EMEK MÜCADELESİNDE ALTERNATİF ÖRGÜTLENMELER–III / BAĞIMSIZ MADEN-İŞ

Söyleşi: Bekir Avcı
21 Eylül 2019
SATIRBAŞLARI

“Emek Mücadelesinde Alternatif Örgütlenmeler” dizisinin üçüncü bölümünde söz sırası Bağımsız Maden İşçileri Sendikası’nda… 2018’in haziran ayında “Üreten biziz, yöneten de biz olacağız” sloganıyla Soma’da kurulan Bağımsız Maden-İş’in genel başkanı Tahir Çetin ile Hukuk ve Toplu İş Sözleşmesi sekreteri Emin Kara’yı dinliyoruz. 
Tahir Çetin (solda) ve Emin Kara

Maden iş kolundaki özelleştirme işçiyi nasıl vuruyor, halihazırdaki durumu nedir?

Tahir Çetin: 2000’lerin başında mevcut siyasi iktidarın gelişiyle birlikte madenler tamamen özel sektöre devredildi. Zaten baştan beri söylüyorduk, kamunun malı olan madenler özelleştirilmemeli diye, ama özelleştirildi. Sendikalar da devletçe satın alınınca işçilerdeki homurtular, itirazlar da çok kolay bastırıldı, yatıştırıldı. Zonguldak Büyük Madenci Yürüyüşü bir süre özelleştirmeyi frenlemiş olsa da, sonrasında geliştirilen yöntemlerle Taş Kömürü İşletmeleri’nde (TTK) kamu işçisi sayısı 45 binlerden bugünkü 8 bin rakamına düştü. Aynı süreçte Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) ve Eti Bakır’a bağlı işletmeler yok pahasına rödovans ya da kiralama yoluyla patronlara peşkeş çekildi. TKİ yeraltı madenciliği alanından tamamen çekildi ve yerüstü açık ocaklarındaki kamu işçiliği varlığı da adım adım ortadan kaldırılıyor. En son üç ay önce TKİ’ye ait yeni açık işletme sahası Korkut Özal’ın oğlu Bahattin Özal’ın bir İngiliz enerji deviyle ortak olduğu Odaş Enerji şirketine verildi. Kamu işçileri basın açıklamasıyla tepki gösterdi, ama bu daha çok sendika yöneticilerinin işçilerin gazını alma çabası olarak yorumlandı. Devletin geliştirdiği özelleştirme politikasının en ibretlik sonucu Soma’da 301 maden işçisi kardeşimiz oldu. Bu durum, TKİ himayesi altındaki özel maden ocaklarında çalıştırılan işçilerin çok kolayca işten atılmaları, tazminatlarının ödenmemesi, tek tek süren iş cinayetleri, durdurulamayan iş kazaları, satın alınmış patronlarca yönetilen sendikalar, uygulanmayan toplu sözleşmeler, işverenin uymadığı iş kanunu maddeleri üzerinden yaşayan işçinin birikiminin yağması, geleceğinin ipotek altına alması gibi sonuçlar üretmeye devam ediyor ve devlet kurumları işçiler lehine hiçbir denetleme görevini yerine getirmiyor. İşçi son zamanlarda patronların devleti de ele geçirdiğini bu yaşananlarla deneyimliyor. “Devlet de patronlarla” diyor.

Bağımsız Maden-İş Sendikası’nın yönetimi fiili olarak yeraltından geliyor, hepimiz çalışanız ve çalışmaya devam ediyoruz. Yerin 400 metre altında, molada yemek yerken istişare edilip kurulmuş bir sendikayız. Üreten-yöneten sistemi var, hem üretiyoruz hem yönetiyoruz.

