Kirill Serebrennikov’un politika ile iç içe yürüyen sinema ve tiyatro yolculuğu, Rusya’nın gittikçe daha baskıcı bir hale bürünen rejimine de ışık tutuyor. 1990’ların sonunda, Moskova’nın modern sanat camiasına oyun ve film yönetmenliği ile giren Serebrennikov hızla yükselmekle kalmayıp 2012’de Gogol Merkezi’nin sanat yönetmenliğine seçildi. Yıllarca aynı oyunları oynatan, demode sayılan bir repertuarla çalışan tiyatro merkezinin başına geldiğinde, sahneye taşıdığı cesur performanslarla adını duyurdu. Örneğin, Kuğu Gölü’nü çoğu erkek dansçılardan oluşan bir grupla sahneledi, Heiner Müller’in yazılarından oluşturduğu bir yapımı yirmi çırılçıplak oyuncuyla oynattı.
“Sanat soru sorar, din cevap dayatır”
Gogol Merkezi’ni yerleşik düzeninden çıkarıp dünyanın en seçkin modern sanat kuruluşlarından biri haline getiren Serebrennikov, sinema dünyasında da dördüncü uzun metrajıyla, Marius von Mayenburg’un Märtyrer adlı oyunundan uyarladığı, dindar bir liselinin İncil propagandalarıyla okulunda estirdiği terörü konu alan Öğrenci (2016) filmiyle dikkatleri üzerine çekti. 2016’da, Cannes’da “Özel Bir Bakış” kategorisinde yarışan Öğrenci François Chalais ödülünü kazandı.
“İktidarların dayatmalarıyla çelişen, çatışan hayatlar süren insanlar hakkında filmler çekmeye çalışıyorum. Sisteme isyan edenler hakkında filmler…”
Serebrennikov o yıl Cannes’da verdiği bir mülâkatta, dine ve Rusya toplumunun üzerindeki etkisini artıran Ortodoks kilisesine bakışını şu sözlerle özetliyordu:
“Sanat soru sorar, din ise cevap dayatır. Din zihinleri denetleyen, gericiliği yayan meymenetsiz, dogmatik bir güçtür. Din farklı uluslar ve ülkeler arasında saldırgan bir geçimsizliğin yolunu açtı. Bir terör, bir ayrım noktasına dönüştü.”[1]
Bolshoi tiyatrosuyla da çalışmalarına devam ederken Kırım’ı ilhakını, Kremlin’in baskıcı politikalarını ve anti-eşcinsel yasaları korkusuzca eleştirmesi Serebrennikov’u kaçınılmaz olarak rejimin radarına sokmuştu.
Putin rejiminin demokratik görünmek adına sanata yatırım yaptığı 2017 öncesindeki dönemde adı duyulmaya başlayan Serebrennikov’un, Yaz (Leto, 2018) adlı filmi gösterime girmeden ikinci kez tutuklanması Kremlin’in kurduğu siyasi baskının sanata da yöneldiğinin habercisi olmuştu.
Leningrad’da punk rock
Her ülkenin olduğu gibi, Rusya’nın da parlayıp genç yaşta ölümüyle hızlıca sönen bir rock efsanesi var: Viktor Tsoi ve 1982’de kurduğu punk rock grubu Kino. Serebrennikov’un Yaz’ı, bu efsane kişilik ve grupla birlikte, 1980’lerin Sovyetler Birliği’ni konu alıyor.
Leningrad’ın yeraltı dünyası sayılabilecek pazarlarında korsan Blondie ve T.Rex plakları kovalayan, sıkı denetim ve sansüre rağmen şehrin yegâne rock kulübünde yazlarını geçiren bir gençliği resmeden Yaz, siyah-beyaz dokusuyla Sovyetik bir nostalji barındırıyor.
