HDP’NİN “ONURLU BARIŞ VE DEMOKRATİK MÜZAKERE” KAMPANYASI VE DİYARBAKIR MİTİNGİ

Özgür Amed
23 Temmuz 2019
SATIRBAŞLARI

HDP 10 Temmuz’da ilan ettiği “Onurlu Barış ve Demokratik Müzakere” kampanyası ve “Demokrasi İttifakı” çağrısı kapsamındaki ilk mitingini 22 Temmuz’da Diyarbakır’da yaptı. 1+1 Forum oradaydı.  
22 Temmuz’da yapılan Diyarbakır mitingi meydanlara coşkuyu geri getirdi

Hatırlanacağı üzere PKK lideri Abdullah Öcalan ile mayıs ayının ilk haftasında başlayan görüşmeler, 18 Haziran’daki son görüşme sonrası yeniden kesintiye uğradı.

Bu görüşmelerde Türkiye’deki mevcut siyasetin gidişatına dair dile getirilen ilk başlık “onurlu bir barış” gündemiydi. Sekiz yıl aradan sonra 2 Mayıs’ta gerçekleşen görüşme sonrası avukatlar tarafından Öcalan’ın “İçinden geçtiğimiz tarihi süreçte derin bir toplumsal uzlaşmaya ihtiyaç vardır. Sorunların çözümünde her türlü kutuplaşma ve çatışma kültüründen uzak, demokratik müzakere yöntemine şiddetle ihtiyaç vardır. Türkiye’nin ve hatta bölgenin sorunlarını, başta savaş olmak üzere, fiziki şiddet araçlarıyla değil, yumuşak güçle, yani akıl, politik ve kültürel güçle çözebiliriz” sözleri kamuoyu ile paylaşılmış ve çokça tartışılmıştı.

Fakat aradan geçen kısa sürede, başta İstanbul seçimleri olmak üzere, pek çok şey yaşandı ve görüşmelerde ifade edilenler yeterince tartışılmamış oldu. “Onurlu barış” ile ne demek istendiği daha tam bilince çıkarılmadan ülkede şimdiden savaş tamtamları yükseliyor. Bir yandan S-400 teslimatı ile başlayan uluslararası gerilim, bir yandan yanıbaşımızdaki İran-ABD-Britanya restleşmeleri, diğer yandan Güney’e yönelik 27 Mayıs’ta başlayan, ikinci aşamasına geçildiği söylenen “Pençe operasyonu” ve en önemlisi de uzun süredir sevkiyatı devam eden Suriye hattı!

HDP 10 Temmuz’da “Amed, İstanbul, Van, Mersin ve İzmir’de ‘Savaşa Hayır, Onurlu Barış ve Demokratik Müzakere Hemen Şimdi’ sloganlarıyla mitingler gerçekleştirilecektir” demişti. İlk miting 22 Temmuz’da Amed’de oldu. Başlangıç olarak bu tarihin seçilmesi elbette tesadüf değil.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk olarak 12 Aralık 2018’de “Fırat’ın doğusuna birkaç gün içinde operasyon başlatacağız” demişti. O günden bu yana Rojava sınır hattında sınırın iki tarafına karşılıklı yığılma var. Uzun süren diplomatik görüşmelerden de henüz sonuç alınmış değil ve içinden geçtiğimiz temmuz ayının sıcağını katlayan bir ara sıcak olarak tekrar gündemde.

Bu gelişmeler ve artan savaş söylemleri ışığında muhalefet sağlam bir refleks verebilmiş veya demokratik kamuoyunu örgütleyebilmiş değil. Zaten özellikle muhalefetin sağ kanadını pasifleştirmek, kendi politikasına eklemlemek için dış politikayı, vatan-millet-sakarya sosu ile sürekli kendi arkasında sürüklemeyi iyi öğrenmiş olan AKP-MHP bloku, şimdiden aynı retoriği üretmenin derdinde. Ki, gerek Suriyeliler konusunda, gerekse Kürtlere karşı artan bir milliyetçi dalga kendini yeniden hissettiriyor. Bunun dışında da kutuplaştırma siyasetine dair argümanlar iktidar tarafından ince dozajlarla piyasaya ideolojik aygıtlar üzerinden veriliyor.

Onurlu barış ve demokratik müzakere

Böylesi bir ortamdan geçerken Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Meclisi (PM) tarafından 10 Temmuz 2019’da gerçekleştirilen toplantıda, HDK ile birlikte “Partimizin en önemli ilkelerinden biri olan barışı toplumsallaştırmak için mitingler, halk toplantıları, paneller, söyleşiler gibi bir dizi eylem ve etkinlikler gerçekleştirilecektir. Bu kampanya bütün demokrasi güçlerinin ve savaş karşıtı güçlerin desteği ve işbirliğiyle yürütülecektir” kararı açıklandı.

