EMEK MÜCADELESİNDE ALTERNATİF ÖRGÜTLENMELER–I / PTT-SEN VE PTT KARGO-SEN

Söyleşi: Bekir Avcı
16 Eylül 2019
SATIRBAŞLARI
“Emek Mücadelesinde Alternatif Örgütlenmeler” dizisinin ilk sözünü 2019’un ilk yarısında kurulan iki bağımsız sendikaya veriyoruz… Taşeron şirketlerin ele geçirdiği PTT’deki işçiler taşımacılık iş kolunda, 4 Mart 2019’da PTT Kargo-Sen’i, iletişim iş kolunda 3 Nisan 2019’da PTT-Sen’i kurdular. İki sendika da konfederasyonlardan bağımsız. PTT işçileri neden bağımsız sendika yolunu seçtiler, hangi ihtiyaçlarla nasıl örgütlendiler? PTT-Sen’in örgütlenme uzmanı Ayşe Büşra Yılmaz’ı, PTT Kargo-Sen’in başkanı Naim Çakırgöz’ü ve sendikanın temsilcisi Ömer Çelik’i dinliyoruz.
Soldan sağa: Naim Çakırgöz, Ömer Çelik, Ayşe Büşra Yılmaz

PTT’nin özelleştirilmesi için ilk adım 1994’te atılmıştı, 2013’te de PTT anonim şirket oldu. Hâlâ devam eden özelleştirme süreci ile başlayalım. PTT’nin bu dönüşümü orada çalışan işçileri nasıl etkiliyor? İşe alım, işten çıkarılma, tayin, terfi, çalışma koşulları, çalışma saatleri, ücretlerin belirlenmesi gibi konular bu işleyişten nasıl etkileniyor?

Naim Çakırgöz: 1994’te başlayan bir süreçten bahsediyoruz. On yıldır bu işin içindeyim. İlk işe girdiğim günle bugün arasındaki koşullarda dağlar kadar fark var. Özellikle son zamanlarda hükümet diyor ya, “herkese kadro veriyoruz”, ama bu birçok kurum gibi PTT’yi de kapsamadı. Kapsamadığı için de şu anda firmalar üzerinden ihaleler yapılıyor. Hatta PTT kamu ihale kapsamının dışında kalıyor. Bunun için de sözleşmeler birer aylık, üçer aylık, en fazla altı aylık oluyor. Bu durum çalışanlar üzerinde ciddi bir baskı yaratıyor. Mobbing söz konusu. Kurumun şef ve müdürleri “Artık biz bu işin tamamen dışında kalıyoruz, şirketler bazında devam edilecek” diyorlar. Şu an bağlı olduğumuz firmalar tarafından yönetiliyoruz. Yani bir kamu kurumunda çalışıyorsunuz, ama sizi oranın müdürü ya da şefi değil, bir şirket sorumlusu yönetiyor. Dışarıdan gelen bir insandan bahsediyoruz; bu, şirket sahibinin dayısı da olabiliyor, başka herhangi biri de. Onun için bu durum arkadaşlarımız üzerinde ciddi baskı yaratıyor. İşe alımlar yeri geldiği zaman çok zorlaşıyor, bazen de kolaylaşıyor. Hatta şöyle bir süreç var, bir sıkıntı olduğu zaman kurum “Sizin sorumluluğunuz tamamen şirkette” diyor. Şirkete gittiğinizde ise bu kez de onlar “Kuruma gitmeniz lâzım” diyor. İşçiyi ortada bırakıyorlar. Tam bir belirsizlik içerisindeyiz. Arkadaşlarımızın işten çıkarılma korkuları var. Özellikle yeni olan arkadaşlarımız dayanamayıp istifa ediyor, işten çıkıyor. Çıkarken de tazminatları bile yatırılmıyor.

Türk-İş’e bağlı Haber-İş çok kolay bir şekilde Toplu İş Sözleşmesi’ni yapabilirdi, ama yapmadı. Barajı geçmişsin, çoğunluğu almışsın, neden yapmıyorsun? Bir sendika niye var olur ki, amacı nedir?

