HDP’NİN AĞUSTOS 2019-AĞUSTOS 2020 KAYYIM RAPORU

Özgür Amed
23 Ağustos 2020
SATIRBAŞLARI

2016’dan beri kayyım gündemindeyiz. 2019 sonunda HDP’nin yönetimine seçildiği belediyelerin 32’sine kayyım atanmıştı, 2020 Ağustos’u itibarıyla, bu sayı 47 oldu. Sayısal durum korkunç, ama daha beteri kayyım rejiminin uygulamaları. HDP’nin 19 Ağustos’ta açıkladığı “Ağustos 2019-Ağustos 2020 Kayyım Raporu” eşliğinde son bir yılın dehşet verici manzarasına yakın plan…

Kuleli Askeri Lisesi’nde iki yıl okuduktan sonra Kara Harp Okulu’na girerek 1973 yılında teğmen olan ve 1977’de üsteğmenliğe terfi eden Edip Solmaz Diyarbakır’da görev yapıyordu. Çok geçmeden istifa etti. Onu istifaya götüren sebep Lice Depremi sırasında içinde olduğu birliğin komutanının yaşamını yitirenlere yönelik “atın şu leşleri bir kenara” sözleridir.

İstifa ettikten sonra memleketi Batman’a giden Solmaz hukuk okumaya başlar ve daha ikinci sınıftayken, Batman’da yapılan seçimler için bağımsız aday olur. Yurtsever Halk’ın adayı olarak çalışacaktır. Seçim kampanyasında, basına verdiği bir demeçte “Şimdiye kadar feodalin ve tefecinin elinde olan belediye yönetimini yurtsever halkımızla beraber alarak, tüm belediye olanaklarını Batman halkının hizmetine sunacağız. Buna inancımız sonsuzdur. Gücümüzü yurtsever halkımızdan, ilericiden, devrimcilerden alıyoruz” diyordu. Onu aday olarak belirleyenler ise o dönem Talebeler olarak bilinen halk devrimcileridir.

1979’da yapılan seçimleri 3876 oyla kazanan Edip Solmaz belediye başkanı olur. Bu sonuç hem yerel dinamikler hem aşiretler hem de devlet için şok edicidir. Çünkü Solmaz tamamen halk belediyeciliği ve yerelden yönetimi esas alacağını ilan etmiş, tüm çalışmalarını da o yönde yapmıştır. Kazanır kazanmaz, “ilk maaşını alamayacaksın” tehditleri başlar ve öyle de olur. Solmaz toplam 28 gün belediye başkanlığı yaptı. Bir ayını doldurmadan, 12 Kasım 1979’da öldürüldüğünde 27 yaşındaydı. Suikastı, daha sonra 12 Eylül cuntasının işkencecilerinden olan Yüzbaşı Temel Cingöz organize etmişti.

41 yıl sonra ağaçlar ve baltalar

Konumuz Edip Solmaz değil, ama bir o kadar da o! İki nedenden ötürü bahsetme gereği var. Birincisi, Solmaz katledildikten sonra, Bakanlar Kurulu’nun 7 Aralık 1979 tarihli bir kararnamesiyle Ahmet Antep isimli bir yüzbaşı hem kaymakamlık hem de belediye başkanlığının başına getirildi. Bu ilk kayyım uygulamasıdır ve tarihi öneme sahiptir.

İkincisi, tarihin bir cilvesi olarak, Solmaz’ın seçim çalışmalarını yürütürken kullandığı “ağaç” logosu! Solmaz ağacı “gelişme, ilerleme ve bütünleşme” olarak tarif etmiş.

Tam 41 yıl sonra, ağaç simgeli belediyeler ve kayyım konusu güncel. Haliyle durum son derece ilginç ve üzerinde durup düşünmeyi gerektiriyor: Aslında kayyım hep vardı! Bu hep var olan fenomenin varlığını tesis, kurumsallaştırma, farklı yüzler kazanma ve sürekli geri dönmelerle nasıl dönüşüm geçirdiğini 2016’dan bu yana konuşuyoruz. 19 Ağustos 2020 itibarıyla tekrar konuşuyoruz.
Konuşulması gerekiyor, çünkü işler öyle bir hal almaya başladı ki, akıl alır gibi değil! Düşünün, belediyede fuhuş şebekesi kurulmuş, düşünün mezarlıklar imara açılmış!