Yaşanan yapısal krizlerin en büyük sebeplerinden birinin savaş politikaları olduğu gerçeğinden hareket ederek toplumun bütün kesimlerine yayılacak ve ana teması barış ve müzakerenin çözüm olduğunu ortaya koyan bir kampanya duyurusuydu bu. Yapılan açıklamanın devamında da “kampanya çerçevesinde ilk etapta Amed, İstanbul, Van, Mersin ve İzmir’de ‘Savaşa Hayır, Onurlu Barış ve Demokratik Müzakere Hemen Şimdi’ sloganları ile mitingler gerçekleştirilecektir’ denmişti.

İlk miting, bölgesel düzeyde dün (22 Temmuz) Amed’de oldu. Başlangıç olarak bu tarihin seçilmesi de elbette tesadüf değil. 22 Temmuz, son dört yıldır süren kıyametin başlangıç tarihidir. Yani Ceylanpınar provokasyonunun yıldönümüdür. Çözüm sürecinin bitirilmesine bahane gösterilen ve o günden sonra kentlerin yıkımı, binlerce insanın ölümü, on binlerin göçü ile süren bir yıldönümü bu. Ülkeye faturası ise şu an geldiğimiz durumdur: Kriz, savaş, kan ve artan işsizlik, mutsuzluk… Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesi ile ilgili gözaltına alınan ve hedef yapılan dokuz kişi de beraat etti! Aydınlatılması için yapılan tüm girişimler AKP-MHP eliyle reddedildi, alenen önüne geçildi.

Bir “merhaba” şöleni, güç alma yeri

Özetle yukarıda mitingin niye yapıldığına dair meramı anlattım. Şimdi müsaadenizle kendisine geçebiliriz.

Mitingin tek bir dezavantajı vardı, o da bunaltan sıcaktı. Normalde Amed’de temmuz ayında miting yapılmaz. Zordur yani. Bunu bilen Amed İl Örgütü, bir hafta öncesinden tüm çalışanları ve şehrin milletvekilleri ile yoğun bir mesai harcadı. Sokak sokak dolaşıldı ve halk davet edildi. Neyse ki korkulan olmadı, saat 17’den sonra başta çevre iller ve ilçelerden gelenler olmak üzere, yoğun güvenlik önlemleri arasında alan dolmaya başladı.

“Demokratik uzlaşı, özgür siyaset ve evrensel hukuk” sacayağı üzerinden başlatılan, yaklaşık iki aydır süren konferanslar dizisi sonrası, sonuçları halka anlatmak adına mitinglere başlayan HDP, “yaşama siyasetinin” tesisini arzuluyor. Fakat ortada dev bir soru duruyor: Nasıl?

Alana yürürken üç tanıdık önümde yürüyordu. Dedem, babam ve annem. Kendilerine katıldım, aramalara vardık. Dedemin üzerinde bıçak varsa işimiz uzun sürecekti, neyse ki yok. Fakat iki arama noktasında da her zaman olduğu gibi “çakmak” gerilimi had safhadaydı. Uzun süredir polis çakmakları içeriye almamaya, halk da onu içeri sokmaya yeminlidir! İnattan olsa gerek, mitingden bağımsız olarak sadece içeri çakmak sokmak için gelenler var. Aramayı geçer geçmez başarı ile geçirdiği çakmağı hemen çıkarıp sigarayı polise bakarak yakanların zafervari eda ile yürüyüşü ise başka bir şey!

Amed’deki mitinglerin uzun bir süredir içeriğinden başka bir anlamı var. Bir “merhaba” şölenidir. Birbirini görüp güç alma yeridir. Birbirini uzun süredir görmeyenlerin, zindanlardan yeni çıkanların kavuşmasıdır da.

Alanda asılı olan pankartlar aslında tüm konuşmaların da özeti niteliğindeydi:

Direnişin simgesi Leyla Güven

Ortak vatan eşit yurttaşlık!”
“Faşizm kaybedecek, halklar kazanacak. Bu böyle gitmez ya özgürlük ya özgürlük!”
“Jin jiyan azadî!”
“Daha çok toplum, daha çok demokrasi!”
“Mutlaka kazanacağız!”
“Onurlu barış, demokratik müzakere!”
“Onurlu barış hemen şimdi!”
“Bağımlı olma, özgür ol!”