Emin Kara: Türkiye’de madenin özel sektöre peşkeş çekilmesinin sonucunu, Tahir’in dediği gibi, 301 madenci ile ve daha öncesindeki ölümlerle gördük. 301 işçinin ölümünden sonra üretim çılgınlık derecesinde! Şu anda sistem 301 kişiden sonra hâlâ aynı şekilde devam ediyor. Birçok maden şirketi işçi kıyımına başladı, özellikle Soma’da. Doları, ekonomik durumu bahane ediyorlar ve kıyım yapıyorlar. Ayda ortalama 100-150’ye yakın insan işten çıkartılıyor. Tam mekanize çalışmanın yarattığı yoğun kimyasal yüklü toz ve gaz nedeniyle akciğerleri erken sakatlanan maden işçileri, daha sonra bakım, maddi-manevi tazminatlar gibi yüksek mali yükler oluşturmaması adına, erken davranılarak başka gerekçelerle, tazminatları ödenerek dava açma yolu kapalı “anlaşmalarla” işten atılıyorlar. 150 işçiden en fazla ikisi, üçü duruma itiraz ediyor, dava açma yolunu seçiyor. Geri kalanın ya içeride çalışan ya da gelecekte çalışacak kardeşi, akrabası olduğundan, iş sahasının sınırlılığı da bir gerçek olduğundan bu anlaşmaya boyun eğmek zorunda kalınıyor. Meslek hastalığı bulunan işçi sayısının çok arttığını doğrudan diyaloglarımızla gözlemliyoruz, ancak elimizde bir veri yok. İşyerlerinde her altı aydan altı aya alınan sağlık raporları için muayene oluyoruz, ancak bu bilgileri görmemiz mümkün olmuyor. İlçe hastaneleri ve üniversite hastanelerine yapılan sevklerin yoğunluğu açık, ama o veriler bize kapalı.

Tüm bunlara karşı sendikal bir örgütlenmeye gittiniz. Bağımsız Maden İşçileri Sendikası ne zaman kuruldu? Niye “bağımsız”, neden bir konfederasyonun çatısında değil?

Çetin: Az önce ifade ettiğimiz gibi, özel sektör şirketlerinin faaliyetleri ortada, ancak bunlara rağmen sarı sendikalar işletme reklamcısı gibi sadece ortada dolanıyor, patronlara tepkileri önlemek için çabalıyorlar. Kendisine demokratım, devrimciyim, şucuyum bucuyum diyen bir sendikayla, Dev-Maden-Sen’le burada örgütleme çalışması yürüttük. O çalışma neticesinde 1800 civarında maden işçisi sarı sendikadan koptu, 2000 sayısına ulaşınca ülke barajı aşılacak, sarı sendikadan büyük kopuşlar yaşanacaktı. Ama Soma’daki rant çarkının kırılacağını anlayınca işverenler, saldırı başladı. Şu an sendikamızın yöneticisi olan bir maden işçisi arkadaşımıza ve örgütlenme uzmanlığımızı yürüten iki arkadaşımıza, iş cinayetinde ölen işçi kardeşimiz Metin Keskin’in taziyesi için gittikleri mahallede emniyetin, Türkiye Maden-İş’in ve patronların organizasyonu sonucu 400 kişilik bir güruh linç girişiminde bulundu. İşçiler olarak biz linç edilen arkadaşlarımıza sahip çıktığımız için aynı gece hastane ve emniyet önüne yığıldık. Sabah da mahalleye büyük bir konvoyla girip aileye taziye ziyaretinde bulunduk ve Soma tarihinde ilk kez bir iş cinayetinde ölen bir işçi için üretimi durdurarak beş bin madenci kol kola cenazemizi kaldırdık. Ancak Dev-Maden-Sen yöneticileri maden işçilerinin kendine gelişinden korktu, 25 yıldır oturmaya alıştıkları koltukları biz işçilere bırakmak istemediler. Yaklaşan toplu sözleşme bahane edilerek “barajı aşamadık, toplu sözleşmeden faydalanmak için işçiler Türkiye Maden-İş’e geçmelidir” diye tüm üyelere mesaj atıldı. Bu da tüm o örgütlenme hevesinin kırılmasına neden oldu ve yüzlerce işçi, iki hafta içinde, Dev-Maden-İş yöneticilerinin mesajıyla sarı sendikaya tekrar geçtiler, inançlar yıkıldı. Anlaşıldı ki, DİSK’in sendikasının derdi işçiler değilmiş. Kaç kez kongreyi ertelediler, Somalı üye maden işçisi sayısı azalsın, yönetime giremesin diye.