Geçtiğimiz bir yıl içinde, kayyım konulu “Kayyım atamadan kayyımlaştırma”, “Resmen vatandaşlıktan çıkarılma”, “Tüm Türkiye kayyımlaşırken” ve “Belediyelerde kayyım virüsü” yazılarıyla 1+1’in sayfalarında bu meselenin öncesi, sonrası ve güncel gelişmeleriyle bir arşiv/kayıt tutmaya çalışmıştım. Bu yazıda da kayyım konusunun son gelişmeleri ve İkinci Kayyım Dönemi sürecinin birinci yıldönümü itibarıyla serencamını özetlemeye çalışacağım.

Edip Solmaz 28 gün belediye başkanlığı yaptı. 12 Kasım 1979’da öldürüldüğünde 27 yaşındaydı. Konumuz Edip Solmaz değil, ama bir o kadar da o! Solmaz katledildikten sonra, bir yüzbaşı belediye başkanlığına getirildi. Bu ilk kayyım uygulamasıdır ve tarihi öneme sahiptir.

Birinci ve ikinci kayyım dönemleri

Kavram karmaşası yaşanmaması açısından bazı açıklamaları önceden yapmakta fayda var. Birinci Kayyım Dönemi 11 Eylül 2016’da başlayan ve 31 Mart 2019 yerel yönetimler seçimleriyle biten süreci kapsıyor. Bu dönem 674 sayılı KHK’ye dayandırılarak HDP’nin bileşeni olan DBP’den seçilen belediyelere kayyım atamaları yapıldı. Kayyım atamaları üç büyükşehir, 10 il, 63 ilçe ve 22 belde ile DBP’li toplam 95 belediyede yapıldı ve bu belediyelere seçilmişlerin yerine devletin memurları atandı.

Kayyım atamalarına paralel olarak kamuda ve belediyelerde çalışan 15 bine yakın Kürt işçi ve memur, 300’e yakın muhtar ihraç edildi. HDP eş başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile milletvekilleri Selma Irmak, İdris Baluken, Gülser Yıldırım, Sebahat Tuncel, Ferhat Encü, Abdullah Zeydan, Çağlar Demirel, Sırrı Süreyya Önder’in yanı sıra, 93 belediye eş başkanı, yüzlerce belediye meclis üyesi ve il genel meclis üyesi tutuklandı. Tutuklanan belediye eş başkanlarından 15’ine ceza verildi.

İkinci Kayyım Dönemi ise 31 Mart 2019’da başlayan ve halen devam eden süreç. 31 Mart seçimleri her açıdan çok zorlu oldu. Özelikle HDP’nin “Kürt illerinde kazanma/batıda kaybettirme” stratejisi maya tutmuş ve batı illerindeki büyükşehir belediyeleri bu sayede AKP’nin elinden alınmıştı. Kürt illerinde ise her şey karışık cereyan etti!
Bir tarafta tüm cezaevlerinde yüzlerce kişiyle devam eden açlık grevleri, diğer tarafta ekonomik kriz, savaş… Seçim çalışmalarında, iktidar sahip olduğu tüm ideolojik aygıtları sahaya sürmüş, özel savaş eksenli çalışmalarla halk iradesini kırmaya çabalamış, olmayan mekânlara binlerce usulsüz seçmen kaydı yapılmış, sandıklar birleştirilmiş ve taşınmış, halkın umudunu kırmak için her yol denenmişti.

Seçim gecesi geldiğinde, HDP hanesine üç büyükşehir, beş il, 45 ilçe ve 12 belde belediyesi olmak üzere, toplamda 65 belediye ile 1230 belediye meclis üyesi ve 101 il genel meclis üyesi yazıldı.

19 Ağustos sonrası Diyarbakır eylemlerinden

İkna kalmadı, “zor”a devam

Esas derdimize geçmeden önce, bu iki dönem arasındaki temel farklara değinmekte fayda olabilir. Devlet Birinci Kayyım Dönemi’nin hikâyesini özyönetim argümanı üzerine inşa etti. Bu inşa savaşı ve şiddeti meşrulaştıran bir kapsama sahipti. Güncel atmosfer de tabloya eklenince özel savaş meşruiyet ve hukuk kılıfını kurgulamakta zorluk yaşamadı. Kayyım atamaları savaşın bir cephesi gibi yansıtıldı. Tüm propaganda bu çerçevede yapıldı ve kayyım atanan yerlerde ağır bir bürokratik-milliyetçi siyaset izlendi.

