KARA TREN: JULIETTE GRECO (1927-2020)

Donat Bayer
24 Eylül 2020
SATIRBAŞLARI

Bir 20. yüzyıl anıtını, bir abide-i hürriyeti daha yitirdik: Juliette Gréco 23 Eylül’de, 93 yaşında aramızdan ayrıldı. Nazi işgaline karşı mücadeleyle geçen gençlik yıllarının ardından kurulan dünyanın asal öznelerinden biriydi. Sartre’dan bir dönem sevgilisi Miles Davis’e, Camus’den Gainsbourg’a, Ferré’ye, Brel’e, kendinden sonraki kuşakları derinden etkileyecek ağlar ördü. Oyunculuğuyla da tanındı, ama esasen Fransız şansonunun taşıyıcı kolonlarından biriydi. Bir şarkıyazarı değilse de, süzülmüş ve demlenmiş bir repertuarın en tanınan sesiydi.
2009’da, Roll’un 142. sayısında Donat Bayer’in Gréco’nun sanat hayatının 60. yılını kutladığı turnesinden izlenimlerini yayınlamıştık. Büyük sanatçının anısına saygıyla naklediyoruz…
Juliette Gréco (7 Şubat 1927 – 23 Eylül 2020)

Fransız şansonunun yaşayan en büyük efsanesi Juliette Gréco, geçtiğimiz günlerde yeni bir albüm ve bir dizi konserle –dile kolay– sahnedeki 60. yılını kutladı. Jean-Paul Sartre’ın ifadesiyle “gırtlağında henüz yazılmamış milyonlarca şiiri barındıran” Gréco’nun belki de üstlendiği öncü rol itibariyle 20. yüzyıl popüler müzik tarihinin en altüst edici kadın figürlerinden biri olduğu rahatlıkla iddia edilebilir. Her şeyden önce, şarkı söyleyerek dünyayı değiştirme gücüne sahip olduğuna inanmış ilk kadın yorumculardan biri. Marianne Faithfull, Patti Smith gibi birçok tarihsel figür ona bakıp yönünü tayin etti.

Gréco’yu gerek kendinden önce gelen, gerekse çağdaşı kadın şarkıcılardan ayıran en büyük özellik, söylediği şarkılarda önceliği kendine vermiş olması. 20. yüzyılın ilk yarısı henüz tamamlanırken, mikrofonun önünde, siyah elbisesi içinde bedenini sabit kılıp “ben bana benzerim, böyle yaratılmışım, gülmek istediğimde kahkahalarla gülerim” diye haykırma cesaretini kendinde bulmuş ilk kadın şarkıcı Gréco. Jacques Prévert’den Raymond Queneau’ya kadar birçok büyük şair, Jacques Brel’den Léo Ferré’ye, Georges Brassens’den Serge Gainsbourg’a kadar birçok büyük şarkı yazarı, yazdıklarını öncelikle Gréco’nun sesine sunmayı tercih etti yıllar boyunca. Paul Verlaine, Robert Desnos, Paul Eluard ve Louis Aragon gibi şairlerin eserleri de daha en baştan Gréco’nun kendi şarkısı, kendi sözü kılmayı başardıkları arasında…

Gréco, şarkı söyleyerek dünyayı değiştirme gücüne sahip olduğuna inanmış ilk kadın yorumculardan. Marianne Faithfull, Patti Smith gibi birçok isim ona bakıp yönünü tayin etti.

Hep genç büyük hanımefendi

Herkesin yavaş yavaş kendi köşesine çekildiğini düşünmeye başladığı bir dönemde, 1998 yılında yayınladığı, tamamı Gérard Jouannest ve Jean-Claude Carrière’in şarkılarından oluşan Un jour d’été et quelques nuits… isimli albümle beklenmedik bir biçimde tekrar tüm bakışların kendine yönelmesini sağlayan Gréco, o gün bugündür son hızla albümler kaydetmeye ve Avrupa’nın dört bir yanında konserler vermeye devam ediyor. 2004 tarihli Aimez-vous les uns les autres ou bien disparaissez albümü itibariyle Gérard Manset, Benjamin Biolay, Christophe Miossec, Art Mengo, Bénabar gibi yeni kuşak Fransız şansonunun öne çıkan isimlerini etrafına toplayan siyahlar içindeki büyük hanımefendi, yeni albümü Je me souviens de tout’da da yakın dönem Fransız şarkısının en önemli isimlerini arkasına almış. Maxime Le Forestier, Christophe Miossec, Olivia Ruiz, Adrienne Pauly ve Abd Al Malik, yazdıkları şarkı sözlerini Gréco’nun gırtlağında hayat bulmak üzere bestelemesi için Gérard Jouannest’e veren isimlerin sadece birkaçı. Albümde Jacques Brel’in piyanisti, birçok şarkısının ortak bestecisi ve aranjörü, Gréco’nun kocası Jouannest tarafından bestelenmemiş tek şarkı Brigitte Fontaine’in imzasını taşıyan “Le Solitaire.” Fontaine geleneği bozmamış ve sözlerini Areski Belkacem’e emanet etmiş.