Yine de Ankara’daki kongrede aday olduk. İçeri girmememiz için kapıya devrimci gençlerden oluşan barikat kurmuşlardı, madenci tekniğiyle barikatı yıktık. Elli, altmış, yetmiş yaşlarındaki, maden işçiliğiyle hiçbir alâkaları olamayan, sosyalist olduklarını söyleyen amcaların karşı oylarıyla üç-beş farkla kaybettirildik. Geri döndük ve Dev- Maden-Sen’in Soma’da izi kalmadı, büroyu kapatıp gittiler. DİSK genel merkezi ise Dev-Maden-Sen başkanının bu büyük “başarısını” onu DİSK Ankara Bölge Temsilcisi yaparak ödüllendirdi. İşte böyle bir ortamda yeniden başlama kararı aldık, bir avuç maden işçisi arkadaşla. Soma Maden İşçileri Meclisi’ni düzenli toplamaya, işyerlerindeki komiteleri canlandırmaya, ne yapabiliriz diye tartışmaya başladık. Tabii sıkıntılarımız büyüktü. O sıkıntıların çözümünü bağımsız sendika fikrinde gördük. 2018’in haziran ayında toplandık ve kurulma kararı aldık. Aralık ayında 47 kurucu üyemizle ilk genel kurulumuzu yaptık. Sadece komite üyesi olan öncü, etrafını yönlendirebilen, mücadeleci işçileri üye yapıyoruz. Şu an sayımız 300’ü aştı. Kitlesel üyelik öncesinde, sendikanın öncü yapısını kuruyoruz. Kitlesel üyeliğe geçişe altı ayımız daha var. Türkiye’nin dört bir tarafında örgütlenmemiz sürüyor.

İşyeri komiteleri mantığıyla çalışıyoruz. Bağımsız Maden-İş’e üye olan işçi komite çalışmalarının bir parçası olur, çalıştığı birimdeki işçilerin sesi olur. Önceliğimiz her yerde işyeri komitelerinin kurulması. Bizde üyelik öncelik değildir. Komite çalışmasıyla işçiler eğitilir, sonra üyelik yapılır.

Bağımsız Maden-İş Sendikası’nın yönetimi fiili olarak yeraltından geliyor, hepimiz çalışanız ve çalışmaya devam ediyoruz. Çünkü sorunları, sıkıntıları kendi gözlerimizle görüyoruz ve buna göre örgütlenmemizi yapıyoruz. Temmuz’un 10’unda, katliamın yaşandığı Soma’da çalışan ve işten atıldıktan sonra üzerinden beş yıl geçmiş olmasına rağmen halen kıdem, ihbar tazminatları ödenmeyen 3731 işçi için bir eylem yaptık. Buradaki işçiler “Artık bize sahip çıkacak, sorunlarımızı, sıkıntılarımızı paylaşacak, bizi örgütleyecek bir sendika ortaya çıkıyor” demeye başladılar. Bu bizim için çok önemli. Bu arkadaşlarımızla tazminatlarının verilmesi için 21 Ağustos’ta Soma’da yine bir eylem yaptık, ses getirdi. Ardından, 20 Eylül’de yapılan toplantıda Ankara’ya yürüyecek elli mağdur maden işçisi seçildi. Yürüyüş tarihi 5 Ekim olarak belirlendi. Sayıyı yüksek tutamıyoruz, çünkü maliyetler yüksek. Paramız hiç yok. Önlük, uyku tulumu, mat, şapka, yağmurluk, üç öğün yemek, su, araç vb. maliyetlerini görünce süre ve sayıyı sınırladık. 3731 işçiyi temsilen elli işçi seçilecek, onlar kitlesel olarak uğurlanacak, yürüyüş on gün sürecek.

Kara: Şöyle söyleyeyim; bu örgütlenme neden Soma’da kuruldu ve neden “Bağımsız” Maden-İş Sendikası? 2014’teki katliamdan sonra Tahir başkanın ve bizlerin de içinde olduğu İşçi Meclisi başlattı bu hareketi. Bu örgütlenme İşçi Meclisi’nin fikriyle, zikriyle, eylemleriyle başladı. Biz de üzerine koyarak devam ediyoruz. Bu işlerin Ankara’dan yürütülmesi, işçiyle değil, Ankara’dan kararlar alınması işçiyi burada kırdı. Çok zor, hasarlı bir süreçte başladık bu işe. Bu süreçte zorlanıyoruz. Ama bir hareket başlattık. Devamını getirmeye kararımız kesin. Türkiye’nin her yerine uzmanlarımız gitti, sendikayı kurmadan önce dedik ki “Nereye kuralım?” Dediler ki, “Biz yüzümüzü Soma’ya döndük, Soma’da kurulsun”. Biz de bu hareketi Soma’da başlattık.
Tarihimiz çok kısa, ama çok iyi yol kat ettiğimizi düşünüyoruz. İşçiler üye olmakta biraz kararsızlar, ama 15 bin maden işçisinin çalıştığı Soma’da yaklaşık dört bin işçi bizimle canlı bir diyalog içinde ve sarı sendika olanaklarından faydalanan azınlık dışındaki işçilerin tamamı şu anda kalbiyle, aklıyla Bağımsız Maden-İş Sendikası’nın arkasında, ama bu henüz fiili kitlesel geçişi yaptırmaz. Ona daha vakit var. İşçiler şunu net bir biçimde ifade ediyor, biz de yeraltında arkadaşlarımızla konuşuyoruz; İktidar-sermaye-sarı sendika üçgeninden çıkıldığı zaman insanca, adaletli koşullarda çalışmaya başladığımız zamandır. İşçiler biliyor ki onların arkasında duracak bir sendika var, ama korku hâlâ aşılamadı, yavaş yavaş aşmaya çalışıyoruz, inşallah da süreci bu şekilde ilerletmeye devam edeceğiz. Nerede bir işten atılma, bir olay varsa Bağımsız Maden-İş’in haberi oluyor, ya işçi bize ya biz işçiye ulaşıyoruz. Çalışıyoruz ve çalışmaya devam edeceğiz. Hasarı olabildiğince onarmaya çalışıyoruz. Onarıp yolumuza devam edeceğiz.

