Deri işçisi. Afrika kökenli. Devrimci, komünist. Yerel seçimlerde İzmir Büyükşehir Belediyesi başkanlığı için bağımsız aday. Yalçın Yanık’ı dinliyoruz.
İzmir belediye başkanlığı için bağımsız aday oldunuz, neden bağımsız aday oldunuz?
Yalçın Yanık: Artık her sandığa gidişimiz, ister yerel seçim olsun, ister referandum olsun, genel seçim havasında geçiyor. İnsanlar Erdoğan’a karşı veya yandaş oldukları için oy veriyor. Ve bu seçimde iki sağ blok, Cumhur ve Millet ittifakları var, bunlar işçilerin, emekçilerin, Kürtlerin yanında duran, kayyumlara karşı durabilecek yapılar değil. Ne yazık ki, sol partiler de bu iki ittifaka karşı Kürtlerin, emekçilerin, kadınların yanında duran, mevcut baskılara karşı bir halk seferberliğini örgütleyecek şekilde hareket etmedi. Keşke etselerdi. Bu nedenle mecburiyetten, başka kimse bu görevi İzmir’de üstlenmeye soyunmadığı için aday oldum. Aday olmadan önce ben ve saflarında mücadele ettiğim hareket, soldaki parti ve akımlarla görüştük, durumu anlattık, onları saraya karşı duracak, Kürtlerin yanında duracak, emekçilerle birlikte hareket edecek bir aday çıkarmaya davet ettik. Bu durumda onlarla çalışacağımızı beyan ettik. Bu çağrıya karşılık bulamadık. Herkes topu birbirine attı. Süre daralıyordu, ben de bu kararı vermek zorunda kaldım. Hâlâ da saraya karşı duracak, Kürdün sesi olacak, emekçilerin sendikal özgürlüklerini savunacak bir aday ortaya çıkarsa seve seve adaylıktan feragat etmeye hazırım.
HDP İzmir’de ve diğer metropollerde Cumhur İttifakı’nı geriletecek demokratik güçleri destekleme çağrısında bulunuyor. Aday olma kararınız HDP çevrelerinde nasıl karşılandı?
Doğrusu, bu belirsiz bir söylem. Bunu CHP’ye destek olarak yorumlayanlar çok. Sahiden böyle bir mesaj verilmek isteniyorsa, çok talihsiz olur. Zira Meral Akşener’li, Mansur Yavaş’lı Millet İttifakı demokratik değil. Ayrıca herkese evde oturmayı tembih eden bu ittifakın Cumhur İttifakı’nı geriletmesi de mümkün değil. Onlar olsa olsa Erdoğan’ın yedek lastiği olur. HDP’nin ülke genelinde yüzde 11’den fazla oyu var. Hatta CHP’nin içindeki Alevi, Kürt ve emekçi oyları aslında HDP’nin oyları. Gerçek anamuhalefet partisi HDP aslında. Bu konumuna rağmen büyük metropollerde aday çıkarmıyorsa, bu onların açmazını gösteriyor. Sana destek veregelmiş işçilere, emekçilere, Kürtlere, devrimcilere açıkça bir seçenek göstermek gerekir.
Seçim kampanyanızda konuştuğunuz HDP’liler adaylığınıza ve söylemlerinize nasıl yaklaşıyor?
Seçim afişlerimizde ve bildirgemizde “işçinin, emekçinin, Kürdün sesini yükselteceğiz”, “halk seferberliği gerekli” diyoruz. İnsanlar bunları görüp duydukça çok olumlu yaklaşıyor. HDP’ye destek veregelmiş insanlar yakın geçmişte CHP’nin dokunulmazlıklar, kirli savaş, kayyumlar, kendi işletmelerindeki emekçilere yaklaşımları gibi konularda ne yaptığını biliyor. Birçok insan aday olduğumu öğrendikten sonra sandığa gitmemek yerine bana oy vereceğini belirtti. Aday olmama karşı çıkan HDP’liler de var. “Bağımsız adaylığın AKP’ye yarar” diyorlar. Onlara CHP’nin AKP’ye nasıl payanda olduğunu anlatıyorum –bıkmadan, sıkılmadan. Fakat genel olarak HDP’ye oy veregelmiş halkın, devrimcilerin yaklaşımı olumlu. Ben HDP’li değilim, ayrı bir politik kimliğim var. HDP’den aday olurken de HDP’li olduğum için değil, HDP’nin varlığı 12 Eylül rejimine karşı oluşturulacak sol muhalefette anlamlı olduğu için oldum. Eğer bu seçimlerde HDP İzmir’den kayyum tehditlerine karşı şeferberlik ilan eden bir aday çıkarsaydı, aday olmazdım. İlerideki genel veya yerel seçimlerde bağımsız bir duruş sergilerse, AKP’nin yedek lastiği olan CHP ile birlikte hareket etmezse, HDP’yi gene desteklerim. Ama mevcut durumda, bu seçimde HDP böyle bir duruş benimsemedi ne yazık ki.