İkinci Kayyım Dönemi’nde ise devlet ilk dönem gibi kayyım propagandasını yapamadı, elinde bunu yapacak argüman yoktu. Daha 1 Nisan sabahı Van, Diyarbakır ve Mardin için valilerden kayyım talebi gelmişti. Haliyle propaganda geçersiz kaldı, kayyım atamaları toplumu iknaya değil, zora dayalı yürütüldü.

Yeni dönemin kayyımları yolsuzluk ve talanda çok daha hızlı davrandı ve bana mısın demediler! Çünkü ilk dönemden aldıkları ders “ne yaparsan yap yanına kâr kalır”dı. Kısa sürede büyük vurgunlar, iç çatışmalar, çelişkiler açığa çıktı. Devlet bu esnada “kamu”nun varlığını tamamen unuttu. İlk döneme göre değişmeyen tek şey yolsuzluk ve usulsüzlükleri örtmek için vatan-millet-sakarya edebiyatını olabildiğince yükseltmek ve onun arkasına sığınmak oldu.

Kayyım kılıfları ve fantastik iddialar

Hatırlanacağı üzere, daha seçimler yapılmadan Erdoğan ve Soylu HDP’yi kastederek “kazansalar da kayyım atarız” demişlerdi. Bugün de açıkça anlaşıldığı gibi, HDP belediyeleri alır almaz kayyım atamalarına başlanacaktı. Fakat İstanbul seçimlerinin yenilenmesinden ötürü gecikme oldu. 31 Mart-23 Haziran arası, iktidara “kayyım atama kılıfı” hazırlamak için de süre oldu.

Ve 19 Ağustos 2019’da Van, Diyarbakır ve Mardin’e kayyımlar atanarak açık bir gasp yapıldı. İçişleri Bakanlığı’nın kayyım atama gerekçelerinde gizli tanıklar sahneye çıktı ve eş başkanların tutuklanmalarının hemen hepsine gizli tanık ifadeleri eklendi. Görevden uzaklaştırılıp yerine kayyım atanan belediye eş başkanlarının tamamına yapılan suçlamalarda belediye görevlerinin dışında, belediye çalışmalarına dair tek bir satır yok. Trajik bir durum çıkmıştı ortaya. İktidar “şok” manşetleriyle, suç icat etme ve infial yaratma peşine düştü!

Aslında kayyım hep vardı! Bu hep var olan fenomenin nasıl dönüşüm geçirdiğini 2016’dan bu yana konuşuyoruz. 19 Ağustos 2020 itibarıyla tekrar konuşuyoruz. Konuşulması gerekiyor, çünkü işler öyle bir hal almaya başladı ki, akıl alır gibi değil. Düşünün, belediyede fuhuş şebekesi kurulmuş, düşünün mezarlıklar imara açılmış!

5393 sayılı kanunun 47. maddesi şöyle: “Görevleriyle ilgili bir suç nedeniyle haklarında soruşturma veya kovuşturma açılan belediye organları veya bu organların üyeleri, kesin hükme kadar, İçişleri Bakanı tarafından görevden uzaklaştırılabilir”. Dolayısıyla, belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılabilmesi için görevleriyle ilgili bir suç işledikleri iddiasıyla haklarında soruşturma veya kovuşturma açılmış olması gerekiyor.

Diyarbakır’ın Kulp ilçesi belediye eş başkanlarının tutuklanma sebebi ilginç bir örnek teşkil edecek nitelikte. Eş başkanlar Fatma Ay ve Fatih Taş “nükleer, biyolojik, kimyasal silah kullanarak öldürmek”le suçlanarak tutuklanmıştı. Yani bu ilçenin eş başkanları yememiş içmemiş, nükleer çalışmış ve ilçeye dev reaktörler kurulmuş, uranyum zenginleştirilmiş.