Juliette Gréco  ve Serge Gainsbourg

Tüm bu isimlerin etkisiyle ve Gréco’nun 2000’ler itibariyle albümlerinde elektronik efektler dahil birçok denemeye açık bir tavır içinde olduğu bilgisiyle Je me souviens de tout’nun günümüzün popüler müzik trendleriyle uyumlu bir sound’a sahip olacağını düşünmüş olmak hiç de şaşırtıcı değil. Ancak Gréco bu albümde de dinleyicinin beklentileriyle oynamaktan sonsuz keyif aldığını bir defa daha anlamamızı sağlıyor. Je me souviens de tout, Gerard Jouannest’in piyanosu ve Jean-Louis Matinier’nin akordeonu aracılığıyla sunulan ilk notaları itibariyle, Gréco’nun kariyerinin ilk günlerinde kaydettiği şarkılarla aynı atmosferi paylaşıyor. Albüm sadece bu iki enstrüman eşliğinde kaydedilmiş. Ancak Jouannest ve Matinier büyük bir ustalıkla çaldıkları partileriyle dev bir orkestrayı aratmayacak kadar renkli bir biçimde eşlik ediyorlar Gréco’nun söylediklerine…


Albüm yayınlanmasından haftalar önce Fransa’da gündeme oturdu. 82 yaşını süren Gréco, bir anda ülkenin dört bir yanındaki Fnac’larda yer alan devasa posterleriyle genç yaşlı sayısız insanın hayatına sızmaya başladı. Je me souviens de tout, mayıs itibariyle bir ayı geçkin bir süre Fnac’ın çok satanlar listesindeki yerini korudu. Gréco, radyo ve televizyon programlarında boy gösterip yeni şarkılarını söylemenin ötesinde, bir de albümünü tanıtmak ve şarkılarını sahnede yaşama fırsatını yakalamak amacıyla bir dizi konser vereceğini açıkladı. Bu fırsat kaçmazdı.

Gréco’nun elleri

Bize Gréco’yu 30 Mayıs akşamı Paris’in biraz dışında, meşhur Mistinguett’in doğduğu kasaba Enghien-Les-Bains’de fazlasıyla küçük bir gölün kenarında yer alan fazlasıyla şık bir salonda, Théâtre du Casino d’Enghien-Les-Bains’de dinlemek nasip oldu. Dikkati çeken ilk şey, ellerinde kâğıt-kalemleriyle Gréco’yu karakalem bir figüre dönüştürmek üzere heyecanla bekleyen genç sanat öğrencilerinin birbirlerinden habersiz varlığıydı. Bir diğer ilginç durum ise, bekleneceği üzere Gréco’nun kuşağından ya da bir sonraki kuşaktan pek kimsenin olmayıp büyük çoğunluğu gençlerin ve orta yaşlıların oluşturmuş olmasıydı. Kırmızı perde tam anons edildiği üzere 20:30’da sahnenin sol tarafında yer alan Jouannest’in çaldığı piyano ve Matinier’nin çaldığı akordeondan dökülen ilk notalarla açıldı. Kısa bir süre sonra Gréco konserin açılış şarkısı “Je me souviens de tout”yu söylemek üzere sahnede belirdiğinde, izleyicinin nasıl aynı anda ayağa fırlayıp divalarının şarkısına başlamasını dakikalarca önleyecek şekilde alkış tutturduğunu, o anda tüm salona yayılan enerjiyi anlatabilmek mümkün değil. “Je me souviens de tout”yu yine yeni albümün en çarpıcı şarkılarından “Dans ma chambre de dame”a bağlayan Gréco, üçüncü şarkı itibariyle “Jolie Môme”, “Un petit poisson, un petit oiseau”, “Accordéon”, “Deshabillez-moi”, “La Javanaise” gibi hepsi bugün Fransız şansonunun klasikleri arasına girmiş şarkılarını ‘50’li-‘60’lı yıllardakini aratmayacak bir enerjiyle söyledi.

Gréco’nun tekrar nefes almasını sağladığı sadece Brel, Ferré ya da Gainsbourg değil, bugün artık iyice geride bırakmaya başladığımız koskoca bir yüzyıldı.

Sıra Gréco’nun ellerini karşısındakileri tamamen etkisi altına alacak şekilde kullandığı Piaf klasiği “Les amants d’un jour”, “Avec le temps” gibi şarkılara geldiğinde, seyirci tamamen teslim olmuş, şarkıların ritmiyle nefes almaya başlamıştı. Aynı hava Gainsbourg imzalı “La chanson de Prévert” ve Maxime Le Forestier imzalı “Né quelque part” gibi şarkılarla daha da ileri bir boyuta taşınıp dinleyiciye artık bunun ötesine geçilemez dedirttiyse de, Gréco esas yapacağını konserin sonuna sakladığı üç Brel şarkısıyla, “La chanson des vieux amants”, “J’arrive” ve “Ne me quitte pas”yla yaptı. Gréco’nun yaptığı, bu şarkıları yorumlamaktan öte, doğrudan Brel’in ruhunu sahneye taşımaktı. Dakikalarca şansonun siyahlı hanımefendisinin nasıl kimsenin beceremeyeceği bir ustalıkla büyük şair-şarkıcıyla iletişime geçtiğini izledik. 

Gréco’nun tekrar nefes almasını sağladığı sadece Brel, Ferré ya da Gainsbourg değil, esasında bugün artık iyice geride bırakmaya başladığımız koskoca bir yüzyıldı. 2009 değil de, 1949 yılının bir yaz akşamı olabilirdi bu. Karşıda şarkı söyleyense bugün artık kült bir figür haline gelmiş Gréco değil de, şarkı dünyasına adım atmaya çalışan genç bir kız olabilirdi. O gece orada sanki Sartre, Prévert, Camus, Queneau salonda dolanıp duruyordu. Boşuna değildi her şeyi unutup köşesine çekilme hakkını çoktan elde etmiş Gréco’nun ısrarla “her şeyi hatırlıyorum” diye tekrarlaması. Bir yüzyıl onunla nefes alıp veriyordu. Gréco o gece orada olan herkese, müziğe teslim olmanın, müzik tarafından ele geçirilmenin, kuşatılmanın ne demek olduğunu öğretti.

Roll, sayı 142, Temmuz 2009

^