Her zaman şu tespitin arkasındayım: Maden işçisiyle Soma’da bir hafta kalın, Soma’daki sistemi görün, ondan sonra karar verin. Türkiye’nin her yerinde “AKP Soma’da nasıl çıktı” diye tepki var. Dışarıda duruldukça, bu tartışılmadıkça, işçiyle tanışıp onun hayatı ve sorunları içinde samimi bir yer edinmedikçe elli yıl daha AKP’nin ya da yerine gelecek olanların kalesi olur Soma. Çünkü sistemi burada görmesi lâzım herkesin, uzaktan trafik yönetmek, analiz yapmak kolay, gelin bize yardımcı olun, öğretin, birlikte emek edelim dönüştürmek için diyoruz, kimseden ses yok.

Diğer sendikalardan kendinizi nasıl ayırıyorsunuz? Kuruluşunuzdan örgütlenişinize, sizi farklı kılan ne?

Kara: Bağımsız Maden-İş Sendikası Ankara’da ya da herhangi bir otelin lüks restoranında değil ya da Hak-İş gibi bir parti binasında değil, yerin 400 metre altında, molada yemek yerken istişare edilip kurulmuş bir sendika. Bunu net bir şekilde ifade edebilirim. Tahir Çetin’i yerin 400 metre altında tanıdım, bana düşüncelerini ifade etti ve ben de bu hareketin içine girdim. Birçok arkadaşımız da aynı şekilde. Yerin 400 metre altında kömürle cebelleşirken bu kararı aldık, öyle başlattık. Üreten-yöneten sistemi var, hem üretiyoruz hem de yönetiyoruz, işçiler olarak bizi yöneten yine işçi arkadaşlarımız. Birbirimize sormadan, danışmadan hiçbir kararın altına imza atmıyoruz. Kapalı kapılar ardında pazarlık yapmıyoruz. Direkt işçiyle muhatabız, hepimiz işçiyiz. Bu mücadeleyi hep birlikte yürütüyoruz.

Soma’da çalışan ve işten atıldıktan sonra üzerinden beş yıl geçmiş olmasına rağmen halen kıdem, ihbar tazminatları ödenmeyen 3731 işçi için 5 Ekim’de Ankara’ya yürüyecek elli mağdur maden işçisi seçildi. Sayıyı yüksek tutamıyoruz, çünkü maliyetler yüksek. Paramız hiç yok. Yürüyüş on gün sürecek.

Çetin: Biz işyeri komiteleri mantığıyla çalışıyoruz. Bağımsız Maden-İş’e üye olan işçi komite çalışmalarının bir parçası olur, çalıştığı birimdeki işçilerin sesi olur. Önceliğimiz her yerde işyeri komitelerinin kurulması. Murgul ve Cerattepe Eti Bakır’da, Dodurga Alpagut Odaş Madeni, İvrindi-Havran altın ve antimuan madenlerinde ya komitemiz ya da komite çalışmamız var ve hepsinde üyeliklerimiz var. Ama bizde üyelik öncelik değil. Komite çalışmasıyla işçiler eğitilir, sonra üyelik yapılır. Soma’da gördük, Dev-Maden-Sen’in 1800 üyesi vardı, iki yılda tükenip sıfırlandılar. Örgütlü olmak komitelerle mümkün. O nedenle önceliğimiz işyeri komiteleri.

