DİEGO ARMANDO MARADONA’NIN ARDINDAN

Yücel Göktürk
25 Kasım 2020
SATIRBAŞLARI

Kara haber akşam saatlerinde geldi. Tarihin cilvesi, Fidel Castro’un ve George Best’in ölüm yıldönümünde, 25 Kasım’da. İnanmak zor, ama Maradona aramızdan ayrıldı. Madden öyle, yoksa çoktan ölümsüzleşmişti. Manu Chao’nun ona adadığı şarkıdaki deyişiyle, “Santa Maradona”yı Bir+Bir dergisinde, 2010 Dünya Kupası öncesinde yayınladığımız yazıyla uğurluyoruz. Anısına saygıyla…

“Keşke Türkiye de olsaydı ” diye hayıflanan var mı aramızda? Bir gözümüzün önüne getirelim: Terim’iyle, sahadaki klonlarıyla, medyasıyla… Peki, “kupayı Arjantin alsın” demeyen var mı ?

Pele “Arjantin teknik direktörsüz oynuyor” buyurmuş. Onun kastettiği anlamıyla “teknik direktör” kimin umurunda? Arjantin Maradona’yla oynuyor, dünyanın dört bir yanında milyonlarca insan için mühim olan bu. Teknik direktörlü ve fakat Maradona’sız bir Arjantin, kime ne ifade ederdi? Messi sempatisi bir yere kadar, “teknik direktörlü” Arjantin’in Brezilya’dan veya İspanya’dan veya Hollanda’dan bir fazlası olmazdı, eksiği olurdu. Oysa şimdi, her renkten, her cinsten ve her milliyetten milyonlarca insanın kalbi mavi-beyaz çarpıyor; o bayraktaki İnka güneş tanrısı İnti için değil elbette, İnti’nin meşin yuvarlak âlemindeki karşılığı olan Maradona için. 

Malûm, futbol sadece futbol değil, Maradona da sadece futbol İnti’si değil. İçimizi ısıtıyor, zihnimizi açıyor. Evet, “halkın afyonu”: Hem ağrı kesiyor, hem kafamızı “güzelleştiriyor”.

Evet, “yoksulların iç çekişi”. Sadece iç çekişi değil, kükreyişi. Tanrının Eli’nin (İthaki, 2003) yazarı Jimmy Burns’ün anlattığı gibi:

Maradona muzaffer bir tavırla kollarını gökyüzüne kaldırdığı anda, her yeri kaplayan bir kükreme onu selâmlıyor: ‘Maradoona… Maradoona…’ diye çığlık atıyor taraftarlar. Üstünde, ‘hoşgeldin Diego’ yazan devasa bir balon sahaya iniyor. ‘Descamisados’, yani ‘gömleksizler’ için bunun bir büyüden farkı yoktur. Maradona hakkında kesinlikle söylenebilecek tek şey, cenazesinin en az Evita’nınki kadar görkemli olacağı ve o zaman bile insanların onun ölmüş olduğuna inanmayacaklarıdır. Bu durumun büyük kısmı Maradona gibi göçmen-kızılderili melezi yoksul sınıftan gelen Boca Juniors taraftarlarının ateşli ritüellerinden daha kolay fark edildiği bir yer yoktur. Bu taraftarların çoğu futbol için yaşar, futbolla nefes alır, çünkü inanacak başka bir şeyleri kalmamıştır.”

Malûm, futbol sadece futbol değil, Maradona da sadece futbol İnti’si değil. İçimizi ısıtıyor, zihnimizi açıyor. Evet, “halkın afyonu”: Hem ağrı kesiyor, hem kafamızı “güzelleştiriyor.” Evet, “yoksulların iç çekişi”. Sadece iç çekişi değil, kükreyişi.

Hadi Boca taraftarlarını ve Arjantinlileri anladık, “Maradona’dan Bangladeşlilere ne?” Bu soru, ‘94 Dünya Kupası’nda Hıncal Uluç’u da meşgul ediyordu:

Bangladeş’in Dakka kentinde, FIFA’nın Maradona’yı (doping yaptığı gerekçesiyle) diskalifiye etmesine kızan Bangladeşliler ortalığı birbirine katmışlar. Halk sokaklara dökülmüş, Havalange’ın (FIFA başkanı) bir maketini yapıp yakmışlar, mühendislik okulu öğrencileri final sınavlarını boykot etmişler. Başbakan Ahmed, ‘bundan böyle Dünya Kupası’nı izlemeyeceğim’ diye beyanat vermiş. Şimdi Maradona’dan Bangladeşlilere ne diye soracaksınız. Bana niye soruyorsunuz, gidin onlara sorun.” (8 Temmuz 1994, Sabah) 

Onlara sormaya ne gerek, dünyanın dört bir yanında, farklı dozlarda da olsa, bütün gömleksizler aynı kahrı yaşıyordu. Evet, “yoksulların iç çekişi” ve sahalardaki “kükreyişi” –Maradona aşkının bir yüzü bu. Öbür yüzü, gömleksizler kadar, gömleklileri de cezbeden tarafı: “Ruhsuz bir hayatın ruhu, kalpsiz bir dünyanın kalbi.” 

