YUNANİSTAN'DA ÖĞRENCİ EYLEMLERİ

Söyleşi: Kavel Alpaslan
6 Şubat 2021
SATIRBAŞLARI

Yunanistan’da da öğrenciler ayakta, üniversiteleri kışlaya çevirme girişimi orada da protesto ediliyor. “Üniversite polisi” ve eğitim hakkı kısıtlaması getiren tasarıya karşı bir aydır eylem yapan öğrenciler Boğaziçi’yle, Boğaziçi öğrencileri onlarla dayanışma içinde. Geçtiğimiz hafta düzenledikleri basın toplantısıyla birbirlerinin mücadelelerini selamladılar, desteklediler. Atina Kapodistrian Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisi, Genç Komünist Kurtuluş (vKA) üyesi Dimitra Papanikolaou’ya bağlanıyor, öğrencileri sokağa döken yasa tasarısını ve Ege’nin öbür yakasındaki mücadelenin ana hatlarını dinliyoruz.  


Yunanistan yaygın ve etkili öğrenci eylemleriyle çalkalanıyor. Bu yakadan baktığımızda eylemler ana hatlarıyla üniversite polisi kurmayı ve düşük gelirli öğrencilerin eğitim hakkının önüne yeni engeller koymayı hedefleyen yasa tasarısına karşı çıkış olarak görülüyor. Yunanistan’daki öğrenciler için bu gündem ne ifade ediyor?

Dimitra Papanikolaou: Hükümet Covid-19’da yeni bir dalganın tam ortasında, üstelik katı karantina kuralları uygulanırken yüksek öğrenimle ilgili bir yasa tasarısı hazırlıyor. Tasarı üç ana bölümden oluşuyor. İlki güvenlik meselesi. Üniversite kampüslerine özgü bir polis gücü oluşturmak planlanıyor. “Üniversite polisi” kampüslerde sürekli hazır bulunacak, cop ve kelepçe taşıyacak, öğrencileri sorgulamanın yanı sıra tutuklama yetkisine de sahip olacak. 1967-74 diktatörlüğünden bu yana canlı olan öğrenci hareketi nedeniyle polis güçlerinin kampüslere –ağır suçlar hariç– girmesini engelleyen yasaların yapıldığını hatırlatmalıyım. Bir buçuk yıl önce, hükümet bu uygulamayı kaldıran bir yasa tasarısını gündeme getirdi. Hükümet “üniversite polisi”yle öğrenci düşmanı yasalara tepki gösteren, işçilerin mücadelelerini destekleyen ve çeşitli toplumsal hareketlerde önemli rol oynayan aktif öğrenci hareketini baskı altına almaya çalışıyor. Öğrenci dernekleri ve kurullarında örgütlenen gençler para cezalarıyla, okuldan atılmayla ve hatta hapis cezasıyla karşı karşıya kalacaklar. Üniversite güvenlik yasası yüz tanıma sistemi, kampüs etrafına çitler ve daimi öğrenci gözetlemeyle akademiyi Orwellvari kurumlara dönüştürecek.
Tasarının diğer kısımları, öğrenim süresindeki üst sınırı aşan öğrencilerin örgün öğretimden uzaklaştırılmasını ve yüksek öğretime kabulde yapılacak bazı değişiklikleri içeriyor. Bu önlemlerin ikisi de çalışarak okumak zorunda olan yoksul öğrencilerin hayatlarını daha da zorlaştıracak. Yasa tasarısının geçmesi durumunda, üniversitelerin harçlarını karşılayamayan öğrencilerin önemli bir kısmının üniversite okuma hakkı kâğıt üstünde kalacak. Son yıllarda, sağcı veya sosyal demokrat, tüm hükümetler özel eğitimi teşvik eden, AB ve OECD kaynaklı yönergelerle hareket eden, iş dünyasının kurallarını kamu üniversitelerine adapte eden politikaları benimsedi. Bu da kamu üniversitelerinin kaynaklarının tırpanlanmasına ve bir kısmının kapanmasına sebep oluyor, dolayısıyla üniversite dışında kalan öğrencilerin sayısı artıyor. 

Akademisyenler, üniversite çalışanları ve işçi sendikalarıyla birlikte, öğrenciler “üniversite polisi” ve yoksul öğrencilere yeni kısıtlamalar getirmeyi hedefleyen tasarıya karşı çıkıyor. Üniversite polisi için 30 milyon avro harcayacaklar! Bir aydır, her hafta Atina’nın merkezinde ve diğer şehirlerde gösteriler düzenliyoruz.

