20 YILDIR SÜREN BELİRSİZLİK: DEPREM VERGİLERİ NEREDE?

Fırat Fıstık
29 Ocak 2020
SATIRBAŞLARI

24 Ocak günü yaşanan Elazığ merkezli, 6,8 büyüklüğündeki depremde son bilgilere göre 41 kişi hayatını kaybetti, binlerce kişi yaralandı. Geniş bir coğrafyada hissedilen depremin ardından Kızılay dahil ilk resmi açıklamalarda halktan para istenmesi ister istemez akıllara Marmara depremini, 1999’dan bu yana toplanan deprem vergilerini getirdi. Bu süre zarfında en az 66 milyar lira toplanırken, merkezi bütçe içinde eritilen bu gelirin nereye aktarıldığı meçhul.
Görüşlerine başvurduğumuz TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Nusret Suna’ya göre, geçen yirmi yılda depreme yönelik önlemler konusunda herhangi bir gelişme yaşanmış değil. Siyaset bilimci Dr. Ali Rıza Güngen ise, kırk yılda inşa edilmiş bu rejimin denetim sürecini tamamen ortadan kaldırdığını, asıl sorunun burada yattığını düşünüyor. Suna ve Güngen’in kılavuzluğunda deprem vergilerinin mazisine, akıbetine, sonuçlarına yakın plan yapıyoruz.
Deprem vergisinin deprem bölgelerindeki iyileştirmelerde veya deprem önlemlerinde kullanılıp kullanılmadığı belirsiz

Kamuoyunda “deprem vergisi” olarak bilinen “özel iletişim vergisi”nden 1999 depreminden itibaren en az 66 milyar lira toplandı. Toplanan bu vergiler için ayrı bir fon oluşturulmazken, bu miktarın hangi amaçla nerede kullanıldığı konusu belirsizliğini koruyor.

Bu vergi kaleminin geçmişini hatırlayalım: Dönemin DSP, ANAP ve MHP’den oluşan koalisyon hükümeti, Marmara depreminin ardından 24 Ağustos 1999’da TBMM’ye bir kanun tasarısı sundu. Tasarı, Meclis’te yasalaşmayı beklerken Türkiye, 12 Kasım 1999’da Düzce depremiyle sarsıldı. Tasarı Meclis’te kabul edilirken 4481 sayılı kanunla belirlenen vergiye bazı ek vergiler de getirildi. Bu vergiler, yüzde 5 ek kurumlar vergisi, bir defaya mahsus emlak vergisi, ek motorlu taşıtlar vergisi, cep telefonu konuşmalarından ve tesis ücretlerinden alınmak üzere yüzde 25 oranında özel iletişim vergisini kapsıyordu. Özel iletişim vergisinin uygulama süresi 31 Aralık 2000’de sona erecekti, ancak önce tarih uzatıldı, daha sonra da 2003 yılında çıkarılan 5035 sayılı kanunla bu vergi kalıcı hale getirildi.

Suna: “1999 depreminin ardından yapılan planda İstanbul’un 15 sene içinde 15 milyar lirayla deprem güvenlikli hale getirilebileceği söyleniyordu. Ancak hiçbir gelişme olmadı. Yirmi sene içinde yapı stoku arttı, paranın değeri düştü. İstanbul’un deprem güvenlikli bir kent olması için hiçbir şey yapılamadı…”

Deprem vergisi olarak anılan özel iletişim vergisinden 2000 yılında 2 milyar 694 milyon lira gelir elde edilirken, 1999-2003 arasında bu sayı 7 milyar 275 milyon liraya kadar çıktı. Bu vergi kalemi ilk oluşturulduğunda cep telefonu konuşma ücretlerinden alınan yüzde 25 ile sınırlıyken, 2003 yılındaki değişiklikle radyo ve televizyon uydu platformu ve kablolu yayınlar da bu kapsama alındı. 2003’te 1 milyar 48 milyon lira olan özel iletişim vergisi gelirleri, 2004’te 2 milyar 15 milyona, 2005’te 3 milyar 54 milyona yükseldi. 1999’dan 2019’a kadar elde edilen toplam gelir ise 66 milyar 379 milyon liraya ulaştı.

“74 milyonun ihtiyacı” ve duble yollar

Her şeyden önce sorunun temelinde deprem vergilerinden elde edilen gelirin ayrı bir fona aktarılmaması yatıyor. Bu vergi gelirleri 2000 yılından bu yana doğrudan merkezi bütçe içinde değerlendirildi.