Suruç belediye eş başkanı Hatice Çevik önceki kayyımın işe aldığı işçiler bahane edilerek tutuklandı. Batman belediyesi eş başkanı Mehmet Demir daha önce beraat ettiği dosyadan tutuklandı.

Bu hukuk katliamına dair pek çok örnek vermek mümkün, iddianamelerde “kendi adaylığının tanıtım toplantısına katılmak”, “seçim çalışmaları yapmak” gibi fantastik suçlamalar da mevcut.

2019 bilançosu

2019’un son gününe gelindiğinde, HDP’nin 32 belediyesine kayyım atanmıştı. Seri üretim yaparcasına, kayyım rejiminin tesisi tekrardan hızlıca sürdürüldü, kayyım atamalarına paralel yoğun gözaltı ve sindirme operasyonlarına girişildi. 19 Ağustos itibarıyla güncel duruma gelirsek rakamlar şöyle:

Kayyım atanan belediye sayısı: 47

Tutuklu belediye eş başkanı: 17 (toplam 34 eş başkan tutuklandı)

KHK ile alınan belediye sayısı: 6

Görevden uzaklaştırılan meclis üyeleri (belediye ve il genel meclisi): 76

Gözaltına alınan belediye meclis üyeleri: 125

Tutuklanan meclis üyeleri: 11

Görevden uzaklaştırılan il genel meclis üyeleri: 7

Yerine kayyım atanan belediye meclis üyeleri: 19

Son bir yılda ortaya çıkan kayyım haritası ve veriler ise şöyle:

 

Belediye meclislerine de kayyım

“Kayyım atanan belediye meclis üyeleri” bahsine ayrıca parantez açmak gerek. HDP’li meclis üyelerinin yerine de kayyım atandı, çünkü kayyım atanan belediyelerde meclis çoğunluğu HDP’deydi. Daha fecaati, belediye meclislerini kökten bitirdiler. Kayyım atamaları sonucunda, 31 Mart’ta seçilen toplam 1114 belediye meclis üyesinin ve onları seçenlerin iradeleri fiilen gasp edildi. Bu üyelerin 796’sı HDP’li, diğerleri AKP, CHP ve Saadet’ten.

Kayyım atanan Cizre ve İdil belediyelerinin HDP’li meclis üyeleri aylık olağan toplantılara katılmak için gittikleri belediyeden içeri alınmadı. Polis meclis üyelerini “Belediyeye gelmeniz suç” diyerek geri çevirdi. Aynı şekilde, Nusaybin ve Savur’da da polis HDP’li meclis üyelerine “Meclis’in görevi bitti” diyerek belediyelere girişlerine izin vermedi.

Kayyım atanan Kızıltepe Belediyesi Meclisi’nin aylık toplantısına katılmak ve belediyeyle ilgili basına yansıyan usulsüzlükleri incelemek istediklerini belirten HDP’li Meclis üyeleri “Meclis tatilde” denerek engellendi.

Algoritma basit: önce kayyım ata, atadığın yerin meclisini feshet, meclis çalışıyorsa üyelerine de kayyım ata! Belediye meclis üye sayısı ve işlevsiz bırakılan toplam sayı aşağıdaki grafikten görülebilir.

Bir diğer önemli hak ihlali seçmenlere dair. Kayyım atanan 47 belediyenin sınırları içinde yaşayan –hangi partiye/adaya oy verdiği fark etmeksizin– kentinin “seçilmiş” bir belediye başkanı ve meclisi tarafından yönetilmesi için oy kullanmış 4 milyon 268 bin 558 seçmenin/yurttaşın iradeleri kayyım uygulamasıyla gasp edilmiş durumda. HDP’nin toplamda 6,5 milyon oy aldığını hatırlayalım.

Peki bu bir yıl içinde kayyımlar ne yaptı ya da önemli “kayyımsal” gelişmeler nelerdi?

Aslına bakarsanız, kayyımlar bir şey yapmadı, ama çok şey oldu! İki açıdan. Birincisi, yeni gelen kayyımlar son sürat bazı icraatlarda bulundu, ama belediyelerin dört-beş ay dahi HDP’nin elinde kalmasıyla, önceki kayyımların pis işlerine dair çokça veri ve belge ortaya çıktı.