Maden iş kolunda 200 bine yakın kişi çalışıyor, ama sadece 35 bin işçi sendikalara üye. Bunu neye bağlıyorsunuz, siz burada nasıl bir rol üstleniyorsunuz?

Çetin: Şu anda Türkiye’deki madenler özel sektör ve örgütlü görünenin üçte ikisi de kamunun elindeki işletmelerdeki kamu işçileridir. Kamu dışında örgütlenme 10 bin üyelik sınırında. Yani maden işçileri örgütsüz. Herhangi bir sendika herhangi bir örgütlenme yaptığında ya işten atılmayla korkutuluyor işçi ya da direkt işten atılıyor. Az önce ifade ettiğimiz gibi, üretenin yönettiği bir sistem gerek. Biz de bunun için mücadele ediyoruz. Maden dışından gelip de bizi yönetmek isteyenlerin bizden oy isteme şansları olmayacak. Bugün Zonguldak’taki, Balıkesir Dursunbey’deki, Konya Ermenek’teki maden faciaları, Soma’da yaşananlar… Aslında hepsinin sorumlusu aynı sistem, aynı düzen, aynı çark; hiçbir zaman işçinin, emekçinin yanında olunmadı. Biz de diyoruz ki, “artık yeter”. Bu kabuk delinmedikçe işçilerin hakları hukukları asla gün yüzüne çıkmayacak. Biz bu kabuğu kırıp yok edeceğiz. Çoluk çocuğun geleceğini koruyacağız. Hem üretiyoruz hem yönetiyoruz, yapmak istediğimiz de zaten bu. Türkiye’de işçilerin sesinin duyulması için elimizden gelen bütün mücadeleyi vereceğiz, bedeli ne olursa olsun. Bugüne dek sakınmadık, bugünden sonra da sakınmayacağız, çünkü biz yarın emekli de olabiliriz, ama bizden sonra gelecek işçilere enkaz bırakmak istemiyoruz. O yüzden elimizden gelen mücadeleyi vermeye devam edeceğiz.

2014’teki katliamdan sonra İşçi Meclisi başlattı bu hareketi. Bu örgütlenme İşçi Meclisi’nin fikriyle, zikriyle, eylemleriyle başladı. Üzerine koyarak devam ediyoruz.

Kara: Örgütlenmemiz çok zor, ama iyi bir şekilde de gidiyoruz. Kurulduğumuzda biz de karamsardık, ama son düzlükte, özellikle iş cinayeti, kazaları olunca geliştirdiğimiz tutumlarla birlikte, toplu sözleşme haklarımızın budanmaya çalışılmasına karşı işverenlere yazılar yazdık, doğrudan görüşmeler yaptık, ocakta eylemler yaptık, bu duruşumuz ve sergilediğimiz tavırla işçinin gözünde ışığı gördük. O saygı ve sevgiyi birebir alıyoruz. Bağımsız Maden-İş Sendikası olarak şunu söyleyebiliriz: Evet, 200 bin maden işçisi var ve bunlardan yaklaşık 35 bin kadarı sendikalara üye veya tırnak içinde örgütlü, ama içten içe maden işçisinde bir isyan da var. Bu örgütlü işçilerin de yapılan bütün sendika seçimlerinde patronların işletmelere koydukları sandıklara zorla oy kullanmaya gönderildiğini, o işçilerin ellerine tutuşturulan kapalı zarflarla sandığa gönderildiğini hatırlatalım. Ancak bizden sonra iş değişti. Örnek veriyorum, 5 bin işçinin çalıştığı, benim de çalıştığım şirkette, 5 bin işçi de Türk Maden-İş Sendikası’na üyeyken, bizim yaptığımız seçimi, sarı sendikayı boykot çağrısına işçilerin büyük çoğunluğu uydu, sandığa gitmedi. Sadece 900 işçinin katıldığı sarı sendika delege seçiminde oy sandığından 500 tane boş, protesto oyu çıktı. Bu, maden işçisinde büyük bir isyanın olduğunu gösteriyor. Facianın olduğu Soma Holding’e bağlı işletmelerde de sendika seçimleri böyleydi, diğer şirketlerde de böyle. Türkiye’nin birçok yerindeki şirketlerde sarı sendikalar için, devletin dayattığı sendikalar için formaliteden yapılan tüm seçimlerde sandıklarda genelde çoğunluk değil, azınlık çıkıyor. İşletmede 600 kişi çalışıyorsa 100-150 kişi oy kullanıyor, geri kalan da boş oy atıyor ya da seçime katılmıyor. Bu isyanı, isyankâr madenciyi çok iyi anlıyoruz, çünkü biz de yeraltındayız ve aynı şeyleri yaşıyoruz; mobbing uygulamaları, psikolojik baskı… Bunu aşmaya başladık, bu süreçten sonra da aşacağız. Hızlı bir şekilde geliyoruz.