Peki bu süre zarfında Marmara ve Düzce depremlerinde mağdur olanlar için ne fayda sağlandı? Depremzedelere kira ve barınma yardımı yapılırken 44 bin 107 geçici, 42 bin 587 kalıcı konut inşa edildi.  2011’de dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, toplanan deprem vergilerinin sağlık, eğitim, duble yollar gibi işlere ve “74 milyonun ihtiyacını karşılamak için” kullanıldığını söylemişti. Hükümet ve bakanların yaptığı açıklamalarda, toplanan verginin deprem alanlarında konut yapımı ve yatırımlarda kullanıldığı iddia ediliyor. Elazığ depremi sonrası da Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Elazığ’da iki bin yeni konut üretimine başlanacağını, saha ve zemin etüt çalışmalarının acilen devreye sokulduğunu dile getirdi.

Deprem vergisi gelirleri 2000 yılından bu yana doğrudan merkezi bütçe içinde değerlendirildi

Görüşlerine başvurduğumuz TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Nusret Suna ise Şimşek’in sözlerini hatırlatarak şunları söyledi: “Toplanmaya başlandığı günden bu yana 66,7 milyar TL para toplandığı söyleniyor. Biz de bunları iktisatçıların verdiği beyanlardan duyuyoruz. Gerçek amacıyla kullanılıp kullanılmadığıyla ilgili olarak eski bakan Mehmet Şimşek’e sorulmuştu, o da ‘duble yollara kullandık’ demişti. Bu şekilde beyan verildi. Bu vergi 2000’li yıllarda çıktığı zaman deprem yaralarını sarmak için geçici olarak toplanılacak denmişti. Ancak kalıcı hale geldi. Peki, kalıcı oldu da deprem için mi kullanıldı? Burası biraz meçhul gibi görünüyor. Kullanılsaydı, risk altındaki kentlerimiz deprem güvenlikli hale gelebilirdi.”

Verginin nereye aktarıldığı belirsizliğini korurken, denetlenmesi de hukuki olarak mümkün değil. Bunun nedeni ise, 1 Ocak 2006’da uygulanmaya başlanan 5018 sayılı kanundaki “Belirli gelirlerin belirli giderlere tahsis edilmemesi esastır” maddesi. Dolayısıyla bu vergiler, kanunun izin verdiği ölçüde, her türlü kamu hizmeti için harcanabiliyor. Yani İstanbul’da yaşayan bir vatandaştan edinilen vergi İstanbul için harcanacak gibi bir zorunluluk bulunmuyor. Aynı şekilde, deprem vergisinin de deprem bölgelerindeki iyileştirmelerde veya deprem önlemlerinde kullanılıp kullanılmadığı belirsiz.

Ali Rıza Güngen: “1980’de başlayan, 1990’larda harcı iyice karılan, 2000’lerde çatısı çakılmış olan, yeni rejim bağlamında da kaçak kat çıkılmış bir otoriterlikten söz ediyoruz. Zaten zor olan denetim sürecinin tamamen ortadan kaldırıldığı bir zamandayız.”

Suna, verginin akıbetinin belirsizliği konusunda şunları söylüyor: “Siyasetçilerin beyanatlarına bakıyoruz, ‘Bu paranın nereye gittiği önemli değildir, maliye bir bütündür, gerekli harcamayı yapıyoruz’ gibi açıklamalar yapılıyor. Ama başka bir şey için değil, sadece deprem için alındı bu vergiler. Ancak sorulduğu zaman herkes bozuluyor. Vergi denetlenemiyor, biz de sadece haberleri okuyarak, açıklamaları dinleyerek takip etmeye çalışıyoruz…”

Peki bu verginin İstanbul’da meydana gelecek olası bir depremde anlamlı bir etkisi olacak mı? Suna’ya göre, pek böyle denemez: “1999 depreminin ardından yapılan çalışmalarda ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin hazırladığı planda İstanbul’un 15 sene içinde 15 milyar lirayla deprem güvenlikli hale getirilebileceği söyleniyordu. O günkü paranın değeriyle bugünkü para bir değil, ama demek ki böyle bir öngörü vardı, ancak hiçbir gelişme olmadı. Hatta ne kadara yapılacağı bile belirlenmişti. Ancak yirmi sene içinde yapı stoku arttı, paranın değeri düştü. Sonuç olarak İstanbul’un deprem güvenlikli bir kent olması için hiçbir şey yapılamadı…”