Bu hukuk katliamına dair pek çok örnek vermek mümkün, çünkü iddianamelerde “kendi adaylığının tanıtım toplantısına katılmak, seçim çalışmaları yapmak” gibi fantastik suçlamalar da mevcut.

Kayyım mantığı

Bunlardan en çarpıcı olanlarını hatırlamak kayyım mantığına dair fikir verecektir. HDP’nin 19 Ağustos’ta açıkladığı Ağustos 2019-Ağustos 2020 Kayyım Raporu’na yansıyanlar siyasal ve ekonomik talanı göz önüne seriyor.

Korona sürecinde Diyarbakır kayyımı virüsün bile aklına gelmeyen işler yaptı! Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi koronavirüse karşı camilerde ve cemaatlere ait Kuran kurslarında dezenfekte çalışmaları başlatırken Meryem Ana Kilisesi ile kentin tek cemevini es geçti. Hızını alamayan kayyım Vali Hasan Basri Güzeloğlu sağa sola zorla bayrak asarak usulsüzlükleri kapatmak için ayırdığı vakte yeni bir aksiyon ekledi ve kentin altı noktasında “pazarlık usulüyle” 12 dekoratif şehir aydınlatmasına 1 milyon 210 bin TL ödeme yaptı. Viyadük altlarına yapılan bu aydınlatmaların çoğu bugün çalışmıyor. Bunların niye yapıldığı ve kente ne gibi fayda sağladığı meçhul!

Batman’da, 23 Mart’ta kayyım atandıktan üç hafta sonra, 140 personelin yeri değişti. En yakın denizin 600 kilometre uzağında olan Batman’a “deniz ulaştırma ve işletme mühendisi” alımı yapıldı. Bununla da kalmadı, temizlikçi kadrosuna sosyologlar, kanalizasyon onarımına mühendisler verildi. Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nde büro işçisi olarak çalışan ve koltuk değnekleri olmadan yürüyemeyen Mehmet Şirin Esmer temizlik işine “süpürgeci” olarak atandı. Kayyımın şimdiden akıllarda kalan, kente en önemli hizmetlerinden biri de “polislik sınavları için ücretsiz eğitim” başlatması!

 

Kitap kırımı

Birinci Kayyım Dönemi’nde Kürtçeye, Kürt kültürüne ve kitaplara olan nefret İkinci Kayyım Dönemi’nde de dinmedi. Muradiye Belediyesi’ne atanan kayyım açılışına onay verdiği Ayşe Şan Kadın Kitap ve Konuk Evi‘nin tabelasını indirerek kapısına kilit vurdu. Kitapların akıbeti belirsiz. Batman Belediyesi’ne atanan kayyımın ilk işi belediyenin web sitesinden Kürtçe dil seçeneğini kaldırmak oldu. Siirt Belediyesi kayyımı belediyeye ait Celadet Alî Bedîrxan Kütüphanesi’ni yıktırdı. Tepkiler üzerine yapılan açıklamada, kütüphanenin tramvay projesi nedeniyle yıkıldığı belirtildi. Fakat ortada kütüphane kalmadı!
Kayapınar’da ise Cegerxwîn Kültür ve Sanat Merkezi’nde 2012’de kurulan kütüphanede bulunan 10 bini aşkın kitap belediyeye kayyım atamaları sonrasında peyderpey azalarak 300’e kadar düştü. Kitap kırımı halen sürüyor. Siirt Belediyesi kayyımı da halka hizmet için yapılan taziye evini Ülkü Ocakları’na tahsis etti 

Yağma Hasan’ın Sur böreği

Kayyım yönetimindeki Sur Belediyesi yetki sınırları içinde olmamasına rağmen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin korumak isterken canından olduğu Dört Ayaklı Minare’nin “çevre düzenlemesi” adı altında milyarlık ödemeler yaptı. Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi 28 Kasım 2015’te korumaya çalıştığı o minarenin önünde kameralar kayıttayken herkesin gözü önünde öldürülmüştü. Elçi’nin zarar görmemesini isterken canından olduğu Dört Ayaklı Minare kayyım eliyle usulsüzlük ve yolsuzluğun aracı haline getirildi. Dört Ayaklı Minare düzenlemesi adı altında 9 bin torba kireç için 79.119,00 TL, 7 bin torba çimento için 79.296,00 TL olmak üzere toplam 158.415,00 TL ödendi.