Aday olmama karşı çıkan HDP’liler de var. “Bağımsız adaylığın AKP’ye yarar” diyorlar. Onlara CHP’nin AKP’ye nasıl payanda olduğunu anlatıyorum –bıkmadan, sıkılmadan.
24 Haziran seçimlerinde HDP’den milletvekili adayı olmanız nasıl oldu?
Teklif HDP’den geldi. Ben de HDP’li olmasam da, HDP’nin Meclis’e girmesinin içinde bulunduğumuz siyasi tabloda yaşamsal önem taşıdığını düşündüğüm için bir işçi olarak, bir devrimci olarak, emekçilerin, Kürtlerin, yoksulların haklarını savunmak adına adaylığı kabul ettim. Seçilmek gibi bir kaygım yoktu. HDP’nin oylarını artırıp barajı aşmasına mütevazı bir katkı sundumsa ne mutlu bana.
Bir devrimci ve bir işçi olarak geçmişte neler yaptığınızı biraz açabilir misiniz?
Deri işçisiyim. Afrika kökenliyim. Devrimciyim, komünistim. Aşağı yukarı elli senedir bilfiil çalışıyorum. Öğrenciyken çalıştım, köyde çalıştım, Aydın’da çalıştım. 1976’da İzmir’e geldim, o zamandan beri deri işçiliği yapıyorum. İki sene önce emekli oldum, ama hâlâ çalışıyorum. 12 Eylül’den önce TİP üyesiydim. 12 Eylül’den sonra da devrimci faaliyetlerden geri durmadım.
Afrikalı kimliğiniz ile sınıfsal konumunuz ne ölçüde örtüşüyor?
Devrimci bir mücadele içinde olmama, işçi sınıfı içinde bir nefer olmama engel teşkil etmiyor etnik kimliğim. Hatta kimliğim sayesinde Türkiye’deki çeşitli ezilen kesimleri de gündeme getirmem daha kolay oluyor; Türkiye’de Afrikalıların, Ezidilerin, Ermenilerin varolduğunu daha kolay dile getirebiliyoruz. Yüzyıllardır Afrikalılar olarak buradayız. Bunun için de ayrı bir farkındalık yaratmaya çaba harcıyoruz. Geçmişte yapılan, bugün yapılan ayrımcılıkların belgelenmesi ve giderilmesi için çaba harcıyoruz. Afrikalılar da Türkiye’de en çok ezilen ve ayrımcılığa uğrayan unsurlar arasında. Fakat etnik kimliğim sınıf kimliğimin önüne geçemez, aslolan proleter devrimci kimliğimdir. Çünkü burjuvazi sömürürken ırk, din, cinsiyet demeden sömürebildiğini sömürüyor.
Nasıl bir kampanya yapıyorsunuz, kimlere hitap ediyorsunuz?
Öncelikle örgütlü ve devrimci insanlara, Kürtlere, emekçilere hitap ediyoruz. Onlara “saraya, hak ihlâllerine, kayyumlara karşı beraber örgütlenip müdahale edelim” diyorum. Semt pazarlarında ve varoşlarda dolaşıyoruz. İzmir’deki seçim kampanyasında Leyla Güven’den, kayyumlardan, dokunulmazlıklardan, mültecilerden, Kürtlerden, işçilerden bahseden tek aday ne yazık ki benim.
Kampanyanızda Kürtleri öne çıkarmanızın gerekçesi nedir?
Batıda, metropollerde işçi sınıfının en ezilen ve en proleter kesimini Kürtler oluşturuyor. Aynı zamanda Kürtler batıda en fazla siyasileşmiş işçi kitlesi. Hâlen 12 Eylül rejimini yaşıyoruz. AKP de 12 Eylül rejiminin ürünüdür. 12 Eylül rejimi nasıl doğmuştur? Bu ülkede halkın iradesini yok etmek amacıyla doğmuştur. Ama Kürtler ve devrimciler bunu kabul etmediği için de muvaffak olamamıştır. En kalabalık işçi mitingleri sanılanın aksine 1 Mayıs’lar değil, Newrozlardır. Bu nedenle toplumun bu en alt kesimlerindeki emekçilerden ve ezilenlerden, yani Kürtlerden ve mültecilerden bahsetmem doğal ve gereklidir.
İzmir’deki mültecilerle, deri ve kundura ve tekstil işçileriyle birlikte örgütlediğimiz girişimler birçok belediyenin yaptıklarından fazladır. Seçilirsek yapacağımız şey, mahallelerde sembolik değil, gerçek halk meclisleri oluşturup halkın yerellerde yapılacaklara kendisinin karar vermesini sağlamak olacaktır.