Kırk yıllık bir rejim ve denetimsizlik

Siyaset bilimci Dr. Ali Rıza Güngen ise, merkezi bütçede bütçenin birliği uygulamasının anlaşılır olduğunu, ancak sorunun bütçenin tamamının denetlenemez hale gelmesinden kaynaklandığını düşünüyor: “Bütçenin denetimi bağlamında esas organ parlamento ve kurumları denetleyen Sayıştay. Bunların dışında, çeşitli sivil toplum kuruluşları ve emek, meslek örgütleri de denetim organlarından sayılır. Esasen ilk ikisinin anayasal çerçevede denetim görevi var, sivil toplum kuruluşları ve emek, meslek örgütlerini ise dışarıdan, demokratik çerçevede denetim yapan kurumlar olarak düşünebiliriz. Ancak Türkiye’de bunların hiçbiri görevini yerine getiremiyor. Biz şu an deprem vergilerinden kat kat fazla olan vergilerden söz edemiyor ve bunlara itiraz edemiyoruz. Kamu-özel işbirliklerinin yükümlülüklerine karşı etkili bir şey söyleyemiyoruz. Takip edilemezlik var, evet, ama bu takip edilemezliğin arkasında hem anayasal olarak hem de demokratik anlamda denetim görevinin yapılamaması yatıyor. Mesele sadece deprem vergisi, yani özel iletişim vergisi değil, toptan vergi gelirlerinin denetlenememesi.”

Hakkında soruşturma açılan Berna Laçin sadece şunları yazmıştı: “Biz her şeyimizi verelim o ayrı, ama neden hala deprem anı ilk akla gelen para toplamak ? Onca toplanan deprem vergisine noldu?”

Güngen, 2007’de başlayan rejim değişikliğinin 2018’de tamamlandığını, ancak rejimin otoriter karakterinin 2018’in ürünü olmadığını düşünüyor: “1980’de başlayan, 1990’larda harcı iyice karılan, 2000’lerde çatısı çakılmış olan, yeni rejim bağlamında da kaçak kat çıkılmış bir otoriterlikten söz ediyoruz. Kırk yıllık bir devlet biçiminden bahsediyoruz. Varlığını sürdürdüğü ölçüde denetlenemezlik gibi bir durum söz konusu oluyor. Otoriterliğin aşırı biçimine varan bir dönüşüm olarak okuyabiliriz. Dolayısıyla sorun daha büyük. Yürütme dediğimiz şey de aklımıza tek bir figür ve onun kararlarını getiriyor. Zaten zor olan denetim sürecinin tamamen ortadan kaldırıldığı bir zamandayız.”

Neden hep para toplamak?

Biraz da Elazığ depreminin ardından yaşananlara bakalım.

Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) deprem sonrası yaptığı açıklamada Elazığ ve Malatya için yapılan yardım kampanyalarında banka hesaplarına yapılan bağışlarla 44 milyon 257 bin 597 TL, SMS yoluyla 27 milyon 652 bin 360 TL bağış toplandığını açıkladı. Kızılay başkanı Kerem Kınık, Elazığ depremi sonrası sosyal medya üzerinden Kızılay’a bağış yapılmasını istemiş, Kızılay tüm yurttaşlara mesaj göndererek 10 TL’lik bağış talebinde bulunmuştu. Kınık, tepkiler üzerine attığı tweet’i silmişti.

Tartışmanın ardından sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek 50 kişi hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca soruşturma başlatıldı. Soruşturma “halk arasında endişe, korku ve panik yaratmak”, “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, devletin kurum ve organlarını aşağılama” suçlarından dolayı açıldı. Soruşturmaya konu olan isimler arasında oyuncu Şevket Çoruh ve Berna Laçin de yer aldı. Laçin, attığı tweet’te deprem vergilerinin akıbetini sorgulamış ve sadece şu kadarını yazmıştı: “Biz her şeyimizi verelim o ayrı, ama neden hala deprem anı ilk akla gelen para toplamak ? Onca toplanan deprem vergisine noldu?”

Son olarak konu Meclis’e taşında. TBMM Genel Kurulu’nda CHP ve HDP deprem konusunda araştırma komisyonu kurulmasını önerdi, ancak öneri AKP ve MHP’li milletvekillerinin ret oyu vermesi nedeniyle kabul edilmedi.

^