Ömer Çelik: Biz şirket çalışanı olduğumuz için üvey evlat muamelesi görüyoruz. PTT’de çalıştığımız halde bize hiçbir şekilde gereken özen gösterilmiyor. Belli haklara sahip olmadığımız için de her türlü mobbing, baskı, yıpratma politikasını üzerimizde hissediyoruz.

Ayşe Büşra Yılmaz: Taşeron şirketlerin her biri istediği gibi at koşturuyor. Çalışma koşulları arasındaki farklılıklar çok fazla, biri sabah 8’de başlıyor, diğeri sabah 6’da çağırıyor. Her şirket farklı bir şey uyguluyor. Bir işçi arkadaş “Kendi cumhuriyetlerini kurup kendi kanunlarıyla yönetiyorlar” demişti. Tam olarak böyle, herkesin kendi kanunu, kendi cumhuriyeti var.

Yani taşeron şirketler PTT’yi ele geçirmiş durumda.

Çakırgöz: Tam olarak öyle. Şirketlerin PTT’yi ele geçirmesine izin verilmiş. O kadar izin verilmiş ki, PTT kamu ihale kapsamından çıkarılmış. Yani ihale yapılmadan herhangi bir A ya da B firması gelip işi alabiliyor. PTT ne yapıyor? Şartname hazırlıyor, “asgari ücret artı yüzde 30” diyor, dağıtım sahası için de yüzde 40 diyor ve bunun içine de her şeyi koyuyor. Çalışma ile dağıtım sahasında olan arkadaşımızla aynı kurum içindeyiz, ama sorunlarımız farklı farklı.

Çelik: Mesela bizim bağlı olduğumuz firma ihaleden sadece bir gün önce kuruluyor, ama ihaleyi alıyor. İhaleler tamamen kapalı yürütülüyor.

PTT çalışanlarının ne kadarı kadrolu, ne kadarı sözleşmeli olarak istihdam ediliyor? İHS diye bir sistem de var. Bunca statü niye, işleyiş nasıl?

Çakırgöz: PTT’de 40 bine yakın kadrolu var. Buna gişe memuru görevlisi, işçisi, şefi, müdürü, en tepedeki genel müdür de dahil. Taşeronların sayısı 15 bine yaklaştı. Bu PTT için çok büyük bir rakam, çünkü 179 yıllık bir kurumdan bahsediyoruz ve 15 bin taşeronu var. Kadrolu olanlar gişede gördüğünüz memur arkadaşlarımız, orada oturarak kabul yapanlar, halkla iç içe olanlar. Ama bunun bir de arka tarafı var, işin asıl yükü orada ve işte onu 15 bine yakın insan yapıyor.


Yılmaz:
PTT taşeronları, kadroya geçiş kapsamındaki taşeron işçiler değil. Biliyorsunuz, taşeron belediye işçileri kadroya alınmıştı, PTT’dekiler o kapsamda değil. İdari Hizmet Sözleşmeli Personel (İHS) diye bahsettikleri meseleye gelirsek. Yani diyelim ki ben İHS’liyim ve arkadaş da taşeron. Aynı işi yapıyoruz. Ama ne yapıyorlar? İki senelik üniversite mezunu olanlara bir sınav getiriyorlar. Yönetim kurulu yapıyor bu sınavı. Daha önce KPSS ile oluyormuş, PTT ilk defa kendi sınavını yapıyor. “Şu kadar dışarıdan alacağım, şu kadar da kendi bünyemdeki taşerondan kişiyi alacağım” diyor. Sınavı geçerseniz İHS’li oluyorsunuz. Yani on senedir orada çalışan insan taşeronda, ama ben sınavı veriyorum ve İHS’li oluyorum. Ne oluyor? Ben yemeği iki liraya alıyorum, ama o arkadaşa on lira. Yani aynı işi yapıyoruz, ama bu fark oluşuyor. İşçiler arasında da bir sıkıntı yaratıyor bu sistem.

İşçiler arasında DİSK’e önyargısı olan var, Hak-İş’ten zaten illallah etmiş işçi, Türk-İş’in de ne olduğunu anlamış. Nihayetinde tabandan böyle bir talep geldi, işçiler kendi yolunu bulmak istedi ve bu yola girildi.