Fakat bu, alışıldık biyografilerde olduğu gibi, arzulanan başkaldırının mutlu sona erdiği bir hikâye değil. Serebrennikov, yüz güldüren müzikal bir sekansı hızla kesip Sovyet gerçeğini hatırlatıyor ve Kino’nun sadık dostlarından birinin seyirciye seslenerek –Woody Allen filmlerinden aşina olduğumuz biçimde– seyirciyle film arasındaki duvarı yıkmasıyla rüyadan çıkılıyor. “Bu aslında yaşanmadı ve asla yaşanmayacak.”
“Punk gerçekliği” ve siyasal bilinç
Indiewire’la yaptığı bir söyleşide, Serebrennikov filmlerinin siyasal konumunu şöyle tanımlıyor: “İktidarların dayatmalarıyla çelişen, çatışan hayatlar süren insanlar hakkında filmler çekmeye çalışıyorum. Sisteme isyan edenler hakkında filmler. Muhalif kelimesini sevmiyorum, ama bu sisteme karşı kendi isyanını başlatan insanlar için daha uygun bir kelime yok.”[2]
Kendisinin de iktidarı ancak 1985’te, Perestroyka döneminin başlangıcında, sansür yasaları kalktığında sorgulamaya başladığını söylüyor. “Hayata bir propaganda kurbanı olarak başladım. Sovyetler Birliği’nde yetişen bir çocuktum. Daha sonra yeni özgürlükler geldi ve bu sefer de yasaklanan bir sürü edebiyat eseri ve filmle tanıştım, bu dönem beni değiştirdi. Her şeyin patlaması gibiydi. Bu punk gerçekliği bilincimi şekillendirdi.”
“Rusya’da asıl değerli olan şey Rus kültürüdür. Çehov, Tchaikovsky, Tolstoy, Eisenstein, Tarkovsky küresel kültürün bir parçası. Rus kültürünü kesip atmak hiç kolay değil.”
Kültürel özgürlüğün sıkı denetimlerle kısıtlandığı 1980’ler başı Sovyetler Birliği’ni anlatan Yaz’ın gösterimi yapılamadan Serebrennikov’un tutuklanması filmin daha da politik algılanmasına yol açmıştı. Savcılık, Serebrennikov’u Gogol Merkezi’nde sahnelenecek oyunlar için verilen yaklaşık 1,9 milyon dolar tutarındaki kamu parasını zimmetine geçirmekle suçlayıp, yüzlerce seyircinin ve bir yığın yayınlanmış eleştiri yazısının varlığına rağmen bazı oyunların hiç sahnelenmediğini öne sürdü.
Bir Gece Yarısı Rüyası uyarlamasının hiç sahnelenmediği ve bu yazılarının kanıt teşkil etmediğini de iddia etti. Kirill Serebrennikov’a yapılan ilk suç duyurusundan beri Putin rejimi, bu endişe verici yolda hızla ilerledi. İlk darbelerin hemen ardından yönetmen görevinden alındı ve Gogol Merkezi belirsiz bir süre için kapatıldı.
Rusya’da sanat dünyasına karşı tehdit olarak görülen davaya halkın ve sanat dünyasının gösterdiği tepki, Serebrennikov’un 18 ay ev hapsine ve para cezasına çarptırılmasına engel olamadı.
Petrov Grip Oldu
Dava sürecinde yasal kısıtlamaları gevşetilen Serebrennikov, ev hapsindeyken Alexey Salnikov’un romanından uyarladığı Petrov Grip Oldu’da (2021) bu sefer Sovyet Rusya’sını resmetti. Sanayi kenti Yekaterinburg’un sokaklarında, yüksek ateşten mustarip Petrov’un hezeyan dolu talihsiz serüvenlerini ve çocukluğunda yine hasta geçirdiği yeni yıl arifesinin anılarından oluşan bir tür araf hikâyesiydi bu film.