Konuşmacı sayısı çok olduğundan (DTK Eşbaşkanı Leyla Güven, HDK Eş Sözcüsü Gülistan Kılıç Koçyiğit, Kürdistan İttifakı bileşeni partilerin başkanları, DBP Eş Genel Başkanı Mehmet Arslan, ESP Eş Genel Başkanı Şahin Tümüklü ve KESK Eşbaşkanı Mehmet Bozgeyik) süreler beşer dakikayı geçmedi. Hemen hemen tüm konuşmalarda İmralı üzerindeki tecrit konusu dile getirilerek demokratik siyasete katkısının önünün açılması talep edildi.

Açlık grevleri direnişi sürecinde yaşamını yitiren dokuz tutsağı anarak ve “Merhaba anneler, merhaba yoldaşlar. Sizinle gurur duyuyorum” diyerek miting alanını selamlayan Leyla Güven’in, “Barışa hazırız” deyişi akıllarda kaldı.

Müzik dinletisinin de olduğu mitingde, son olarak sözü alan HDP Eşbaşkanı Sezai Temelli’nin gündeminde sansür ile gündeme gelen Kürdistan kelimesi, Davutoğlu, AKP’nin gerileyişi, Kürt sorunu, sınırdaki gelişmeler, zindanlar ve Hasankeyf vardı.

Temelli “Siz onursunuz, siz gurursunuz, siz üçüncü yolsunuz” diyerek başladığı konuşmasına bu faşizan ve hastalıklı sistemden kurtulmanın yolunun barış olduğunu belirtti. Bir umut olan HDP’nin sürekli saldırılara maruz kaldığını aktaran Temelli, bu umudun yok edilemeyeceğini, fakat dün Sur’u yıkıp bugün bize zayıf hafıza muamelesi yapanların fil hafızalı olduğumuzu unuttuklarını ve Erdoğan ile geldikleri gibi yine onunla gideceklerini ifade etti. İktidar blokuna seslenerek “Eğer çözüm istiyorsan önce Afrin’den çık, çünkü Afrin Afrinlilerindir” diyen Temelli, sınır ötesi operasyonlara ve savaş çığırtkanlıklarına sert eleştirilerde bulundu.

Dev bir soru: Nasıl?

Mitingin önemine dair kısa bir değerlendirme yapmakta fayda olacaktır. Bu miting hem anayasa çağrısı hem de demokrasi ittifakına çağrı niteliğinin başlangıcı olduğu için önemlidir. HDP şu an önüne aldığı siyaseti anlatmaya ve aktarmaya çalışıyor.

“Demokrasi ittifakı”, iktidarın söylem ve pratiklerine bakıldığında, ateşten gömlek gibi duruyor. “Ben bu gömleği giydim” diyen HDP’nin önünde en zorlu görev var: Diğer partileri de bu gömleği giymeye ikna etmek…

Kendisini aynı zamanda bir “demokratik müzakere” partisi olarak tanımlayan HDP, zamanın pek kalmadığını düşünüyor. Özellikle “demokratik uzlaşı, özgür siyaset ve evrensel hukuk” sacayağı üzerinden başlatılan, yaklaşık iki aydır süren konferanslar dizisi sonrası, şimdi bu sonuçları halka anlatmak adına mitinglere başlayan HDP, “yaşama siyasetinin” tesisini arzuluyor. Fakat görüldüğü üzere ortada dev bir soru duruyor: Nasıl?

Asrın Hukuk Bürosu avukatlarının basına verdikleri demeçlerden öğrendiğimiz kadarıyla, görüşmelerde içinden geçilen siyasal aura “demokratikleşme sancısı” olarak tarif edilmişti. Bu sancının tüm ülkeyi sardığı ve toplumsal uzlaşıdan başka bir çözümün olmadığı, 2013 Newroz mektubu hatırlatılarak tekrar masaya davet olmuştu.

Bu çağrıya yanıt yine savaş oldu. Bunun üzerine “Savaşa Hayır, Onurlu Barış ve Demokratik Müzakere Hemen Şimdi” diyen HDP, önümüzdeki dönemde demokratik siyasetin bir çözüm yeri olup olmadığını, zorlayıcı iktidar pratikleri karşısında göstermek zorunda. Bu süreç ancak bir “demokrasi ittifakı” ile olacaktır. Bu ittifak, iktidarın söylem ve pratiklerine bakıldığında, ateşten gömlek gibi duruyor. “Ben bu gömleği giydim” diyen HDP’nin önünde, belki de en zorlu görev var: Diğer partileri de bu gömleği giymeye ikna etmek…

Miting bitişi annemle laflaya laflaya yürüdük eve kadar. Mitinge dair yorumunu sorduğumda “valla kafam karışık biraz” dedi, “barış mitinglerine eskiden daha çok kişi geliyordu sanki”. Sonra da ekledi: “Biz dinledik, umarım başkaları da dinlemiştir.”

Umarım anne…

^