Taşeron dediğimiz şey zaten kölelik sistemi. Bu bir de kamu kurumu adı altında, devletin kurumunda aleni bir şekilde yaşanıyor. Diğerlerinden daha iyi ya da daha kötü karşılaştırmasına girmiyorum, ama devlet bunu kendi eliyle yapıyor. Kölece insanları çalıştırıyorsunuz. Farklı farklı statüler oluyor; bu üniversiteli, şu taşeron, o bir şey… Ama bu insanlar aynı işi yapıyor, neye göre ayırıyorsunuz? Biri neden bu denli güvencesiz çalışıyor da diğeri neden öyle değil? Kökten tartışacağımız şey taşeronun kaldırılması. “Taşerona müjde, kadroya geçiş” diyorlar, ama PTT bu kapsama girmiyor. PTT neden buna dahil değil? “5018 Sayılı Kanun Dışında Kalan Özel Bütçeli Kurum” diyorlar. Burada kadro kapsamına girmemesinin tam olarak sebebi ne, ihalesini neye göre yapıyorlar, bu konuyla ilgili net bir bilgiye erişmek o kadar zor ki.

Çakırgöz: Diyoruz ya, PTT şirketleşmeye başladı, holdingleşebilir bile yakında ve belli ki olacak da.

Tüm bunlar olurken kendi sendikalarınızı kurdunuz. Ne zaman, nasıl kuruldu PTT-Sen ve PTT Kargo-Sen? Sizi bu kuruluşa götüren süreci anlatır mısınız?

Çakırgöz: PTT Kargo-Sen 4 Mart 2019’da, PTT-Sen 3 Nisan 2019’da kuruldu. Ama bu resmi kuruluşun öncesi var. Kendi aramızda toplantılara başladık; ne yapabiliriz, diğer sendikalarla nasıl ortak hareket edelim gibi şeyler konuştuk. Hak-İş’e bağlı Öz-İletişim ve Öz-Taşıma sendikaları vardı. Bizimki taşımacılık iş kolunda olan Öz-Taşıma’ydı. O zamanlar kamu kurumundaki kadrolu elemanlar, müdürler bunu destekliyordu. Sen bir müdürsün ve hiçbir sendikal faaliyete giremezsin, ama destekliyordu işte. Çoğunluğu da sağlamışlardı, ama hiçbir şey yapmadıklarını gördük. Sonra başka bir sendika, Türk-İş’e bağlı Haber-İş Sendikası geldi. Öz-Taşıma’yı kötüleyerek geldiler. Ama biz zaten Öz-Taşıma’nın kötü olduğunu biliyorduk. Türkiye genelinde çoğunluğu sağladılar, PTT içinde 7 bin 200 kadar üyesi oldu. Bu Haber-İş Sendikası iletişim iş kolu olduğu için eğer isteseydi o iş kolunda olan şirketlerde ve illerde çok kolay bir şekilde Toplu İş Sözleşmesi’ni yapabilirdi, ama yapmadı. Taşımacılık iş kolunda olanları saymıyorum bile. Onlar için belki iş kolu tespiti istenirdi, bir hukuki süreç gerekiyordu. Ama o kadar güçlü ve zengin bir sendika bir yıl içinde eğer isteseydi Türkiye genelinde tüm PTT çalışanlarını kadrolu yaptırabilirdi ya da Toplu İş Sözleşmesi yaptırabilirdi. Hatta iletişim iş kolundaki üyelerininkini iki-üç ay içerisinde yaptırabilirdi.


Yılmaz:
Barajı geçmişsin, çoğunluğu almışsın, neden yapmıyorsun Toplu İş Sözleşmesi’ni? Bir sendika niye var olur ki, amacı nedir? Toplu İş Sözleşmesi ile işçinin haklarını garanti etmek ve daha fazlasını almak için vardır sendika.