Çetin: Bizim burada devlete karşı, patronlara karşı, sarı sendikalara karşı tek bir gücümüz var: Emeğimiz ve direnişimiz. Emeğimizden doğan gücümüzü birleştirmeliyiz.

Madencilik, iş cinayetlerinin en açık yaşandığı iş kollarından biri. Buna karşı nasıl mücadele yürütüyorsunuz?

Kara: Soma’dan sonra bazı yasalar değişti, denetlemelerle alâkalı bazı düzenlemeler yapıldı. Evet ama, toparlarsak, maden işçisinin durumu nedir? Madenlerde üretim aşırı derecede fazla, yani işçilerin üretimi artırmaya zorlanmasına devam ediliyor. İşçinin iş sağlığı ve güvenliği konusunda işçi adına yapılacaklarda şirketler geri duruyor, devlet de onları kendi haline bırakmış halde. Meslek hastalıkları, iş kazaları son hız devam ediyor. KOAH ve diğer akciğer hastalıkları çok arttı. Bunu engelleyebilecek bir platformu oluşturduğumuza inanıyoruz. Şu anda maden işçisi ipin ucunda hâlâ. Yarın –Allah korusun– toplu ölümler olabilir mi? Olabilir, çünkü yeterince denetleme hâlâ yok. 2018 Kasım’ından beridir Aile ve Çalışma Bakanı iş müfettişlerinin işçi sağlığı ve iş güvenliği denetimlerini fiilen yasaklamış durumda. Yani bir senedir Soma’da denetimden geçmiş tek bir maden ocağı yok. Geçen sendikamız bir işletmeyi sosyal medya yoluyla uyardı, çağrıda bulundu “bu tür uygulamalara son vermezseniz ölümler olur” diye. Açıklamadan üç gün sonra, ne yazık ki, bir maden işçisi kardeşimizi kaybettik. Keşke uyarımız dikkate alınsaydı, arkadaşımız yaşıyor olsaydı. Bağımsız Maden-İş Sendikası olarak eksiklikleri söylemeye devam edeceğiz.

Son söz olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Çetin: Soma’da katliam olduğunda buraya gelip emekten yana olduklarını ifade edenler oldu. Sınıf dediğimiz şey bilinçlendikçe Türkiye’nin işçiler açısından daha iyi bir duruma geleceği ifade edildi, ama bugün Soma unutuldu, adı anılmıyor. Biz kendimizin ürettiği ve kendimizin yönettiği bir tabloyu ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Türkiye’de emekten ve mücadeleden yana olan bütün arkadaşlarımızı da yeni bir sınıf siyaseti için Soma’ya bekliyoruz, buraya gelemiyorlarsa kendilerine en yakın işçi havzalarına gitsinler. Söz söyleyip, sonra ortada bırakıp, sonra da “ya, şunlara neden o kadar oy çıkıyor” diye yakınmasınlar. Biz bağımsızız. Yeraltından geliyoruz. Yeraltındaki uğultu öyle bir uğultudur ki, ses öfkeye dönüşür, bir yanardağ gibi fışkırmaya hazırdır. Bağımsız bir sendikayız, işçi sınıfı da bağımsızlığını ilan ederek geleceğini kendisi inşa etmelidir, edecektir de.

 

I. BÖLÜM: PTT-Sen – PTT Kargo-Sen — İşçi kendi siyasetini yapıyor, hikâye büyüyor
II. BÖLÜM: DGD-Sen — İşyeri Komiteleri olmazsa olmazımız
IV. BÖLÜM: Nakliyat-İş — Sendika yöneticileri işçi gibi yaşamalı
V. BÖLÜM: Ekmek ve Onur Derneği — Değirmeni suyun akışına kurmak 
VI. BÖLÜM: Umut-Sen — Komite, konsey, meclis

^