Kayyımlar eliyle iki buçuk yıl içinde 151 milyon 743 bin 819 TL borç altına sokulan Sur Belediyesi bu paranın önemli bir kısmını Sur Müftülüğü ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne harcadı. Kayyımlar her iki kuruma kamera, TV ve klima gibi hediyelerle 6 milyon 25 bin 169 TL değerinde harcama yaptı. 

Belediyeye ait kadın merkezleri, kadın kurumları, çocuk kreşleri kapatılıp bu binalar kayyımlar tarafından İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne, Sur Müftülüğü’ne, dini cemaatlere, kaymakamlığa ve Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı İl Müdürlüğü’ne devredildi. Böylece, belediyeye ait hiçbir kurum ve merkez bırakılmadı. Özel ve kamu bankalarından yüklü miktarda kredi çeken kayyımlar, bu paranın önemli bir kısmını da devletin kurumları Sur Müftülüğü, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, İlçe Jandarma Komutanlığı, İlçe Emniyet Müdürlüğü ve bağlı kurumlara aktardı.

Kayyım atamaları sonucunda, 31 Mart’ta seçilen toplam 1114 belediye meclis üyesinin ve onları seçenlerin iradeleri fiilen gasp edildi. Bu üyelerin 796’sı HDP’li, diğerleri AKP, CHP ve Saadet’ten.

Sur Belediyesi’ne atanan kayyımların belediyeyi kamu ve özel bankalara borçlandırarak elde ettikleri kaynakların bir bölümü Sur İlçe Emniyet ve İlçe Jandarma Komutanlığı’na gitti. Öyle ki, İlçe Emniyet Müdürlüğü’nün polis kontrol noktalarına alınan odunların parası bile belediyenin kasasından çıktı. Alınan odunlar için 22.811 TL ödeme yapıldı. Afrin’e yönelik Zeytindalı harekâtına katılan özel hareket polisine bin adet powerbank alıp 79.060 TL ödeme yapan kayyımlar yine polis kontrol noktası için alınan konteynıra 6 bin TL, İlçe Emniyet ve Jandarma Komutanlığı için yapılan maket trafik polis ve jandarma aracı için 11.941 TL ödedi.

Kayyımın atandığı Derik Belediyesi HDP döneminde ekonomik durumu iyi olmayan öğrencilere verilen 200 TL’lik bursları “kamu zararı” gerekçesiyle öğrencilerden faiziyle birlikte geri istedi.

Van Büyükşehir Belediyesi’ne atanan kayyım, taşeron statüsünden kadroya geçmek için mahkeme kararıyla üç kez mülâkata giren 217 işçiyi “başarısız” diyerek işe almadı. Mülâkatta Afrin’de yaşamını yitiren askerlerin isimleri ile namazla ilgili sorular soruldu

HDP’nin kayyım atamalarının yarattığı hukuksuzluk ve yolsuzluğun bütün boyutlarıyla araştırılması amacıyla verdiği onlarca meclis araştırma önergesi AKP ve MHP oylarıyla reddedildi. Çoğu yerde kayıtlara geçmiş, ilk kayyım döneminde de devletin “yolsuzluk” sebebiyle görevden aldığı ve yeni kayyım döneminde belgeleri netleşen bu tür hukuksuzluk, rüşvet, yolsuzlukların araştırılmasına, bunu talep eden 152 soru önergesi, 25 meclis araştırma önergesi ve binlerce basın açıklaması detaylarındaki çağrılara asla kulak verilmedi.

Diyarbakır’da 53 gün süren demokrasi eylemlerinden

Kayyım rejiminin kadın düşmanlığı

Kayyım rejimi en büyük düşmanlığı, son bir yılda da daha önce olduğu gibi, kadınların kazanımlarına saldırılarla gerçekleştirdi. 47 belediyedeki kadın müdürlükleri pasifize edilip kapatıldı. Belediye Kadın Meclisleri, kadın kurulları, kadın koordinasyonları şeklinde oluşturan sistem, kadınların yerel yönetimlerde karar süreçlerine etkin bir şekilde dahil edilmesi için çalışanlardan tarafından oluşturulan ağlar. Kayyımlar bu organları pasifize edip dağıtarak erkek ve devletçi egemen sistemi dayattı.