Çakırgöz: Bunların yanında, şöyle bir şey de gördüm: Adamlar sabah 8 – akşam 5 çalışıyorlar, mesaili. Tek işleri üye yapmak. Gelip gidiyorlar, üyeleri yapıyorlar, ayaküstü on tane yalan söylüyorlar. Daha sonra “Bu böyle olmaz” dedik. Sendika mevzuatını açıp baktım, biraz bilgi edinmeye başladıktan sonra bunlar Haber-İş’ten tekrar geldiler. O süre zarfında ben sürekli üye yapıyorum Haber-İş’e, ama bilinçsiz bir şekilde yapıyorum. Türk-İş Konfederasyonu diyorum, güveniyorum. Beraber hareket ediyoruz güya, ama adamlar hiçbir sorunumuzu çözmüyor. Arkadaşımızın yeri değişiyor, o kadar güçlü bir sendika, bir telefonla bu dosyayı kapatabilir, ama yapmıyor. Böyle bir sistem vardı. “Bu sendikalarla olmaz, kendi sendikamızı kuralım” dedik, sonra arkadaşlarımızla tanıştık, o şekilde başladık. Tamamen sinirli, öfkeliydik, hakkımız olanı alamıyorduk, hatta enayi yerine koyuluyorduk. Bir insan neden bağımsız bir sendika kurmak ister ki? İşi gücü bırakıp neden bu topa gireyim? Demek ki hayır yok.

Hak-İş gelip diyor ki, “elimizde bürokratik güç var, para var, bize gelin”. Ama işçiler de baktı örgütlenmesini kurabiliyor, senin suratına niye baksın? Artık aptal yerine koymaya çalıştığın işçi değil o. Artık sana amennası yok. Bitti o hikâye.

İki sendika denenmiş ve beklentileri karşılamamış, peki ya diğerleri? Neden bağımsız olmayı seçtiniz? Ne gibi zorluklar yaşıyorsunuz?

Çakırgöz: Nakliyat-İş bize çok yardımcı oldu, arkamızda durdu, ama bütünlüğü sağlayamadık. Bana “vatan hainisin” bile dendi, tehdit edildim. Ama anladığım şu: İşçilerin bütün olması istenmiyor zaten. Patronlar A, B, C sendikasına bakmıyorlar aslında.

Yılmaz: İşçiler arasında DİSK’e önyargısı olan var, Hak-İş’ten zaten illallah etmiş işçi, Türk-İş’in de ne olduğunu anlamış. Ve en nihayetinde tabandan böyle bir talep geldi. “O kötüdür, bu iyidir”den ziyade, işçiler kendi yolunu bulmak istedi ve bu yola girildi.

Çelik: PTT çalışanlarının daha önce gelmiş olan sendikaların yalan vaatlerinden dolayı zaten hayal kırıklıkları vardı. Tekrar var olan bir sendika üzerinden gidip de aynı kanıya, düşünceye kapılmamak için böyle bağımsız bir sendika kurduk. Kurulan sendikanın yönetim kurulu zaten taşeron çalışanlarından oluşuyor. Benimsenme açısından böylesinin daha kolay olacağını, daha rahat ilerleyebileceğimizi düşündük.

Çakırgöz: Arkadaşlarımızda şöyle bir tereddüt daha vardı: “Diğer konfederasyonlar bunu yapamadı, sen nasıl sendika kurabilirsin?” diyorlardı. Arkadaşlarımız bilinçsizdi. Oradan buradan duydukları şeylere göre hareket ediyorlardı ve bize karşı da önyargı ile hareket ettiler. Sorun da burada: “Onlar yapamadı, siz de yapamazsınız. Sizi işten atarlar, mobbing uygularlar” diyorlardı. Evet, tehdit de ediyorlar, mobbing de uyguluyorlar, ama her şeye rağmen buradayız işte. 11 yıldır bu kurumdayım. Bu süre zarfında 11 müdür gördüm. Şimdi hiçbiri yok, ben hâlâ buradayım. Çalışan arkadaşlarla beraberiz. Demek ki biz de yapabiliyoruz. Bir şeyden korkmamızın âlemi yok. Hukuk dışı bir şey yapmıyoruz.