Gerçekle hayalin, hatırayla fantezinin sınırlarını bulandıran bu grotesk kara komedide halüsinasyonvari epizotlara dalıp çıkan tek karakter Petrov değil. Petrov’un eski eşi Petrova da şifayı kapmış halde ve kadınlara saygısızlığını yakaladığı erkekleri vahşice öldürdüğü öfke nöbetlerine küçük oğlunu da kurban etmemek için içindeki tekinsiz güç ile boğuşuyor.
Bir suç silsilesi halinde ilerleyen filmin sonunda, içinde soğuktan korunarak votka içmek için kullanılan cenaze aracındaki ceset –filmin başından beri tabutta yatan, kimliği bilinmeyen ceset–canlanıyor ve Rus müzisyen Husky’nin Puşkin’den yapılan alıntılarla oluşturulmuş bir rap sekansıyla bu düşsel yolculuk noktalanıyor.
“Sanat sineması sonrasının sanat sineması” diye tanımlanan Tchaikovsky’nin Karısı’nın en çok öne çıkan tarafı Antonina’yı canlandıran Alyona Mikhailova’nın övgüler yağdırılan performansı.
Ev hapsi sırasında da boş durmayıp uzaktan oyun bile yöneten Serebrennikov, tutukluyken yazdığı filmin yönetmenliğini başkasına vermekten son dakikada vazgeçmişti. 2021 Temmuz’unda, zoom üzerinden vermek zorunda kaldığı bir söyleşide Petrov Grip Oldu hakkında şöyle diyor:
“Orijinali (romanın), gerçek ile hayal arasında çok az fark bulunan, geçmiş ve şimdinin son derece karmaşık bir inşası şeklinde. Bazen yanılsamanın nerede başladığını ve gerçekliğin nerede bittiğini göremiyorsunuz. Hikâye gerçekten çok karmaşık, bu da bana bu hikâyenin beyaz perdeye uyarlanmasının ne kadar zor ve büyük bir görev olacağını düşündürdü.”
“Kültür için acı çekmeye değer”
Serebrennikov tüm politik baskılara rağmen korkusuzluğundan ödün vermemiş görünüyor. 2016’da, Öğrenci filmiyle ilgili verdiği söyleşilerde devletin tepkisinden çekinip çekinmediği sorulduğunda “Bu filmi hiç korkmadan yarattık. Muhtemelen bu yeni nesil Rus yapımcıların çok akıllı, iyi eğitimli ve korkusuz olmaları nedeniyledir ve bu tarz filmler yapmaya da devam edeceğim” demişti. Aynı soru 2021’de, Petrov Grip Oldu’nun çıkışından sonra Film Comment Letter tarafından sorulduğunda da “Sizi takip edip etmediklerini ya da ‘Büyük Birader’in sizin hakkında ne düşündüğünü asla bilemezsiniz. Umurumuzda da değil.” diye cevaplıyor.[3]
2020’deki bir söyleşide ise şu yorumu yapıyor: “Rusya’daki en değerli ve en önemli şeyin hükümetin veya medyanın gücü olmadığını bilmenizi istiyorum. Asıl değerli olan şey Rus kültürüdür. Hayatı biraz daha katlanılabilir kılan şey dil, kültür ve sanattaki keşiflerdir –kültür için acı çekmeye değer.”[4]
Serebrennikov son hız çalışmaya devam ederek sözünü tuttu. Başrolünde Ben Whishaw’ı göreceğimiz Eduard Limonov biyografisi Limonov: Eddie’nin Baladı’nın 2023’te çıkması bekleniyor.