Kayyım atanan tüm belediyelerde, Kadın Ekonomisini Güçlendirme, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Mesleki Eğitim Şube Müdürlükleri ve kadın danışma merkezlerinde çalışan (psikolog, sosyolog, öğretmen, büro görevlisi meslek elemanı) kadınların yerleri değiştirildi. Toplu sözleşmelerde yer alan, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete karşı Mücadele ve Dayanışma Günü, çalışan kadınlar için idari izin ve tüm kadınlar için ücretsiz ulaşım gibi uygulamalar askıya alındı. Çalışanlarla yapılan toplu sözleşmelere “kadın özgürlükçü yaşam” başlıkları ve belediyelerdeki erkek personellerin eşlerine şiddet uygulaması halinde maaşın kadına verilmesi kararları kayyımlar tarafından yok sayıldı. Kadın müdürlüklerine erkek atandı. Açılan kadın kurumları tekrardan kapatıldı.

Siirt Belediyesi kayyımı Celadet Alî Bedîrxan Kütüphanesi’ni yıktırdı. Kayapınar’da ise 2012’de kurulan kütüphanede bulunan 10 bini aşkın kitap kayyım atamaları sonrasında peyderpey azalarak 300’e kadar düştü. Bu kitap kırımı halen sürüyor.

“Mardin modeli”

Son kayyım sürecindeki en büyük tahribatın adresi Mardin oldu. Türkiye şehir tarihinin en büyük soygunu kabul edilen yolsuzluklar gün yüzüne çıktı. Deyim yerindeyse, kent satılığa çıkarılmış. Mardin’de olan biten kayyım modelinin de resmen çöktüğünün ilanı. Oysa kısa süre önce, müfettişler kentte yaptıkları incelemelerde Mardin’i “Kayyım Modeli” olarak göklere çıkarmıştı. Bu sonuca göre, örnek kent Mardin’de hizmetlerde hiçbir sıkıntı yoktu ve halkın desteği tamdı. Yolsuzluk ve rüşveti, talan ve vurgunu belgelenmiş Mardin için böyle bir raporun hazırlanması devletin içinde nasıl bir yapılanma olduğunun ve kayyım konusunda nasıl kirli işlerin döndüğünün de kanıtı.

Çok geçmeden de her şeyin kokusu çıktı! Kayyım Mustafa Yaman’ın 10 Haziran’da merkeze çekilmesiyle iç hesaplaşma başladı ve belediyedeki dehşet manzarası kamuoyuna yansımaya başladı. Mardin Büyükşehir Belediyesi’nin borcu 1 milyardan 1,8 milyar liraya fırlamış durumda. İki dönem de kayyımlık yapan Mustafa Yaman tüm kirli işlerin merkezindeki isim. Yaman usulsüzlük, yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet ve tacizle anılıyor. Tüm bunlar artık “iddia” olmaktan çıkmış, belgelerle kanıtlanmış durumda. Yüzlerce örneği burada sıralamak zor, fakat Yaman’ın merkeze çekilmesinin ardından, son bir ay içinde Mardin’de vuku bulan gelişmelere değinmek yeterince fikir verebilir.

Van’da kayyım protestosu

28 Temmuz’da Mardin Büyükşehir Belediyesi’ne düzenlenen operasyonla tutuklamalar yapıldı ve müfettiş incelemesi başlatıldı. İncelemelerde çok sayıda belgenin kaybolduğu, kamera kayıtlarının silindiği tespit edildi. Kayyım Yaman’ın kentten ayrılmasının hemen arkasından İçişleri Bakanlığı’nca görevlendirilen beş müfettiş belediyede incelemelere başladı.

Kayyım Mustafa Yaman’ın merkeze çekilmesinin ardından, belediyede görevli yeğeni Yunus Emre Akça da görevden alındı. İzmir’de yaşayan, ancak belediyeden maaş alan Mercan Aykal ise istifa dilekçesi verdi. Mustafa Yaman’ın “manevi kızı” olarak ün salan Merve Erciyas ve rüşvet aldığı belgelenen Bülent Erdolu açığa alındı. 5 Nisan 2019’da genel sekreter olarak atanan Abdullah Yenigün görevden alındı. Yenigün’ün yerine Adana’da vali yardımcısı olarak görev yapan Murat Süzen atandı.