Yılmaz: Tabii şöyle zorlukları var: Hak-İş’in şöyle bir söylemi olmuştu, “Bizim elimizde bürokratik güç var, sizin elinizde bunlar yok, ama iyi üye yapmışsınız” diyorlar. 25 günde 1500 küsur üyeden bahsediyoruz. Bunun farkındalar. O yüzden elinin tersiyle itemiyor, kaale almak zorunda kalıyor. Ama gelip diyor ki, “Bizim elimizde bürokratik güç var, para var, bize gelin, işi öyle halledelim”. Ama işçiler de bir yerden sonra baktı örgütlenmesini kurabiliyor, bu işi yapabiliyor, senin suratına niye baksın? Artık senin aptal yerine koymaya çalıştığın işçi değil o. İşi öğrendi, kendi eline aldı işi ve artık sana amennası yok. Bitti o hikâye. Biraz bunun özgüveni de gelmeye başlasın, işler daha iyiye gidecek.


İki çatı altında örgütleniyorsunuz: İletişim iş kolundakiler PTT-Sen’de, taşımacılık iş kolundakiler PTT Kargo-Sen’de. Bu ikiliğin nedeni nedir, üyelikler ne durumda?

Çakırgöz: PTT-Sen’de 1750, PTT Kargo-Sen’de ise 1550 kadar üye var. Aslında 1600’lerdeydik, ama iş kolumuz değişti.

Yılmaz: Bir firma, yine PTT taşeronu, inşaat iş koluna geçirdi işçileri. İş kolu değişikliği yapıldı. Bir oraya yolluyorlar, bir buraya, iş kollarını değiştiriyorlar. Bunun sorumlusu biz değiliz, biz örgütlenmeyelim diye elinden geleni ardına koymayan şirketin patronu, işveren. İşçiler bize sendikadaki iş kolu ayrımını soruyor, biz de tek tek bunun bizim yaptığımız bir şey olmadığını anlatıyoruz. Biz örgütlenmeyelim diye, yetkimiz düşsün, üye sayımızda sürekli iniş çıkış olsun diye yapılan bir şey. Şu anda bunlarla uğraşıyoruz. Bakanlığa itiraz edeceğiz. Öte yandan, gördük ki sendika için kargo ve iletişimi aynı anda kurmak iyi olmuş. Mesela iki firma taşımacılıktakilerin bir kısmını iletişime geçirdi. Tabii sıkıntılı, işçileri tek tek arayıp “Taşımacılıktan çıktığınız için üyeliğiniz düştü, iletişimden PTT-Sen’e üye olun” diyoruz. Ama PTT-Sen ve PTT Kargo-Sen olarak örgütlenmek iyi olmuş.

İş kolu konusundaki bu duruma rağmen sendikaya üyelikler sürüyor, değil mi?

Yılmaz: Evet. Hatırlatmak isterim, bağımsız sendika olarak kurulduğumuzda sadece ilk bir ay içinde bine yakın üye oluştu. İşçinin talebini fark etmek açısından söylüyorum. Demek ki insanlar bunu bekliyormuş. Evet, üyelikler de devam ediyor.

Çakırgöz: Arkadaşlarımızın şöyle bir ortak kararı var: “Siz ufak ufak bir şeyler yapmaya başladıktan sonra üye olacağız.” Örnek veriyorum, Şanlıurfa’da ya da herhangi bir ilçedeki işçiler diyor ki, “Siz ciddi şekilde bir örgütlenin, neler yapabileceksiniz görelim, burada komple size vereceğiz”. Öyle görünüyor ki, sayımız çok daha fazla artacak.

Yılmaz: Ama iş koluna, yetki belgesine itiraz gibi şeyler çıkabilir karşımıza. Süreci uzatmaya çalışabilirler. Fakat biz de hazırlıklıyız.

Bağımsız sendika olmak işçi siyasetini üretmeyi mümkün kılıyor. Sendika bunun aracı ve işçi kendi siyasetini yapmaya başlıyor. Evet, bir tereddüt ile geliyor, “yapabilecek miyim” diyor, ama yapabileceğini hissettiği an yanındaki işçiyi de görmeye başlıyor. Yani hikâye büyüyor.