Akademisyenler, üniversite çalışanları ve işçi sendikalarıyla birlikte öğrenciler “üniversite polisi” ve yoksul öğrencilerin eğitim hakkına yeni kısıtlamalar getirmeyi hedefleyen bu tasarıya karşı çıkıyor. Okulların güvenli bir şekilde yeniden açılması için hiçbir şey yapmayan ve neredeyse bir yıldır bizi kalitesiz çevrimiçi derslere mahkûm eden hükümetin bu tasarıyı geçirmeye çalışması daha da sinir bozucu. Eğitim yerine üniversite polisi için 30 milyon avro harcayacaklar!

Yunanistan’daki gençlik örgütleri yasa tasarısına karşı nasıl bir yol izliyor, hükümet ve medya öğrenci eylemlerine nasıl tepki veriyor?

Salgın nedeniyle okullarımızın fiilen kapatılmış olmasına karşın, öğrenci birliklerinin genel kurullarını düzenlemeye çalışıyoruz. Böylece yasa tasarısına karşı örgütlenip üniversitelerin güvenli bir şekilde yeniden açılmasını talep ediyoruz. Neredeyse bir aydır, her hafta Atina’nın merkezinde ve Yunanistan’ın diğer şehirlerinde gösteriler düzenliyoruz; ki bunlar, karantina kuralları bahane edilerek eylemlerin yasaklanmasına ve polisin şiddetle bastırmasına rağmen gerçekleşiyor. 17 Kasım 1973’teki Politeknik ayaklanmasının ve 6 Aralık’ta polis tarafından katledilen öğrenci Alexis Grigoropoulos’un anısına yapılan gösteriler sırasında, birçoğu sol ve komünist örgütlere üye insanlara pek çok gözaltı yapıldı, ağır para cezaları verildi. O zamandan beri, para cezalarının geri çekilmesi, yargılamaların durdurulması ve suçlamaların geri çekilmesi temelinde başarılı bir kampanya düzenledik.

Selanik’te meşaleli protesto: Öğrenci eylemleri bütün ülkeyi sardı

Her hafta daha çok öğrenci ve işçi gösterilere katılıyor. Bu da hükümetin polis şiddetini doğrudan üzerimize boca etmesini imkânsız hâle getiriyor. Bunun yerine, sokaklarda binlerce kişi olmasına rağmen “küçük bir azınlıktan ibaret” olduğumuzu ve “halkın büyük çoğunluğunun kendi politikalarını desteklediğini” söylüyorlar. Şahsen eğitim bakanının yaptıklarını onaylayan kimseyi tanımıyorum. Siyasetle alâkasız insanlar bile neredeyse bir yıldır halk sağlığı ve hastaneler için hiçbir şey yapmayan, bunun yerine böyle yasalar çıkaran hükümete tepki duyuyor.
Anaakım medyanın büyük çoğunluğu dolaylı olarak hükümetin kontrolü altında. Yeni Demokrasi Partisi (ND) üyesi olan öğrencileri bu yasa tasarısından yana olan “bağımsız” öğrenciler olarak önümüze koyuyorlar. Gösterilerimizle halk sağlığını tehlikeye attığımızı iddia ediyorlar, bizi sorumsuzlukla itham ediyorlar. Hatta bizi “teröristler” olarak gösteriyorlar.

Türkiye’de de Boğaziçi Üniversitesi’ne yapılan kayyum-rektör ataması ve bunu protesto eden öğrencilere yönelik polis şiddetiyle hararetlenen eylemler yükselerek sürüyor. Ege’nin öbür yakasıyla benzer sorunları paylaşmak hem sizin için hem de Yunanistan’daki diğer öğrenciler için ne ifade ediyor?

Türkiye’deki ve Yunanistan’daki öğrencilerin aynı zaman diliminde benzer nedenlerle mücadele ediyor olmaları tesadüf değil. Küresel ölçekte, kapitalist devletler “güvenlik”, “anti-terörizm” ve “acil durum” adına, demokratik hakları kısıtlayan yasalar ve otoriter uygulamalarla hakimiyetlerini sürdürmek istiyor.  Kapitalizm henüz büyük yapısal mali krizin üstesinden gelemediği için, insanlar yoksulluk içinde yaşamaya mahkûm edildiği için ve gençlerin gelecekleri olmadığı için, onlar da muhtemel bir yeni başkaldırı dalgasına hazırlanıyor.

İki ülkede öğrencilerin benzer nedenlerle mücadele ediyor olması tesadüf değil. Kapitalist devletler demokratik hakları kısıtlayan yasalar ve otoriter uygulamalarla hakimiyetlerini sürdürmek istiyor. Kapitalizm mali krizin üstesinden gelemediği, insanlar yoksulluğa mahkûm edildiği, gençlerin gelecekleri olmadığı için, onlar da muhtemel bir yeni başkaldırı dalgasına hazırlanıyor.

