdidi bağlamında ilişkilendiriyor.
Biden’ın söylemine karşı çok dikkatli olmamız gerekiyor. Göçmen kavramını suçlu ile aynı kefeye koyuyor. Oysa hemen tüm araştırmalar göçmenlerin suç işleme ihtimalinin göç ettikleri ülkenin yerli nüfusuna oranla çok daha düşük olduğunu gösteriyor.
En azından Biden sekiz yılda 11 milyon evraksız göçmen için vatandaşlık yolunu açan bir plan ortaya koydu. Özellikle bu 11 milyon kişi vatandaşlık elde ettiğinde, ülkede siyasetin de topyekûn değişeceği göz önüne alınırsa, planın kongreden geçme olasılığı nedir?
Sanırım bu yasa tasarısına çok az sayıda Cumhuriyetçi destek verecek, ancak bazı Cumhuriyetçilerin 2013 ve 2014 yıllarındaki söylemlerine avdet ettiklerine şahit olabiliriz. O dönemde Latin oylarını kazanmaktan, Cumhuriyetçi Parti’nin tabanını çeşitli kesimlere açmaktan ve parti tarihinde bir ilkten, beyaz olmayan topluluklara yönelik kampanya yürütmekten bahsediyorlardı. Ama Trump ve Stephen Miller iktidara gelip beyaz işçi sınıfına, özellikle beyaz erkeklere kur yapmaya karar verdiğinde hemen geri vitese taktılar. Dolayısıyla, önceki söylemelere dönüş ihtimali olabilir.
Öte yandan, bu tasarı son derece önemli, çünkü bu ülkeye gerek ekonomik gerekse pek çok başka yönden katkı yapan 11 milyon kayıt dışı insana, sabıka kayıtlarının olmaması ve vergi ödemeleri halinde vatandaşlığa giden yolu açacak.
Şimdiye kadar önerilenlerden daha ileri gidilebileceğini düşünmemin bir sebebi de şu: Demokrat Parti’den Temsiciler Meclisi üyesi Pramila Jayapal önceki göçmenlik reformu çabalarının çerçevesini belirleyen tam karşılıklılık (quid pro quo) düsturunu tamamen reddeden bir teklif sunmayı planlıyor. Dolayısıyla, bir yandan giderek askerileşen bir düzen tesis edip diğer yandan insanlara himaye teklif etmek yerine, sınır dışı etme mekanizmasını tamamen lağvetmemiz, göçmenliği suç olmaktan çıkarmamız gerektiğini dile getiriyor. ABD’de yasadışı ikamet eden veya Lucía Quiej’in kocası gibi ehliyetsiz araba kullanma benzeri basit suçlar işlemiş herkesi sınır dışı etmek yerine, farklı düzeylerde kamusal yaptırımlar öngörüyor. Örneğin, göçmenlikle ilgili bir suç işlediğinizde para cezasına çarptırılabilirsiniz veya kamu hizmetinde çalışmanız beklenebilir. Ayrıca, ABD hükümeti tarafından parçalanan ailelerin yeniden birleşmesi için bir yol açılıyor.
Çeviren: Ferda Avcı