Kayyım Yaman’ın kanunu delerek 2 milyon lirayı aşkın bir ödemeyle tarihi Birinci Cadde’ye yaptırdığı ışıklandırmalar hakkında Mardin Barosu’nun başvurusu üzerine “dokuya aykırı” oldukları gerekçesiyle kaldırılma kararı verildi.

Büyükşehir Belediyesi’ne yapılan operasyon sonrasında, belediyede fuhuş şebekesi kuran Ercan Uysaler ve sayısız yolsuzluğa karışan valinin yeğeni Yunus Emre Akça dahil olmak üzere, onlarca kişi gözaltına alındı. Şu an 14 kişi tutuklu durumda. Bu 14 kişinin hepsi müdürlük ve diğer önemli pozisyonlardaki kişiler, hepsi HDP döneminde açığa alınan, kayyım Mustafa Yaman’ın gelişiyle göreve dönen kişiler. Bu arada, valiler kararnamesiyle merkeze çekilen Mustafa Yaman’ın isminin verildiği ortaokulun ismi değiştirildi. 

Kayyımlar eliyle iki buçuk yıl içinde 151 milyon 743 bin 819 TL borç altına sokulan Sur Belediyesi bu paranın önemli bir kısmını Sur Müftülüğü ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne harcadı. Kadın merkezleri, kadın kurumları, çocuk kreşleri kapatıldı.

Venedik Komisyonu’nun görüşü

Bu gelişmeler resmi olarak açığa çıktığı halde, tek bir mahkeme kararı, tek bir kayyım soruşturması yapılmış değil. Fakat kayyım meselesi uluslararası alana taşındı ve ilk defa mahkûm oldu. Avrupa Konseyi’nin Venedik Komisyonu hukuk uzmanları Kürt illerinden seçilmiş adaylar ve belediye başkanları hakkında Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi’nden gelen talep üzerine, 20 sayfalık bir görüş belirtti.

Venedik Komisyonu’nun 19 Haziran’da açıklanan görüşünde Türkiye’nin 31 Mart’ta seçilen bazı adaylara belediye başkanlığı mazbatasını vermediği, Diyarbakır, Mardin ve Van büyükşehir belediye başkanlarını ise görevlerinden alarak yerlerine o illerin valilerini kayyım olarak atadığı belirtildi. YSK kararının da kayyım atamalarının da OHAL düzenlemeleriyle yapıldığı, OHAL’in resmi olarak sona erdiği, mazbatası alınan altı HDP’li belediye başkanlarının derhal görevlerine iade edilmesi gerektiği vurgulandı.

Kucaktaki bebekten mezardaki ölüye

Kayyıma dair pek çok yorum, pek çok değerlendirme yapıldı. Kayyım rejimi Kürt değerlerine ve kimliğine, tarihsel, ideolojik birikimine bir saldırı olarak kurgulandı. Kayyım rejimi bir halk düşmanlığı politikası, siyasal, sosyal, ekonomik ve ekolojik bir yıkım. Bu yönetimlerin sırf mezarlıklara yaklaşımları ve Ergani’deki emzirme odası örneği bile bize öz fikri verir.
Ergani Belediyesi köy yolları üzerinde bebekli kadınların dinlenebilmesi ve bebeklerini emzirebilmesi için odalar yapmıştı, aynı odalardan belediye içinde de yapıldı. Kayyım gelir gelmez, ilk iş emzirme odalarını kapattı.

Batman’da mezarlıklara saldırıldı, mezar taşları kaldırıldı, Lice’de defin işlemlerine ve imamların mezar başlarına girmesine izin verilmedi.

Bütün bunlardan çıkan sonuç apaçık: Kucaktaki bebekten mezardaki ölüye düşman bir rejim ve pratik bu. Bebeğe de ölüye de nefret besliyor. Doğum ve ölüm arasındaki her evreye ezme, asimilasyon, yok etme şevkiyle yaklaşılıyor. Kayyımların sınırı ve görevi tam da bu.

^