İzmir’de mültecilere, özellikle de Suriyeli mültecilere destek veren oluşumlar içinde yer alıyorsunuz. Bu bakımdan İzmir’de durum nedir?
İzmir’de 150 bine yakın Suriyeli var. Bu insanlar en çok Basmane bölgesinde toplanıyor, çünkü en uygun barınma olanakları bu semtte. Biz de Basmane’de örgütlüyüz, Deri Tekstil Kundura İşçileri Derneği de, benim atölyem de bu semtte. Dolayısıyla, mültecilerle iç içeyiz, iletişim halindeyiz. İçsavaştan ötürü ayrımcılığa uğramasınlar, zorluk yaşamasınlar diye birçok insan bir araya geldik, neyimiz var, neyimiz yok paylaşmaya başladık. Dayanışma örgütleri kurduk, mülteci dayanışma dernekleri kurduk. Yeryüzü toprakları bütün insanların. Nasıl burjuvazinin vatanı yoksa, sermayesiyle istediği yerde iş kurup istediği gibi gezebiliyorsa, savaştan dolayı yurdunu terk etmek zorunda kalan insanların da en temel haklara sahip olması gerekli. Bu konuda da en başta ayrımcılığa uğrayan işçilerin, emekçilerin, bizlerin adım atması gerekli. Bu çabalarda benim de tuzum olabiliyorsa bu güzel bir şey. Bu sorunları devletle, Birleşmiş Milletler’le çözmek pek mümkün değil çünkü.
Seçilirseniz nasıl bir program uygulayacaksınız?
Klasik belediye başkan adayları gibi “yol yapacağız, marketleri ucuzlatacağız, park- bahçe yapacağız” demiyorum. Temel mesele iktidar meselesidir ve bu da ancak Erdoğan’ın iktidardan gitmesi ile çözüm sağlanabilecek bir konudur. Bununla birlikte diyorum ki, yeni bir anayasa için de halk seferberliği olması gerekir. Bunlar için de Erdoğan iktidarının son bulması gerekiyor. Belediyelerin yönetimi konusunda fikrim olmadığı için değil, “şu projeyi uygulayacağım” demeyi siyasi bir tavır olarak anlamlı bulmuyorum. İzmir’deki mültecilerle, deri ve kundura ve tekstil işçileriyle birlikte örgütlediğimiz girişimler birçok belediyenin yaptıklarından fazladır. Ama bu, halkı kandırmak olur. Bugün zayıflayan, zayıfladıkça saldıran bir Erdoğan ile karşı karşıyayız. Kampanyamızı bunun üzerine kuruyoruz. Elbette seçilirsek yapacağımız şey mahallelerde sembolik değil, gerçek halk meclisleri oluşturup halkın yerellerde yapılacaklara kendisinin karar vermesini sağlamak olacaktır. Ama, belirttiğim gibi, Türkiye’de artık her şey gibi yerel seçimler de bir iktidar sorunudur.
Seçilirseniz İzmir belediyelerinde mağdur edilen, greve çıkacak ve çıkmış işçilere ilişkin nasıl bir tutum alacaksınız?
Her şey Ankara’dan çözümlenir derken biraz da bunu kastediyordum aslında. Şu anda mesela mevcut yasaları İzban direnişini engellemek için kullanıyorlar. Varolan yasalar işçinin, emekçinin işyerindeki haklarını gasp etme üzerine kurulu. Biz de diyoruz ki, hak verilmez, hak alınır. Mücadele eden işçilerimizin haklarını ancak o hakları anayasal güvence altına alabilirsek koruyabiliriz. Bu olmadan sen ne kadar işçilerin istemlerini kabul edersen et, taşeron mekanizmasını kullanırlar, kayyum mekanizmasını kullanırlar, gene haklarını gasp ederler. Bunu gördük ve görüyoruz. O nedenle “şunu vaat ediyorum” demek çok anlamlı olmayacak. Ancak işçiler bir araya gelip haklarını ararsa, birlikte örgütlü olarak güçlerini seferber ederse bir şeyler ortaya çıkabilir. Bu durum işsizler ve diğer ezilen kesimler için de geçerli. Böyle bir durumda zaten giderek ne belediye başkanına ne de Ankara’ya ihtiyaç kalacaktır.
CHP’ye sadece kirli geçmişi nedeniyle değil, temsil ettiği kirli gelecek nedeniyle de oy vermemek gerekir. CHP bugün saraya karşı halkın öfkesini yatıştırma, sandığa hapsetme projesidir. CHP’ye atılacak her oy kitleleri sokaktan uzak tutan tuğlaların güçlendirilmesi anlamına gelir.
Birçok metropolde yaptığının aksine CHP İzmir’de solcu olduğu izlenimi veren bir aday çıkardı. Tunç Soyer’e neden karşısınız?