Bizim kuşağımız bir öncekinden daha kötü koşullarda yaşayacak ilk kuşak olacağını bilerek büyüdü. Bu zulüm saltanatını devirmek için savaşmamız gerektiğini biliyoruz. Ege’nin iki yakasındaki mücadelelerimiz ortak. Biz üniversitede polis dayatmasına karşı gösteriler düzenleyen ve herkesin parasız, kamusal eğitim hakkı için mücadele eden Yunan öğrenciler Türkiye’de benzer sebeplerle mücadele eden, devlet tarafından gözaltına alınan, tutuklanan, yargılanan, hapsedilen kardeşlerimizin yanındayız, onlarla dayanışma içindeyiz. Gösterilerimizde bu dayanışmayı ifade etmek için açtığımız pankartlarımız, dövizlerimiz var. Ayrıca, Türkiyeli öğrencilerin bizimle dayanışma içinde olduklarını ifade eden açıklamalarından derinden etkilendik. Hükümetlerin milliyetçi nefreti aramıza yayma niyetine rağmen, aşırı sağa, yükselişteki faşistlere rağmen, iki ülke halkının aynı mücadeleleri paylaştığının ve ortak düşmana sahip olduğunun derinden bilincindeyiz: Bu düşman bizi ezen sistemin ta kendisi. Mücadelelerimizde ortak bir umut yaşıyor: İnsanın insanı sömürmediği, adaletin ve eşitliğin hâkim olduğu bir toplum, bir dünya. Bu sadece bir umut ya da hayal değil, mücadelemiz bunu mümkün ve gerekli kılıyor.


Türkiye ve Yunanistan hükümetlerinin Doğu Akdeniz ve Ege krizi üzerinden güttükleri çatışmacı dış politika Yunanistan’ın iç politikasını nasıl etkiliyor?

Yunanistan ve Türkiye burjuvazisi Ege’de petrol ve doğalgaz sömürüsü konusunda anlaşmazlık yaşıyor, hangi ülkenin kapitalistleri Münhasır Ekonomik Bölge’den (MEB) daha fazla kâr elde edecek diye. Bu çatışmanın halkların çıkarlarıyla hiçbir ilgisi yok, bizim payımıza gözyaşı ve kan düşecektir. Yunanistan ve Türkiye halkları ve gençleri birlik olmalı ve askeri hazırlıklara karşı mücadele etmeli. Kapitalistlerin kârı için ne ölürüz ne de öldürürüz.
Maalesef toplumumuzda milliyetçilik kök salmış vaziyette. Yıllar süren devlet propagandası ve tarihin çarpıtılması komşularımıza karşı nefretin yayılmasına neden oldu. Türkiye’deki öğrencilerin mücadelesi müşterek çıkarlarımızın harika bir örneği ve Yunanistan gençlerinin ne kadar çok ortak yönümüz olduğunu fark etmesini sağlıyor.

Türkiye’de benzer sebeplerle mücadele eden, gözaltına alınan, tutuklanan, yargılanan, hapsedilen kardeşlerimizin yanındayız, onlarla dayanışma içindeyiz. Gösterilerimizde bu dayanışmayı ifade ediyoruz. Mücadelelerimizde ortak bir umut var

Burada, Yunanistan’da Radikal Sol Koalisyon (Syriza) da dahil olmak üzere parlamentodaki hemen hemen her partinin onayıyla savaş uçakları ve askeri silahlanmaya milyarlarca avro harcanırken “finansal kriz nedeniyle ücretsiz eğitim ve halk sağlığı için para olmadığı” öne sürülüyor. Hem üniversiteli hem liseli öğrencilerin eylemlerinde “RAFALE” [1] ve “ordu yerine eğitime bütçe ayırın” gibi sloganları duymak savaş ve milliyetçilik karşıtı hareketimiz için çok önemli.
Her iki hükümet de eğitim politikalarına karşı yükselen seslere, demokratik haklar için mücadele eden gençlere terörist muamelesi yapıyor. Her iki hükümet de ülkelerimizin insanlarını birbirine düşürmeye çalışıyor. Her iki hükümet de korkuyor, çünkü kendi güçlerine karşı en büyük tehdidin ortak mücadelemiz olduğunu biliyor. Nâzım Hikmet’ten alıntı yapmak gerekirse: “İki Türkiye ve iki Yunanistan var. Gerçek ve sahte olanlar. Bağımsız ve köle olanlar.” Günümüzde Miçotakis ve Erdoğan’ın Yunanistan’ı ve Türkiye’si Ege’deki kapitalist petrol ve gaz rekabeti ve milliyetçi nefrettir. Diğeri ise gençlik hareketinin Yunanistan’ı ve Türkiye’si, tutuklanırken bile gülümseyen öğrencilerin Yunanistan’ı ve Türkiye’si. Barış ve eşitlik dünyası için her zaman savaşacak olan hepimizin Yunanistan’ı ve Türkiye’si.

[1]   Yunanistan’ın kısa bir süre önce Fransa’dan aldığı 18 savaş uçağının modeli
^