Tchaikovsky’nin Karısı
Türkiye’de 30 Aralık 2022’de gösterime giren yeni filmi Tchaikovsky’nin Karısı, savaş başlamadan çekildiği gerekçesiyle, bu sene Cannes’a kabul edilen tek Rus yapımı oldu. 2022’de seyahat yasağından da kurtulan Serebrennikov, filmin ve kendisinin festivale katılımına gösterilen tepki üzerine, Rusya’nın Ukrayna’ya açtığı savaşa karşı olduğunu vurguladı. Ve Rus yapımlarının boykotu konusundaki görüşlerini şöyle anlattı:
“Eğer bir propaganda filmi değilse, hayır, yasaklanmamalı. Propaganda her zaman hükümetin fikirleriyle ilgilidir. Gerçek sanat filmleri, her insanın içindeki kırılganlık, her bir yaşamın değeri hakkındadır. Fransızlara şu anda Çehov, Tchaikovsky, Tolstoy, Eisenstein, Tarkovsky’yi savuşturmaları ve hepsini unutmaları gerektiğini söyleyebilir misiniz? Elbette yapmazlar, çünkü o isimler artık onların bilinçlerinin bir parçası. Küresel kültürün bir parçası haline gelmişken Rus kültürünü kesip atmak hiç kolay değil.”[5]
Altın Palmiye adayı Tchaikovsky’nin Karısı, ünlü bestecinin kısa süren evliliğini eşi Antonina Miliukova’nın gözünden anlatıyor. Eşcinsel olduğu gerçeği özellikle Sovyetler Birliği döneminde örtülmeye çalışılan Tchaikovsky, Antonina’yı cinselliğiyle ilgili uyarıyor, ancak Antonina aşkından vazgeçmiyor. Tchaikovsky Antonina’nın ilgisini karşılıksız bırakmakla kalmıyor, onu git gide hayatının dışında bırakarak karısının takıntısını besliyor. Bestecinin yalnız kendisinin değil, etrafındaki sanat camiasının da acımasızlığıyla Antonina’yı marazi bir obsesyona sürükleyen, talihsiz bir sona mahkûm bu evlilik, arzu ve tatminsizliğin cesur bir portresi.
Variety dergisi tarafından “Sanat sineması sonrasının sanat sineması” diye tanımlanan Tchaikovsky’nin Karısı’nın en çok öne çıkan tarafı Antonina’yı canlandıran Alyona Mikhailova’nın övgüler yağdırılan performansı.
Tavizsiz sanata devam
Bir türlü rahat bulamayan Serebrennikov’un anlattığı öyküler de umulan biçimde sona erip seyirciyi rahatlatmıyor. Fakat bu, filmlerin acıklı sonuçlandığı anlamına gelmiyor. Serebrennikov’un beyaz perdeye ve sahneye taşıdığı bu öyküler, seyirciyi Hollywoodvari bir son ile tatmin etmekten kaçınıyor sadece.
Rusya’da rejimin saldırısına uğrayan Serebrennikov, geçen yıl Cannes’da nihayet bir filminin gösterimine katılabildi ama, bu sefer de aynı rejimin verdiği kararlardan ötürü dışlandı. Gene de hem ülkesinde hem Avrupa’da sanat camiasından destek görmeye devam ediyor. Dahası, 2017’den beri sahneden de sinemadan da elini çekmeyeceğini göstererek Rusya’da sanatsal özgürlük söz konusu olduğunda en çok anılan isim haline gelmiş durumda. Ve görünen o ki, başına açılan dertlerden kurtulmak adına sanatından tavizi vermeyen Serebrennikov önümüzdeki yıllarda kendisinden çok daha fazla söz ettirecek.
[1] Emily Buder, “Why Director Kirill Serebrennikov Was ‘Not Afraid of Anything’ in Daring Film ‘The Student’”, NFS, Mayıs, 2016
[2] Mark Kohn, “Russian Director at Cannes After Fleeing the Country Tells Putin: ‘F*ck the War, I Hate You, Bye’”, IndieWire, Mayıs, 2022
[3] Jordan Cronk, “Cannes Interview: Kirill Serebrennikov”, Film Comment Letter, Temmuz, 2021
[4]Maria Georgieva, “Mästaren kliver ut ur kulisserna – Kirill Serebrennikovs ryska teater”, Teaterrummet, Aralık, 2020
[5] Mark Kohn, “Russian Director at Cannes After Fleeing the Country Tells Putin: ‘F*ck the War, I Hate You, Bye’”, IndieWire, Mayıs, 2022