Cumhur İttifakı’na neden karşıysam aynı nedenle karşıyım. Yoksa Tunç Soyer’le bir alıp veremediğim yok. Tunç Soyer kadınların, işçilerin, Kürtlerin haklarını savunmak için düzen partilerinden bağımsız bir sol duruş sergileyerek aday olsa destek de verirdim. Ama CHP’yi desteklediğinizde Türkiye’deki kirli bir geçmişi de desteklemiş olursunuz. Sivas katliamı, 19 Aralık katliamı, 1990’lardaki kirli savaş sırasında CHP’nin payanda olduğu hükümetlerin uygulamaları, milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması; bunları desteklemiş olursunuz. Eğer Tunç Soyer solcu, devrimci bir adaysa bunu gösterebilmesi gerekli. CHP’nin ilkelerinin dışına çıkabilecek mi? Kürtlerin ve işçilerin haklarını savunmaya, kayyumlara, saraya karşı durmaya kalkarsa CHP’yi inkâr etmesi gerekecek, bunu yapabilir mi? Yapamaz, zaten CHP de bunu yapmayacak, yapamayacak adaylar çıkarıyor. Özü itibarıyla, CHP adaylarının birbirlerinden farkı yok, biri daha “mış gibi” yapıyor, o kadar. Dünyanın en keskin devrimcisini getir CHP’den aday yap, CHP’nin amaç ve ilkelerine, CHP’nin tüzük ve programına göre hareket ettiği sürece, ulusalcı ve kapitalist ilkelerden ve ezenden yana olmak zorunda. Bunu da teşhir etmek görevimiz. Başka bir örnek vereyim, Alper Taş benim geçmişten beri takip ettiğim, sevdiğim bir devrimcidir. Ama Beyoğlu’nda yaşasaydım aynı nedenlerle Alper Taş’a da oy vermezdim, çünkü ona verdiğim oy CHP’ye verdiğim oy anlamına gelirdi. CHP’ye sadece kirli geçmişi nedeniyle değil, aynı zamanda temsil ettiği kirli gelecek nedeniyle de oy vermemek gerekir. CHP bugün saraya karşı halkın öfkesini yatıştırma, sandığa hapsetme projesidir. Bu nedenle CHP’ye atılacak her oy kitleleri sokaktan uzak tutan tuğlaların güçlendirilmesi anlamına gelir.
Milletvekili adayı olmuştunuz, şimdi yerel seçimlerde adaysınız. Bu adaylıklar mevcut sistemden bir beklentiniz olduğunu gösteriyor diyebilir miyiz?
Seçimler siyaset yapma olanağı sağlıyor. Eğer bu seçim sürecinde yürüteceğimiz faaliyet insanların biraz daha politikleşmesini sağlayacaksa bu iyi bir şey.
Sözün başında, “saflarında mücadele ettiğim hareket” demiştiniz. Nedir o hareket?
Saflarında mücadele ettiğim hareket derken komünistlerin parti birliğini sağlama mücadelesini, Fransız Devrimi’nde Babeuf’ün Eşitler Komplosu ile başlayan hareketin doruk noktasını ve Komünist Enternasyonal’in ilk dört kongresini rehber edinenleri kastediyorum. Bu mücadele doğrultusunda kullandığımız kimlik Köz. O yüzden, saflarında mücadele ettiğim hareket derken politik kimlik olarak Köz’ü kullanan komünistleri kastediyorum.
O halde Köz’ün adayısınız?
Hayır, Köz’ün adayı değilim. Köz’ün desteklediği bağımsız bir adayım.
Aradaki fark ne?
Şöyle anlatmaya çalışayım: Ben Köz saflarında mücadele ediyorum, aday olma sürecinde aldığım kararlar da elbette Köz’den bağımsız olamaz. Ama bu seçimlere Köz’ü tanıtmak amacıyla girmedim. Öyle olsa bambaşka noktalara vurgu yapmam gerekirdi. Mesela iktidar sorunu, parti sorunu hakkında konuşmam gerekirdi. Bunları zaten seçimleri beklemeden anlatıyorum, anlatıyoruz. Biz bu seçimde solda devrimci bir kaygıya sahip tüm kesimleri harekete geçirebilecek bir seçim çalışması nasıl yapılabilir, onu göstermek istiyoruz. Dolayısıyla, sola önerdiğimiz ortak platformun çerçevesinde konuşuyorum. Demin de belirttiğim gibi, başka birisi bu ilkeleri savunup aday olursa çekilmeye hazırım. O yüzden beni Köz’ün adayı olarak sunmak doğru olmaz. Sola önerdiğimiz bağımsız aday çalışmasını o çerçeveye uygun yürütmeye çalışan bağımsız bir adayım.