Bağımsız bir örgütleme olmanın avantajları ve dezavantajları neler?

Yılmaz: Bağımsız işçi örgütlenmelerinin zorluklarından biri, sendikada yönetici olan arkadaşların işçi olması. Hem çalışıyorlar hem sendika örgütlüyorlar. Bir de özellikle Hak-İş’in sürekli kara propagandası ve onlara sonuna kadar açılan kapıların bizim suratımıza sürekli kapanması meselesi var. Ayrıca, insanların işçi olmasından kaynaklı maddi güç meselesi var. Bunlar bağımsız işçi örgütlenmelerini zorlaştıran durumlar, ama diğer yandan da bağımsız sendika olmak, aslında işçi siyasetini üretmeyi mümkün kılıyor. Sendika bunun aracı ve en nihayetinde işçi kendi siyasetini yapmaya başlıyor. İşçi şunu söylüyor artık, “ama bizim şoför arkadaşlara şöyle yapılıyor, bizim temizlikçi arkadaşlara da böyle yapılıyor…” Yani etrafındaki işçiyi görmeye başlıyor. Evet, buraya bir tereddüt ile geliyor, “yapabilecek miyim, olacak mı?” diyor, ama yapabileceğini hissettiği an yanındaki işçiyi de görmeye başlıyor. Yani hikâye büyüyor, tek bir yerde kalmıyor.

Twitter’da bir mesajınızda bağımsızlığınızı vurgulayıp “Sendika ağalıklarını tanıyoruz, oyunlarını biliyoruz” demiştiniz. Bu mesajın arkasındaki hikâye neydi?

Çakırgöz: Bu süreci başlatır başlatmaz ayrıldığımız sendikanın en başındaki adamlar İstanbul’a geldiler, sonra bana ulaştılar. Dediler ki “beraber hareket edelim”. Rüşvet verdiler, araba teklif ettiler. “İstersen Marmara Bölgesi’ni komple sana verelim, istersen Ankara’ya gel, bizimle çalış” dediler. Adam yanıma geldiğinde çok mütevazı, güleryüzlüydü, “ben bunu ikna ederim” havasındaydı. Ama ben reddettikten sonra bir daha aramadı, her gün arayan adam bir daha aramadı.

Yılmaz: Bir de powerbank dağıtmışlardı. (gülüyor)

Çakırgöz: Bize bu rüşveti teklif edenler ret yedikten sonra bu kez karalama kampanyasına gittiler tabii. Biliyoruz ki, sağlam durursak, dik durursak başarabiliriz.

Eklemek istediğiniz bir şey, yapmak istediğiniz bir çağrı var mı?

Yılmaz: Buradaki sendika uzmanı da, başkanı da çalışan. Hem kendi hayatını idame ettirip hem bu işe koşturmaya çalışan insanlar. Dayanışmaya ihtiyacımız var. Eğer bağımsız işçi örgütlenmelerini önemseyen, arkasında durmak isteyenler varsa bize destek olmaları gerekiyor.

Çelik: Bu yola çıkarken yaşayacağımız sorunları az çok tahmin ediyorduk. Ama yola koyulduğumuzda başımızı eğmedik. Bunu yapsaydık, asıl gideceğimiz noktayı göremezdik. Tamamen başımız dik, gideceğimiz noktaya kenetlenmiş durumda ilerliyoruz. Bizimle beraber taşeron olan arkadaşlarımızın da duyabilecekleri karalama propagandasına itibar etmemeleri çok iyi olacaktır. Arkamızda durmaları gerekiyor. Başka çıkar yolumuz da yok. Çünkü PTT onların haklarını hiçbir zaman sunmayacak.

II. BÖLÜM: DGD-Sen — İşyeri Komiteleri olmazsa olmazımız
III. BÖLÜM: Bağımsız Maden-İş — Üretenin yönettiği sendika
IV. BÖLÜM: Nakliyat-İş — Sendika yöneticileri işçi gibi yaşamalı
V. BÖLÜM: Ekmek ve Onur Derneği — Değirmeni suyun akışına kurmak
VI. BÖLÜM: Umut-Sen — Komite, konsey, meclis

^