Arjantinliler, Jimmy Burns’ün dediği gibi, “Maradona’nın oyun tarzına şiir adını vermişlerdi”. Rahmetli İslâm Çupi de, 1994 hüsranının yaşandığı günlerde, Maradona’yı anlatırken şiirden ve şarkı ozanlarından dem vuruyordu. Express’te, “Mum Söner, Yalım Sürer” başlıklı yazı da aynı telden çalıyordu, Çupi’ye şapka çıkararak:

“Maradona yapmaması gerekeni yapmıştı. Peki, niçin? Masörü Cerrini durumu iki kelimeyle özetliyordu: ‘Amatörlük ve dikkatsizlik.’ Belki de tek sözcük yeterliydi: Amatörlük. Maradona en çok kazanan profesyonel sporculardan biriydi, ama hep amatör kalmıştı. Futbolu ‘amour’la seviyor, aşkla oynuyordu. Futbolun şairiydi, meşin topla şiir yazıyordu. Ama Eflatun’un ‘Devlet’inde olduğu gibi, FIFA devletinde de şairlere yer yoktu. (…) Hıncal Uluç, Maradona’nın trajedisini ‘Allahın tokadı’ diye yorumluyor. Bir ‘otorite’nin başka türlü bir şey söylemesi mümkün değil zaten.

Tanrının Eli’nin yazarı Jimmy Burns’ün dediği gibi, “Maradona hakkında kesinlikle söylenebilecek tek şey, cenazesinin en az Evita’nınki kadar görkemli olacağı ve o zaman bile insanların onun ölmüş olduğuna inanmayacaklarıdır.”

Ama spor sayfalarının şairi İslâm Çupi olup bitene başka bir açıdan bakıyor, doğal olarak: ‘Futbolda kurallar kitaptır, insanlar ise hareket, estetik ve şiir… FIFA’nın futbol kardinalleri Amerika ‘94’te en ibretli ve büyük dersi Maradona’dan almışlardır. Maradona yasak futbol ilaçlarını vücuduna fazlaca doldurduğu için güya ahlâk ve kural kafesine kapatılmış bir insandır. Futbol hayatı boyunca vücuduna ve beynine çok karışık dünyaları sokan Maradona, ola ki son resitalini kusursuz verebilmek için ilaç sanayiine sığınmıştır. Müziğin büyük ölümsüzleri, kitleleri mutlu etmek için kendilerini gram gram öldürmüşlerdir. Edith Piaf da yapmıştır ileri yaşlarda dopingi, Yves Montand da… Maradona’nın dopingi, büyük ustanın bu resitali seyretmek için saha ve TV başına çöreklenen bir milyara yakın insana en iyisini sunma kaygısını anlatmaktadır’…” (Kâzım Hapavko, Express, 9 Temmuz 1994)

Naklettiğimiz yazı, “ne intikam olurdu ama!” diye başlıyor, “1994 Dünya Kupası finali… Almanya ve Arjantin karşı karşıya. Dört yıl önce, İtalya’da olduğu gibi. Ama bu kez kazanan Arjantin!” Ve şöyle bitiyor: “Maradona’nın son sözü yürek burkucu: ‘Yeni bir intikam için halim yok, ruhum kırıldı.’ Bizim de ruhumuz kırıldı, ama ‘insanoğlu hayal ettikçe’ misali, bir intikam hayali kuruyoruz yine de: ‘98 Dünya Kupası, Maradona sahada! 1990’da 38’lik Milla Kamerun’u çeyrek finale sürüklemişti. 1998’de 37’lik Maradona’lı bir final ne intikam olur ama!”

O hayal gerçekleşmedi. Lâkin, 2010’da gerçekleşmeyeceğini kim iddia edebilir? Bu kez kaptanlık bandı yok kolunda, ama en zor günlerinde ona kucak açan Küba’da yaptırdığı Che dövmesi var.

Neden olmasın? Hepimiz için için biliyoruz ki, olması zor, bayağı zor. Ve hepimiz için için biliyoruz ki, iki Maradona var: Biri gönlümüzdeki imge, öbürü Maradona’nın kendisi… 

Yine de hayali cihana bedel: Maradona ceketini, gömleğini fora etmiş, çıplak –“Descamisados”– kollarıyla 2010 Dünya Kupası’nı kaldırıyor. Omuzunda Che… Ya olmazsa? Ne gam! Yensen de, yenilsen de…

Bir+Bir, sayı 4, Haziran-Temmuz 2010 

^